Anasayfa , Haberler , İstanbul Seçimleri ve Yaklaşım Tarzı | Mücadele Okuru

İstanbul Seçimleri ve Yaklaşım Tarzı | Mücadele Okuru

HABER MERKEZİ | 25.06.2019 | İstanbul Seçimleri ve Yaklaşım Tarzı – Mücadele Okuru

Son bir yıla üç seçim sığdıran iktidar aslında yönetmedeki krizin dışa vurumu olarak kendisini his ettiriyordu. Başta ekonomik kriz ve siyasal tıkanıklık tüm manipülasyonlara karşın iç ve dış politikada olumsuz gidişatı durduramadığı gibi bu olumsuz gidişatı perdelemenin parçası olarak içte ırkçı-faşist söylem ve pratiğine ağırlık vererek savaş konseptini hayata geçirerek sürecini uzatma hedefini ortaya koyarken dış politikada ise gerçekte bağımlılığı ve ikilemini kapatmak adı altında sözde ABD’ye kafa tutan büyük devlet erkini oynamaktan geri kalmamıştır. Ama sonuçta atılan her adımın karşılığı yeni tıkanıklıklar ve karışıklıkların faturası olarak geri dönmekteydi. Bu anlamıyla AKP son birkaç yıldır üst üste attığı seçim hamlelerinin kendisine biraz daha zaman kazandırma ve iktidarını sağlama alma, soluklanma hamleleri olarak ele aldığını biliyorduk.

İşte 31 Mart yerel seçimlerinde iktidarın güven tazeleme ve tekli yönetim şeklini devam ettirme hedefi açısından önem arz ediyordu. Kayyum atamalarıyla gasp ettiği belediyelerin içini boşaltarak büyük borç yığını haline çevirmeleri aslında kazanamayacağı alanları işleyemez duruma getirerek ileride kendisine yeni zemin ve propaganda alanı açmak ve toplumu Kürt karşıtlığı üzerinden kendi gaspını meşrulaştırma hedefini ortaya koyuyordu. Bunun dışında bir önceki seçimlerde elinde tuttuğu belediyeleri kaybettirmemek ve güçlü iktidar olgusunu topluma benimseterek baskıcı devlet-iktidar aygıtı olarak varlığını yedi düvele kabullendirecekti. Geriletilmiş Devrimci-Sosyalist hareket bastırılmış burjuva muhalefet ve sindirilmiş bir toplum üzerinden 2023 hayali kuranlar açısından en önemli engel Kürt Ulusal Hareketinin geriletilemeyen silahlı direnişi ve taban inisiyatifi hareketi AKP’nin hayallerini zorlayan bir dönem politikası olarak 31 Mart’a yansıyordu. İşte bu politik atmosfer içinde girilen seçimlerde devletin yasama-yargı organlarının desteğini de kullanarak elde etmeye çalıştığı ‘’başarı’’ hamlesi tüm burjuva partilerinin sessizliğiyle Kürt illerinde belli başarı elde etmesine rağmen Türkiye genelinde bir yenilginin yazımını da beraberinde getiriyordu. Özellikle HDP’nin büyük şehirlerde aday çıkarmayarak taktik hamlesi (eleştiri hariç) AKP’yi ciddi anlamda zora soktu. Başta İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi illeri kaybetmesi iktidar partisini salladı. Bu sözde muhalefetin başarısı olarak allanıp pullanırken Kürt bölgelerindeki haksızlıklar ve kazanılan belediyelerin AKP tarafından gasp edilmesine ”demokrasi” adına karşı koyması gereken sözde muhalefet sessizliğe bürünerek sürecin aslında bir sonraki adımın kendilerini bulacağını hesaba katmamışlardı. İşte bu hesap İstanbul seçimleri ile Dünya ve Türkiye gündemine oturdu. Aslında Kürt belediyelerinde benimsetilen gasp olgusu bir nevi kendi tabanında yankı bulmuş olmalı ki seçimleri iptal etme gerekçelerindeki komediyle bir kez daha sahneye çıkardılar. Aslında demokrasiden bas edenlerin esasta burjuva demokrasisinin yine burjuvazinin çıkarlarını koruma demokrasisi olduğu çok açık olarak bu nesil olarak pratikte bir kez daha yaşadık.

