Anasayfa , Çevre , Kirliliğin ve Zararın Önlemi Ancak Marksizm ile Mümkün! – Bir Mücadele Okuru

Kirliliğin ve Zararın Önlemi Ancak Marksizm ile Mümkün! – Bir Mücadele Okuru

Yorum | 04.10.2020 | Bir Mücadele okurunun çevreye dair kaleme aldığı yazıyı olduğu gibi paylaşıyoruz.

Çevre Kirliliğini Nasıl Engelleyebiliriz?

Doğa ve çevre sorunları veya kirliliği ile ilgili hassasiyetler genelde bireyin özel yaşamında küçük dokunuşlarla-değişikliklerle farkına vardığı bir konu olarak karşımıza çıkmakta. Yani doğa ve çevre için faydalı olan (ya da verilen zararı azaltan) değişikliklerin bireyin kendisine de faydalı olduğunun farkına varılmasıyla değişime uğrar düşünce ve pratik yaşam tarzı. Örneğin kısa mesafelerde araba kullanmak yerine bisiklet kullanmak ya da yürümek veya etli besinler tüketmektense sebze ve meyve tüketimini arttırmak gibi. Doğa ile insan bir bütünü ifade ediyor. Ne doğa insandan ne de insan doğadan soyutlanabilir. Alınacak önlemler de ancak bu gerçeklik üzerinden bir anlam kazanır ve somut kazanımlar getirir. Kuşkusuz bu bilimsel Marksist bir kopuşla mümkün. Çeşitli uluslararası kurumların bireysel önlem önerileri var olan zararın önlenmesi için bir adım sunmuş olur fakat bu şekliyle sorunun özünü kitlelere yansıtmaktan uzak kalıyor. Sorunun özü kapitalist üretim ve tüketim tarzında gizli. Bu konuyu diğer altbaşlığımızda inceleyeceğiz.

Öz itibariyle çevre kirliliğine dair değişimlerin gerçekleşmesi ve geniş alanları kapsayan somut adımların atılması politik bir durum ve içinde bulunduğumuz düzende yönetici sınıflara bağlı. Bunun haricinde elbette bireysel anlamda önlemler almak mümkün. Bunlar arasında araba kullanmak yerine toplu taşıma araçlarını tercih etmek ve yenilebilinir enerjili taşıtları kullanmak, uluslararsı seragazı atıklarının yüzde 20’sini oluşturan et, süt ve peynir gibi hayvansal gıdaların tüketimi yerine daha doğal olan baklagillerin tüketimi tercih edilmeli. Meta tüketimi alışkanlıklarımızı gözden geçirerek daha doğal ve çevreye zarar verilmeden üretilen metaların (ya da maddelerin) tercih edilmesi gibi. Evimizdeki oda sıcaklığını düşürmek de çevre kirliliğine karşı alınabilecek önemli bir önlem.

Petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımı beraberinde doğada karbondioksit miktarını arttırmakta ve çevreye ciddi zararlar vermekte. Bu türden zararlı yakıtların kullanımı genellikle sanayî sektöründe karşımıza çıktığından, büyük sanayî bölgelerindeki çevre kirliliği solunan oksijenden, atık maddelerin yönlendirildiği derelere kadar geniş bir alanı içermekte. Batı Avrupa’da AB üzerinden merkezî ve yerel denetimlerin yoğunlaşması üzerine bu tür maddelerle iş yapanların kimi önlemler aldığı gözlemlenirken, özellike denetimin az olduğu ve rüşvetin birçok kapıyı açtığı Afrika ve Asya’da atık maddeler üzerinden doğaya verilen zarar çok ciddi boyutlara ulaştı. Özellikle kimi yoksul Afrika ülkeleri Batı Avrupa sanayîsinin çöplüğü hâline geldi. Tonlarca demir yığınlarının atıldığı bu ülkelerden yine başka emperyalist- ve gelişmekte olan ülkeler ucuza demir, çelik vb. maddeler satın alarak yüksek kâr elde ederek sorunu derinleştirdiler. Bu duruma karşılık, İsveç’te kimi belediyeler yoksul Afrika ülkelerinden yakılabilinir çöp ve talaş satın alarak hem kendi ormanlarını korumak, hem çöpleri yakarak kentlerdeki merkezî ısıtma santrallerinde kullanarak doğaya verilen zararı azaltmak hem de bu ülkelere ekonomik gelir sağlamak (elbette bu işin görünen yüzüdür, Afrıka’nın sömürgeleşmesi ve sömürülmesinde İsveç’in temel rol oynadığı unutulmamalı) istenmekte.

