Home , EMEĞİN GÜNDEMİ , Havalimanı İşçileri Davasında 30 Tahliye

Havalimanı İşçileri Davasında 30 Tahliye

İstanbul |05.12.2018| 3’ncü Havalimanı’nda kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için yargılanan işçilerin duruşmasında 31 işçiden 30’u için tahliye kararı verildi.

İstanbul 3. Havalimanı’nda kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için hakkında dava açılan 31’i tutuklu, 61 işçinin yargılandığı davanın ilk duruşması, Gaziosmanpaşa Adliyesi 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Mahkeme Başkanı Ayhan Arduç’un avukatların derhal beraat talebini reddetmesi  ardından tutuklu işçiler savunma yapmaya başladı. ilk olarak tutuklu Teyip Kırğın savunma yaptı. Suçlamaları kabul etmediğini ifade edem Kırğın, „Eyleme katıldım. Ama jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Siverek’ten bizi 2500 lira diyerek getirdiler 1800 lira verdiler. İşten ayrılmak istedim fakat ekim sonuna kadar çalışmak zorundasın dediler. Yanımda arkadaşımı elektrik çarptı hakkında tutanak bile tutulmadı. Bir saat boyunca yağmur altında otobüs bekliyoruz. Kapısı kapanmayan otobüsler var. Otobüs fren yapınca kapılar açılıyor, gidince kapanıyor. Bunlar eyleme katılmama neden oldu. Ama hiçbir şekilde polis ve jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Bir kadın milletvekili geldi. Hangi partiden olduğunu bilmiyorum. Bana kim dokunursa benim için önemlidir. Gözaltına alındığımda komutan kulaklarımla oynuyordu. Psikolojik baskı yapıyordu. Fotoğraf gösterdi. Orada öğrendim kadınların vekil olduğunu. O… K… diyerek küfür ettiler. Kadının cinsel organı üzerinden daha ileri giderek hakaret ettiler. Ben yemekliğin çokluğu ile ilgilenmiyorum. Ama verilen yemeklerin son kullanma tarihinin geçtiğini gördük. Biz farklı bir şey istemedik. Hakkımız olanı istedik. Haklarım çerçevesinde yürüyüşe katıldım“ diye konuştu.

‚KUZENİM 3.5 METREDEN DÜŞTÜ‘

Tutuklu işçilerden Ramazan Gözel de savunmasında „Eyleme katılma sebebim var. Suçlamaları kabul etmiyorum. Otobüse binmek için yol alıyorduk. 200 metre kadar uzağımızda slogan sesleri geldi. Biz otobüse bindik. Slogan atan grup gelip arabaya vurdular. Bize ’siz niye gelmiyorsunuz. Sizin de hakkınızı istiyorlar‘ dediler. Bizde katıldık. Benim eyleme katılma sebebim kuzenim. Kuzenim Cihan Sarıbulak 3,5 metre yükseklikten düştü. İş güvenliği alınmadığından kaynaklı oldu. Her hangi bir hakkını da almadı. Ne devletten ne de şirketten. Ayağımda terlik var benim. Nasıl TOMA’ya taş atayım. Üzerimde şort verdi. Eylemdeki işçilere sopa verdiğim söyleniyor. Evet, verdim. Vermesem o kalabalıkta beni döverler. Milletvekilleri ile oturuyorum fotoğraflarım çekilerek, suçlama konusu olmuş. Burada ben mi suçluyum yoksa benden habersiz benim fotoğraflarımı çekenler mi suçlu?“ diye konuştu.

ANLAMADIM

Gözel, „Oradaki komutanlar burada mı bilmiyorum. Askeri araç işçilerin arasına geldiği zaman, işçilerin saldırmasını engellemeye çalıştık. O ana dair hiçbir fotoğrafımız yok. Anlamadım“ dedi.

İşçilerden Servet Gözel de savunmasında servis araçlarında tehdit edildiklerini dile getirdi. İşçilerden Cihan Saribulak da suçlamaları kabul etmediğini dile getirdi.

‚TEKME TOKAT SALDIRIYA UĞRADIM‘

Akif Altınışık savunmasında, savcılık ifadelerini kabul etmediğini, o ifadenin baskı altında aldındığını söyledi. Altınışık, „Gözaltına alınınca, gözaltı aracında saldırıya uğradım tekme tokat. Yetmedi gibi anama küfür ettiler. Herhangi bir suç işlemedim. Uyku halinde alındım, ama üzerlerinde üniforma yoktu. Terörist muamelesi yaptılar. Ne suç işledim. Ben ne askere, ne polise müdahalede bulunmadım. Kahvede toplantıya katılmışımdır. Her hangi bir eyleme katılmadım ama. Sloganda atmadım“ diye konuştu.

