Anasayfa , Köşe Yazıları , Kosova: AB'nin ilk sömürgesi

Kosova: AB'nin ilk sömürgesi

muratcakirBüyük umutlarla kurulan ‘Bağımsız Kosova’nın birinci kuruluş yıldönümü hayli sessiz kutlandı. Almanya’da bazı gazetelerin haricinde bir kaç televizyon kanalı kutlamaları kısa haber olarak geçtiler. Öyle ya, küresel krizin dumanları arasında haber önceliği Kosova’nın kuruluş yıldönümünde olacak değildi. Ancak 17 Şubat akşamı gördüğüm bir haber, daha doğrusu haberi sunan muhabir dikkatimi çekti. ‘Avrupa’nın en genç devletine’ özgür dünyanın ‘ah, ne kadar çok yardım ettiğini’ ballandırarak anlatan deneyimli muhabir, Kosova’daki sorumlu kurumları sıralarken dili dolanıverdi. Belli ki kafası karışmıştı.

Nasıl karışmasın ki kafası garibimin; hükümranlık konusundaki karmaşa nedeniyle Kosova’daki resmî otoriteler bile egemenlik hiyerarşisini ezbere sayamıyorlar. NATO, KFOR, UNMIK, ICO, EULEX ve sayısız ‘NGO’ küçük devlete doluşuvermişlerken, zavallı muhabir 45 saniyelik habere hangisini yerleştirsin?

Gerçekten de Kosova’da kimin söz sahibi olduğunu öğrenebilmek için bayağı uğraşmak gerekiyor. Hiyerarşinin en başında, ABD’nin Avrupa kıtasındaki en büyük askeri üssü olan Camp Bondsteel’de konuşlanan ve NATO komutası altında bulunan KFOR askeri gücü duruyor. Ardından KFOR’un koruması altındaki kurumlar geliyor: BM’in idari örgütü UNMIK ve onunla aynı yetkilere sahip iki AB kurumu ICO ve EULEX. Egemenlik hiyerarşisinin en altında da Kosova Hükümeti ve Kosova Sırpları’nın koruyucu gücü sıfatıyla Belgrad Hükümeti yer alıyor.

Bu karmaşık yapı, NATO bombalarıyla kurulan küçük devletin henüz kuruluş aşamasında bir sömürgeye dönüştüğünü gösteriyor. Aslına bakılırsa Kosova yeryüzünün ezilenleri açısından önemli bir deney, hatta bence bir ibret abidesidir; milliyetçiliğin çağımızın vebası olduğunu, ulusal sınırların hep kanla çizildiğini, emperyalizmin eliyle kurtuluşun olamayacağını, tek bir dil, din, soyla tanımlanan toplum anlayışına dayanan ulusal devletin ırkçı ayırımcılığın bir aracı olduğunu ve daha bir çok olumsuzluğu gösterme açısından.

Kosova diğer taraftan BM Örgütü’nün de acizliğini göstermekte. Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyelerinin boyunduruğu altındaki BM, birbirleriyle çelişen iki pozisyonu, yani Sırbistan’ın Kosova üzerindeki hükümranlığını tanıyan 1244 nolu karar ile Kosova’nın ‘bağımsızlığını« fiilen tanıma anlamına gelen UNMIK misyonunu aynı çatı altında yürürlükte tutuyor. Dahası, BM, herhangi bir Genel Kurul kararı olmaksızın hükümranlık yetkilerini AB ile paylaşıyor.

AB ise hem EULEX kurumuyla Kosova devletinin ‘hukuksal otoritesini desteklemek ve bağımsız, çok etnili adalet, polis ve gümrük sistemini geliştirmek için’ güya hukuk devleti misyonunu yürütüyor, hem de Uluslararası Sivil Ofis ICO ile yasama-yürütme-yargı yetkilerini kullanıyor. Bence ICO temsilcisinin yetkilerini ‘sömürge valisi’ yetkileri ve idari yapılanmayı ‘sömürge idaresi’ olarak nitelendirmek pek yanlış olmayacak. Çünkü 15 Haziran 2008’de yürürlüğe giren Kosova Anayasası, ICO temsilcisine Kosova Parlamentosu’nun aldığı kararları geçersiz kılma ve seçilmiş milletvekilleri ile bakanları görevden alma yetkisini tanıyan ‘Ahtisaari Planı’ ile neredeyse kelimesi kelimesine aynı. Kosova Başbakanı’nın kariyeri, eski NATO diplomatı olan ICO temsilcisi Hollandalı Pieter Feith’in iki dudağından çıkacak sözlere bağlı.

Görüldüğü kadarıyla Kosova’lılar bu gelişmeden hoşnut değil. Nasıl hoşnut olsunlar? ‘Bağımsızlığın’ kaymağını 50 yabancı ülkenin görevlileri yerken, Kosova’lılara kırıntı dahi kalmıyor! Örneğin Priştina’da görev yapan Kosova’lı bir doktor ayda ortalama 300 avro maaş alırken, EULEX göreviyle Kosova’ya hukuk hizmeti (!) veren bir Alman hukukçu devlet bütçesinden ayda 5000 euro alıyor.

Ortalama gelirin ayda 100 euro civarında olduğu Kosova’da işsizlik oranı yüzde 50’yi geçmiş durumda. Emekliler ayda 50 euro maaş alabilirken, halkın yüzde 15’i günde 1 ABD doları’ndan az miktarla geçinmek zorunda. Priştina’daki Riinvest Enstitüsü Kosova sanayi üretiminin 1989’dan bu yana üçte iki azaldığını belirtiyor. Enerji darlığı had safhada. Buna karşın yolsuzluk, silah ve uyuşturucu ticareti başını almış gidiyor. Kosova Anayasası ne işçi haklarını tanıyor, ne de sendikal özgürlükleri. Sosyal güvenlik sistemleri ise iflasın eşiğinde.

Kısacası Kosova toplumsal olarak parçalanmış, ekonomik açıdan sonuna kadar bağımlı ve bütünsel anlamda AB sömürgesi olan bir devlet haline gelmiş durumda. Geçen yıl ‘Kosova Kürtlere bir örnek mi?’ sorusunu bir yazıma başlık olarak koymuş ve hayli eleştiri almıştım. Bugün Kosova’ya yeniden baktığımda ise, hiç tereddütsüz aynı sonuca varıyorum: Kosova hiç bir halka örnek olmamalı!

| 24 – 02 – 2009 |