İstanbul seçimleri Türkiye açısından hem politik-ekonomik hem jeolojik olarak büyük öneme sahiptir. Erdoğan’ın ”İstanbul’da tökezlersek Türkiye’de sallanırız” sözü buraya biçilen rol açısından önemlidir. Türkiye geneli seçim nüfusunun üçte birini kapsaması, büyük ekonomik -rant olgusunu taşıması ve yirmi milyonluk bir kitleye hitap etmesi açısından stratejik konumu bulunuyor. Böyle bir şehri on yıllardır yöneten talancı bir iktidarın kaybedeceği rantı bile tek başına hesaba katmak bile yeterde artar. Onun için seçimleri iptal ederek kazanmanın yeni zeminini oluşturmak ve bu zaman süresi içinde belli (siz buna hırsızlık deyin) belgeleri yok etmenin sürecini kazanmak istedikleri açıktı. Sonuçta ikinci seçimleri çok büyük bir farkla kaybettiler. Burada yine HDP’nin karşılıksız çek sunarak AKP’nin Kürt düşmanlığının döktüğü kanın hukuksuz tutuklamaların karşılığı olarak İstanbul’u İmamoğlu’na yöneltti. Bunun dışında toplumun önemli bir kesimi bu hukuksuzluğu İstanbul nezdinde kabullenmemesi ve yıpranan AKP’ye karşı bir tepki olarak toplumsal patlamanın gazı alınmış şekli olarak yansıdı. Elbette ki toplum açısından bakılınca Devrimci öncülerden uzak olan toplumun bıktığı isyan ettiği iktidara tepkisini bu şekliyle ortaya koyması normaldir. Ancak küçük burjuva yaklaşım tarzı kitle kuyrukçu tarz Devlet-İktidar ve Devrimci muhalefet tarzını unutarak İmamoğlu’na olması gerekenin çok üstünde misyonlar biçip burjuva demokrasisini kurtuluş olarak göklere çıkaranlar buradaki politik hamleyi gölgelemektedir. Sistem tıkanıklığına ve biriken toplumsal öfke (sık sık Geziden bas edilmesi) patlamasının gazının alınmasının bir parçası olarak gözden kaçırmamakta fayda var. Süreç AKP açısından ve uluslararası denge açısından birtakım değişikliklere gebe ve bu bir doğumla sonuçlanacağı kesin. Bu anlamıyla AKP’li ya da onsuz bir dizayn olacaksa eğer toplumun buna uygun alıştırılması da gerekir. Ya da biriken öfkenin dindirilmesi ve çözümün yine sistem içine çekilmesi süreci uygulanır. İşte bu amaçla özellikle sosyal medyada ve HDP tabanı çevresinde ve bir dizi burjuva demokrat-aydın cephesinde kurtuluş umudu olarak gösterilen İmamoğlu yeni sürecin bir aktörü ve kahramanı olarak sunuluyor. Bu AKP’den bıkan usanan toplum açısından böyle algılanabilinir. Ancak süreci okuyanlar açısından böyle olmadığı ve olmayacağı kesin. Kürt halkına verilmiş bir umut olarak yansıtılması bugün açısından ciddi bir demagoji olarak karşımızda duruyor. Kürtlere yönelik uygulanan katliam, siyasi tutuklamalar, sınır ötesi işgal katliam vs. Devlet politikasıdır. Var olan iktidarlar bu politikayı uygular. Ondandır esas amaç sisteme entegre ve sistemin komprador burjuvazi açısından dizaynıdır diyorum.

Ulm’den bir Mücadele Okuru