‚ÜNİVERSİTE HARÇLIĞIMI ÇIKARMAK İÇİN ÇALIŞIYORDUM‘ 

Tutuklu Mustafa Atay da savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, üniversite öğrencisi olduğunu ve harçlığını çıkarmak için uzun süredir inşaatlarda çalıştığını dile getirerek, „Daha zor koşullarda da çalıştım. Olay günü işe gitmek servise binmek için çıkmıştım. Bir grubu gördüm. Yaşamsal koşulların iyileştirilmesi amacıyla toplandığımı düşündüm. Patronumla görüştüm ve işin iptal olduğunu söyledi. Yatağıma geri geldim. Bu sırada haber geldi, nizamiye kapısından işe gideceğimiz söylendi. Vito marka araçla ana nizamiye kapısından çıktık. Olaylar oraya da yayılmıştı. Sonra yine iş iptal oldu. Bende yatağıma döndüm. Sonra bağrışmalar geldi. Bende dışarıya çıktım. Polisin gazlı müdahalesi oldu. Amacım polise direnmek değildi. Otoparka kaçtım. Kamp alanı dışında kalan bir teli değil, iç tarafta, koğuşların olduğu bölgesine yakın kalan bir teli kestim. O bölgeden kurtuldum ve çıktım. O bölgeden tekrardan yatağıma gittim. Ben hiçbir şeye karışmadım. Üniversite harçlığımı çıkarmak için orada çalışıyordum“ diye konuştu. Atay, „Keski silah olarak kullanılıyorsa o da sizin takdirinizdir“ dedi.

‚İGA YÖNETİCİSİ VATAN HAİNLİĞİ İLE İTHAM ETTİ‘

Tutuklu Deniz Aslan da savunmasında „2017’nin 11’inci ayında başladım. Ana firma İGA’da bünyesinde çalışıyordum. Şartları söylememe gerek yok. Burada dile getirildi. İşi engelleme, polise direnmeye yönelik dosya da bir tek delil yok“ dedi. Gözaltına alındığımızda askerlerin yanında bulunan bir İGA görevlisi bizi vatan haini ile itham etti“ diye konuştu.

‚ARKADAŞIMI TEKME TOKAT DÖVDÜLER‘

Tutuklu işçilerden Rıdvan Günül de savunmasında hiç bir şuçlamayı kabul etmediğini dile getirerek, „Sadece toplantılara katıldım. O gün çalışmıyordum zaten. Şirkete yeni girişim olacaktı. O gün olay olduğu için girişim yapılmadı. Toplantıda taleplerimizi bildirdik ama kabul edilmedi. Koğuşların olduğu bölgeye gittim, orada polisler tarafından GBT’eme bakıldı. Sonraki günde gözaltına alındım. Gözaltına alındığımda benden önce savunma yapan Deniz Aslan’ın tekme tokat dövüldüğünü gördüm. Benim hala firmadan alacağım var“ diye konuştu.

‚İGA YELEKLİ ASKER VE POLİSLER GÖZALTI YAPTI‘

İlker Kurt da savunmasında „15 maddenin düzeltilmesi istendi. Şartlar yerine getirilmedi. Tahta kurularından kaynaklı ışıklarını açık bırakan bir çok arkadaşım gördüm. Tahtakurularından kaynaklı insanların dışarda sabahladığına şahit oldum. O bölgeyi gören 10-15 kamera var. Bunların görüntüleri nerede. İnsanlar eylem niyetinde değildi. Polis ve askerin müdahalesi ile olaylar çıktı. Polis ve askerin saldırısından kaçmamız eylem olarak gösterildi. İkinci günde İGA yelekleri giyen polis ve askerler bizi gözaltına aldı. Gözaltına alındıktan sonra götürüldüğümüz bölgede askerler tarafından darp edildik. Buraya gelen İGA yöneticileri de bize hakaret ederek, darp ettiler“ diye konuştu.

