DUISBURG |30.06.2025| Duisburg kentinde 28 Haziran Cumartesi günü düzenlenen Filistin’le dayanışma yürüyüşü ve halk mahkemesi (Tribunal), siyonist İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırıma ve Almanya’daki artan baskılara karşı güçlü bir protestoya dönüştü. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı yürüyüş, Hochfeld’deki Pauluskirche önünde başladı. Ardından König-Heinrich-Platz’da düzenlenen halk mahkemesi, Alman devletinin Filistin’le dayanışma içinde olan kişi ve kurumlara dönük baskılarını teşhir etti.
Yürüyüşe ATİK ve Yeni Kadın da katıldı. Uluslararası devrimci dayanışma sloganları taşıyan döviz ve pankartlarla yürüyen kitle, sık sık „Yalla Intifada“, „From the river to the sea“ ve „Deutschland finanziert – Israel bombardiert“ sloganlarını attı. Rote Hilfe’den Henning von Stolzenberg, yürüyüş öncesi miting alanında yaptığı konuşmada, Alman devletinin getirdiği yasakların keyfi olduğunu vurgulayarak bu baskıların hiçbir direniş odağını susturamayacağını belirtti.
Polis, yürüyüşe en başından itibaren müdahalelerde bulundu. “Yalla Intifada” gibi sloganlar doğrudan yasadışı olmasa da hedef alındı; Thawra bayrağı taşıyan bir genç alandan zorla çıkarıldı. Genç, daha sonra tribunalde yaptığı konuşmada bayrağın daha önce iki kez mahkemece serbest bırakıldığını ve tüm baskının keyfi olduğunu ifade etti.
Kortejlerin ulaştığı König-Heinrich-Platz’daki halk mahkemesinde söz alan çok sayıda kişi, yaşadıkları baskıları dile getirdi. Üniversite öğrencileri okul idarelerinin hedefi haline geldiklerini anlatırken, Almanya’da vatandaşlık başvurusu yapan Filistinliler ise susturulmak için güvenlik soruşturmalarıyla baskı altına alındıklarını ifade etti. Kimliğinin gizli kalmasını isteyen bir kadın, sadece Filistinli olduğu için vatandaşlık hakkının fiilen engellendiğini belirtti.
Berlinli hukukçu Inga Matthes, Almanya’da özellikle Arap kökenlilerin vatandaşlık sürecinde “devlet aklı”na sadakat yemini ettirilmek istendiğini, bu doğrultuda geçmiş sosyal medya paylaşımları ya da eylem katılımlarının vatandaşlıktan men gerekçesi yapıldığını örneklerle anlattı.
Tribunalde söz alan devrimci avukat Roland Meiter, Almanya’da artan baskıların hukuki boyutuna dair gelen soruları yanıtladı. Hem kamu çalışanlarının hem de göçmenlerin nasıl bir hukuksuzluk sarmalına çekildiğini örnekler vererek aktaran Meiter, mücadele etmenin zor ama meşru olduğunu vurguladı.
Mera25 Partisi’nden eski bir hukuk danışmanı olan Melanie Schweizer, İsrail karşıtı açıklamaları nedeniyle görevinden uzaklaştırıldığını ve artık kamu kurumlarında çalışma hakkının fiilen engellendiğini söyledi. “İfade özgürlüğü Almanya’da Filistin lehine kullanıldığında yok sayılıyor” diyerek yaşadıklarını aktardı.
New York doğumlu Filistinli gazeteci Hebh Jamal ise Alman medyasını, İsrail propagandasının uzantısı olmakla suçladı. Ailesinden dört kişinin Gazze’de insani yardım kuyruğunda katledildiğini ifade eden Jamal, Almanya’daki medya organlarının gerçekleri kararttığını ve Filistinli mağdurları değil, yalnızca 7 Ekim söylemini öne çıkardığını vurguladı. ARD’nin Kontraste programının provokatif sorularla göstericileri tahrik etmeye çalıştığı bildirildi.
Bir Duisburglu katılımcı olan Fikret, “İkinci Dünya Savaşı’nda birçok Alman ‘haberimiz yoktu’ diyordu. Bugün kimse bunu diyemez. Her şey gözümüzün önünde” dedi. Yanındaki arkadaşı Emin ise İslami ve Arap kökenli kuruluşların suskunluğunu eleştirerek, “Gazze yanarken onlar sessizliğe gömülüyor” yorumunda bulundu.
Eylem boyunca Mehring Yayınevi’nin standı da dikkat çekti. Yayınevi, hesabının Deutsche Bank tarafından kapatıldığını duyurarak David North’un “Siyonizmin Mantığı: Ulusal Mitle Gazze Soykırımı Arasında” adlı kitabını tanıttı.
Yapılan konuşmalar ve tanıklıklar, Almanya’da Filistin’le dayanışma içinde olanlara yönelik baskıların yalnızca bireysel değil, sistematik olduğunu ortaya koyarken; eylemde gençlerin ve emekçilerin direniş hattını büyütme çağrısı öne çıktı.