MEKSELINA LEHENG | 29 – 08 – 2011 | Kortek katliamının yankıları sürerken Uluslar arası Af Örgütünün olayın araştırılmasını istemesi olumlu bir gelişme.
Bilindiği gibi Türk savaş uçaklarının Kandil’i fütursuzca bombalaması sonucu biri altı aylık bebek olmak üzere yedi sivil yaşamını yitirmişti.
Olayın, her yerde gerçekleşen protesto eylemleriyle, Kürtlerin tepkisine yol açtığı söylenebilir. Yalnız asıl önemli olan uluslar arası alanda Türkiye Devleti’nin terör saldırılarını teşhir etmek.
Yıllardır bu halka karşı uygulanan terör eylemleri, her ne kadar Türkiye’yi dünya nezdinde değişik zamanlarda mahkûm etse de, benzer olayların önüne geçilememiştir.
Irak Dışişleri Bakanlığı’nın resmi sitesinde olayı teşhir eden görüntülerin olması ve bu konuda Irak Dışişleri Bakanlığından Türk Devleti’ne verilen nota Türkiye’yi rahatsız etmiş görünüyor. Hatta Türkiye, görüntülerin Irak Dışişleri Bakanlığı’nın resmi sitesinden kaldırılması için rahatsızlığını Irak Hükümetine bildirmiş.
Türkiye istiyor ki, Kürtlere karşı uyguladığı terörizmi bütün dünya meşru görsün ve onaylasın. Öte yandan dünya nezdinde Türk Başbakanı Erdoğan şahsında pohpohlamaya yönelik eylemlerin de iç yüzü dünyaya gösterilmelidir. Türkiye’nin çizmeye çabaladığı güçlü ve barışçı ülkenin aslında Kürtlere karşı nasıl acımasızlaştığını ve Uluslar arası hukuku hiçe saydığı tüm dünyaya gösterilmelidir.
Daha bugün canlı kalkan olarak yola çıkan ve tek amacı bu ülkeye onurlu bir barış getirmek olan bir sivil yurttaş Türk askerinin hedefi haline gelip acımasızca katledildi.
Ölümü meşru gören, kendi halkına her türlü terör saldırısını reva gören bir hükümetin Kürtler cephesinde meşrutiyeti kalmamıştır.
Hak arayışlarının sürdüğü komşu ülkelere ültimatom veren Türk Devleti kendi halkına karşı da en acımasız katliamları yaşatmaktadır. Bu durum tam bir ironidir.
Türk Devleti, uluslar arası antlaşmalara imza atmışsa şayet, sivil insanlara yönelik gerçekleştirdiği katliamların da hesabını vermelidir. Kürtler başarılı bir diplomasiyle Türk Devleti’nin katliamlarını bütün dünyaya teşhir etmelidir.
Her şeyin bir bedelli olmalıdır diplomaside. Dünya eğer katliamlara seyirci kalabiliyorsa diğer devletlerde yapılan bütün hukuksuzluklara karşı seyirci kalsın. Kürtlere karşı ikiyüzlü bir tutum sergilemek uluslar arası hukuku da hiçleştirir.
Daha önce Kürt gerillalarına karşı kullanılan kimyasal silahlar, ne BM ne Avrupa Konseyi’ni ne de Nato’yu Türkiye’ye karşı en ufak bir harekete sürüklememiştir. Yazılı antlaşmalarında yasaklanan kimyasal silahların, bu antlaşmalarda imzası bulunan bir devlet tarafından kendi halkına karşı kullandırılması ciddi bir olaydır. Bu tür silahların kullanıldığı hususunda Kürtler tarafından belgelenmesine rağmen ciddi bir yaptırıma gidilmemiştir. PKK’yi terör listelerine alan AB ve ABD’nin savaş hukukunu en çok yerine getiren örgüt olması da başka bir tartışma konusu.
Uluslar arası kurumların bütün bu olaylara seyirci kalması ne yazık ki Türk Devleti’ni daha fazla cesaretlendirmektedir. Türk Başbakanı Erdoğan’ın; “Kim ne derse desin…” diye başlayan cümlesinin altında ne yazık ki bu cesaret yatmaktadır.
Türk Devleti sivillere karşı yeni terör eylemlerine başvurmadan Kürtler, Türkiye’nin iç yüzünü başarılı bir diplomasiyle teşhir etmelidir. Türkiye’nin barışçı devlet süslemesinin aslında palavradan ibaret olduğunu ve kendi halkına karşı nasıl acımasızlaştığını bütün dünya öğrenmelidir. Aksi takdirde gözü dönmüş bir Erdoğan’ı sivilleri katletme konusunda kimse durduramayacaktır.