AYŞE GÜNAYSU | 05– 12 – 2012 | Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği Başkanı Göksel Gülbey, ırkçılık karşıtlarının gündeminde son günlerde. Erbey, Twitter hesabından Ermeni vakıflarının adreslerini yayınlıyor, İçişleri Bakanlığı’na bu vakıfların neden bu kadar çok olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı’na Ermeni Okulları’nın denetlenip denetlenmediğini soruyor. ‘Milliyetçiliğe ve Irkçılığa Dur De’ girişiminin hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğu Erbey, Twitter hesabında Anadolu’nun çeşitli yerlerinden bir takım yurttaşların adını soyadını vererek “Yezidi”, ya da “Ermeni” olduğunu, yetmedi, anasının babasının adını “ifşa” ediyor.
“Asılsız Ermeni iddialarıyla mücadele” edenler Ermeni vakıflarına olan düşmanlıklarını dile getirirken, meselenin özünü açık etmekteler. Meselenin özü yağmalanmış mallardır. Aradan geçen 97 yıla rağmen ödleri kopar yağmaladıkları zenginliğin başına bir şey gelecek diye.
Zaten bize “Kurtuluş Savaşı” diye yutturulan da -esasen ve ekseriyetle- el konulmuş Rum, Ermeni, Süryani mallarını eski sahiplerine kaptırmama savaşıydı. Üstüne oturdukları devasa bir mal varlığının elden gideceği korkusuyla Anadolu eşrafının eski İttihatçı, yeni Kemalist kadrolara sağladığı destekti, adaletin yerini bulmasında bir adım olabilecek Sevr Anlaşması’nın yırtılıp yerine Lozan Anlaşması’nın getirilmesini sağlayan.
Müslüman kardeşliğinin amacı buydu.
Amaç hasıl olunca kardeşlik yerini -İttihat Terakki’nin kuruluşundan beri var olan, ama soykırımın ganimetleri uğruna kısa bir süre Müslüman kardeşliğinin gölgesinde kalan- Türk ırkçılığı aldı. Ve çok geçmeden Kürtlere yönelik imha ve inkar politikaları hayata geçirildi, Türk toplumunun büyük çoğunluğu, neredeyse tamamı, inkar ve imhanın gerekliliğine inandırıldı.
Resmi tarihten yakasını kurtarmış, sayıları her gün artan -varlıkları insana yaşamaya devam etme gücü veren- dostların gayet iyi bildiği şeyleri böyle tekrarlamamın nedeni, meseleyi bütünüyle görmenin önemini bir kez daha dile getirmek. Kürtlere karşı ırkçılık bir bütünün arızi, tesadüfi değil, zorunlu parçası ve o bütünü görmek, işin can alıcı noktası. Çünkü söz konusu bütünün temelinde, Cumhuriyet’in üzerinde kurulduğu soyunu kırma ve yağma sürecinin yattığını görmeden adalet için verilecek mücadele eksik kalmaya mahkum.
Çünkü ırkçılık, Türk ırkçılığı Cumhuriyet’in harcında var. Çünkü başka türlü olamazdı. Çünkü nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan, ekonomik, kültürel, sosyal zenginliğin büyük bir bölümünü yaratan Hıristiyanların binlerce yıllık yurdu Anadolu’dan bir Türk yurdu yaratmanın tek çaresi, önce bir Müslüman seferberliği, ardından da diğer kimliklerden nefret eden bir Türk kimliği yaratmaktı. Müslüman kardeşliğinden yararlanıp Hıristiyanları yok ettikten sonra, sıra Kürtlerin fiziki ve kültürel varlığının inkarına, inkarı mümkün kılmak için de imhasına geldi. Aslında amacın ilk başta bir Türk yurdu yaratmak olduğu, Müslüman kardeşliğinin yağmalanmış Hıristiyan mallarını elde tutmak, bu amaçla Kürtleri kazanmak için başvurulan bir strateji olduğunu, daha 1911’de, yani Ermeni, Rum, Süryani soykırımından önce, İttihat Terakki’nin Türkçülük siyasetinin teorisyeni Ziya Gökalp
açıkça ifade etmişti: “Alman filozofu Nietzsche’nin hayal ettiği ‘üst insan’lar Türklerdir.” Ziya Gökalp Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak kitabında ise, ne demek istediğine daha da büyük bir açıklık getiriyordu: “… unsurlar arasında yaşatılan ‘devlet ve vatan’ fikirleri, aşksız, heyecansız, renksiz ve maneviyatsız kavramlar olarak kalmaya mahkumdurlar. Ortak sevgili olamayacağı gibi, ortak vatan da olamaz.” (Aktaran Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İmge Yayınları, 2002, s. 159-160.)
Amaç hasıl olup da Anadolu Hıristiyan halklardan arındırıldığında, artık Kürtlere de ihtiyaç kalmadığı, amacın Türkleşme olduğu resmi ağızlardan defalarca ilan edildi. Türk Ocakları temsilcilerine 1924 yılında yaptığı konuşmada İsmet İnönü, “Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız,” diyordu (Rıfat N.Bali, Cumhuriyet Döneminde Türk Yahudileri (Bir Türkleştirme Serüveni, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 62). Atatürk 1923 yılında Adana esnafına hitaben yaptığı konuşmada gayet fütursuzdu: “Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türktü, o halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. (…) Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” (aynı yer, s.234).
Gerisi, kardeşlik, bin yıllık beraberlik, yalan dolandır.