Kirliliğin ve Zararın Önlemi Ancak Marksizm ile Mümkün!

Marksizm’de doğa diyalektik materyalizmle açıklanıyor. Yani doğa, birbirine bağlı nesne ve olayların ilişkisiyle açıklanır ve bu ilişki sürekli bir değişim süreci içinde hareket ediyor. Kuşkusuz insan da bu ilişkinin bir öznesi olarak bu süreci ciddi anlamda etkiler. Engels’in ifadesiyle insan; etiyle, kanıyla, ve beyniyle onun bir parçası, onun tam ortasında, ”onun üzerinde kurduğumuz bütün egemenlik, başka bütün yaratıklardan önce onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğüne sahip olmamızdan öte gitmez.(Doğanın Diyalektiği, syf. 229) Marksizm’de üretimin niteliği, değişim değeri üzerinden değil, kullanım değeri üzerinden değerlendirilir ve böylece üretimin doğa ile ilişkisi bu yönde gelişim izler. Kapitalizm’de ise tam tersi sözkonusu olduğundan üretimin günümüzdeki pratik yansıması çevreye ve dolayısıyla insana zarar veren sonuçlar ortaya çıkar. Kapitalizm’in aşırı kâr hırsına dayalı olan anarşist üretim tarzı doğayı değişim değeri yaratmak için kullanmakta. Bu amaçla yapay kanallar, barajlar ve HES’ler gibi son derece çevreye zararlı, onu yok eden ve aynı zamanda insan ve hayvan sağlığına da ciddi zararlar veren yatırımlar gerçekleştirmekte. Oysa Marksizm’de doğa değişim değeri yaratmak için kullanılmaz. Kapitalist üretimin tam tersine, son derece planlı ve programlı üretim yapılarak insanların her türlü gereksinimleri karşılanır. Bu durumda, yani üretim sürecinde ve yönetiminde doğa ve insan, bir bütün olarak ele alınır. Oysa Kapitalizm’de, üretim süreci içinde insan, doğa üstü bir varlıktır ve doğaya egemendir. Doğaya egemen olan insan, kendi çıkarları (kâr amaçlı) doğrultusunda doğaya zarar vermekten çekinmez. Ona göre bu, doğaya zarar vermekle açıklanmaz, doğanın üretim için ve insanlığın yararına kullanımınıyla ifade edilir. Ormanların yok edilmesi kuraklığı, yapay kanallar sulama yollarını ve susuzluğu doğuırur. Kapitalizmin, veya tarihsel anlamda ele alınacak olursa aşırı kâr hırsının neden olduğu bu durumun sorunun çözümü için adım atmayacağı görülmeli. Kâr hırsıyla yapılan yatırımların kârı ciddi oranda düşürecek olan doğayı-çevreyi koruma önlemleri alacağı düşünülemez. Yukarıda da sözünü ettiğimiz bireysel adımların atılması için seminerler, rapolar, belgeseller ve spotlar üzerinden insanlar bireysel olarak teşvik edilmekte. Bu teşvikler yapılırken sıkça bu tür adımların atılmasında politikacıların beklenmemesi ve elden geldiğince bireyin kendi sorumluluğuyla önlem alması gerektiği belirtilerek sorunun kaynağı gözden kaçırılmaya çalışılır.

Oysa Kapitalizm, çevreye zarar veren eski teknolojileri yarı-sömürge ülkelere kâr amacıyla ucuza ihrâc ederek kendi çevresindense bu ülkelerin zarar görmesine aldırış etmemekte. Kapitalist üretimin bir parçası olan kurumların veya örgütlerin sorunun kaynağına ineceğini beklemek veya çeşitli mecrâlarda kendi vijdanlarını okşayan projelerde yer alan burjuva bay- ve bayanların sorunu çözeceği düşünülemez. Kapitalizm sömürüye dayalı, onun için doğanın ve insanın veya hayvanların sömürülmesi kendi varlığı için bir zorunluluk ve kapitalizm var oldukça kendi çıkarları için bu sömürüyü sürdürmeye devam edecek. Doğanın talanı, çevre kirliliği ve doğaya, insana verilen zarar ancak Sosyalizm’le temeli atılacak olan Komünizm’le durdurulabilir.