Kendi bedenine sahip olmayan ve bedenini kontrol edemeyen bir kadın özgür değildir…ABD’de doğum kontrolü ve kürtajın dini açıdan günah ve yasalar açısından da yasak olduğu bir dönemde kaleme aldığı bildirilerle milyonlara ulaşan Margaret Sanger, Kilise’nin kendisini “günahkar” ilan etmesine rağmen yılmadan mücadelesine devam etti. “Doğum kontrol” terimini çalışmalarında ilk kez kullanan Margaret tarihe, tıp bilimine ve kadın mücadelesine büyük bir terim kazandırmış oldu. Bugün O’nun adını belki az kişi bilir ancak yarattığı devrimin etkisi 21’inci yüzyılda kadın mücadelelerinde temel alanlarından birini oluşturuyor
Ataerkil sistemin kendini sürdürmesi için kadın bedenini üreme sistemi ile kontrol almasına karşı bayrak açanlardandı anarşist-feminist Margaret Higgins Sanger. 11 çocuk doğuran annesinden aldığı ilhamla “Ve hiçbir kadın bilinçli olarak anne olup olmamayı seçene kadar kendine özgürüm dememelidir” sözleriyle yola çıktı ve kilise tarafından “günahkar” ilan edildi. Kiliseye göre Margaret, ‘Şeytanın ruhu’nu taşıyan kadının iradesini savunmaya başlamıştı.
Kendi bedenine sahip olmayan ve bedenini kontrol edemeyen bir kadın özgür değildir…
Bu sözler 20’nci yüzyılın başında kadın bedenini üreme sisteminin bir parçasına dönüştüren ataerkil sisteme karşı doğum kontrol yöntemleri geliştiren ve Amerika’nın varoşlarında yasak olan kürtaj kliniği kuran Margaret Sanger’e ait.
‘Kadınlar arası bir sır’
Ataerkil sistemin geliştiği ilk yıllardan itibaren kadın bedenini kendine mülk gören eril anlayış, onu bir üreme makinasına dönüştürmek ve sistemini devam ettirmek için kontrol altında almak için çeşitli yol ve yöntemler buldu. Bu nedenledir ki dini metinler üzerinden kadın bedeni kontrol altına alınmak ve üreme sistemine dahil edilmesi sağlanmaya çalışıldı. Tek tanrılı dillerin eril yorumu kadınlara ve kadının cinsel kimliğe “şeytani vasıflar” atfederek onu lanetledi, kutsal evlilik bağlılığı ile erkeğin hizmetine yedekledi. Erkek sistemin üreme mekanizmasına karşı duran kadınlar ise çağlar boyunca kendi aralarında buldukları alternatif tıp yöntemleri ile doğum kontrolünü geliştirdi. Ortaçağ’da “Kadınlar arası bir sır” olan doğal kürtaj yönteminin uygulandığını döneme ait birçok tarihi metinde görmek mümkün.
Tarihin ilk çağlarında kendi bedenine doğal bir yaşam koşulu olarak sahip olan kadınların yeniden bu kararı ele geçirmek için direnişe geçtiği 19. ve 20. yüzyılda doğum kontrolü ve kürtaj, kadınlar için temel bir mücadele alanı ola geldi. Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar “benim bedenim benim kararım” diyerek mücadele hattını belirledi. Tam bu mücadele hattının belirlendiği günlerde Amerika’da komünist anarşist ve feminist bir kadın, kadınların anne olup olmayacağına karar vermesinin kendi elinde olduğunu belirterek mücadele başlattı. (GazeteKarınca)