‚TAHTAKURULARDAN IŞIĞI AÇARAK UYUYORDUK‘

Murat Altuntaş da suçlamaları kabul etmediğini, askerlerin baskısı ile söz konusu savcılık ifadesini verdiğini dile getirdi. Altuntaş, „Çalıştığım yerde bayramdan, olay anına kadar ücretlerini alamayan insanlar var. Ben yürüyüş yaptım. Havaalanında tahtakuruları başlı başına bir sıkıntıydı. Etkisini azaltmak için ışıkları açık uyuyorduk. Tahtakuruları bir kaç koğuşta değil, hemen hemen tüm koğuşlarda vardı. İşçiler kendi koğuşlarında ilaçlama yapsa bile etkili olmaz. Servis araçları ile yayılması da başlı başına da bir sorundur. Bu işçiler sonuçta dışarıya çıkıyor ve başka insanlara bulaştırma durumu var. Taşeron firmalar devletin verdiği imkanı kötüye kullanıyorlar. İş yerinde bir firmadan başka bir firmaya geçmek için temyiz belgesi vermiyor. Firmada işe başladığın zaman iki ay geçmeden başka bir firma da işe giremezsiniz. Çoğu zaman sular akmıyordu“ diye konuştu.

‚İGA YELEKLERİ GİYMİŞ SİVİLLER‘

Ferhat Uyar da savunmasında  „Suçlamaları kabul etmiyorum. Olay günü 11.00 gibi koğuşlardan çıktım. Patronuna şantiyelerde gittim. Olay sırasında orada değildim“ dedi. Uyar, ifademde slogan atmadığımı söyleyince görevli asker, „Tutuklanınca hatırlarsın“ şeklinde tehdit ettiğini ifade etti. Uyar, „Akşam büyük bir gürültü ile uyandım. Koçbaşı sesi duyunca kapıyı açtım. Oradan İGA amirliğine götürüldüm. Orada İGA yelekleri giymiş kişiler vardı. Fotoğrafta kişileri teşhir etmem istendi. Ben tanımıyorum deyince baskı yaptılar“ dedi.

‚HASTANEDE GÖZÜMÜ AÇTIM‘

Hacı Volkan Oflaz da savunmasında suçlamaları kabul etmediğini dile getirdi. Oflaz, şirketin yeni sahiplerinin var olan servis araçlarının sayısını düşürdüğünü, bundan kaynaklı da servis araçlarını beklediklerini artık sorunlar yaşadıklarını kaydetti. Oflaz, olayın ilk başladığı gün gelen kaymakamlarla görüştüklerini ve ilettikleri taleplerde haklı olduklarını söyledi. Oflaz, „Kaymakam bize ‚haklısınız. Özür dilerim‘ dedi. Bize servislerin arttırılacağını ve koşulların düzeltileceğini söyledi“ dedi. Oflaz, gözaltına alındıktan sonra hastanede gözlerini açtığını ve başına darbe aldığını söyledi.

Ahmet Faruk Şengül de savunmasında „Her gün yağmurda servis beklememel için, her gün bir saat yemek sırasında beklememek için, tahtakuruların olduğu yataklarda yatmamak için, çalışma koşullarının düzeltilmesi için eyleme katıldım. Ne polise ne de askere direnmedim“ diye konuştu.

‚ZATEN BAŞLAMIŞTI‘

Bahtiyar Takan da savunmasında suçlamaları kabul etmedi. Emin Irmak da, kimseye öncülük etmediğini, kötü çalışma koşullarını protesto ettiklerini söyledi. Gökhan Takan da savunmasında „Kamu malına zarar vermedim. Biz olay yerine gittiğimizde zaten eylem başlamıştı. Suçlamaları kabul etmiyorum“ diye konuştu. Savunma yapan diğer tutuklu işçilerde suçlamaları kabul etmedi.

İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Özkan Özkanlı da savunmasında havalimanı inşaatına kaçak bir şekilde girmediğini, işçilerle birlikte şirket yöneticileri ile sendika adına görüşmeye katıldığını dile getirdi. Özkanlı, „Ben sendikacıyım. İşçilerle birlikte basın açıklamasına katıldım. Üç milletvekili vardı. Sürekli güvenlik güçlerinin takibi altındaydım. Sendikacılık görevim güvenlik görevlileri tarafından engellendi“ diye konuştu. Özkanlı, „Kötü koşulların bir an önce çözülmesini talep ettiler. İGA yöneticiler çözümsüzlük dayattı adeta. İGA ve askeri yetkililer işçileri tahrik etti. Sonrasında araya girdik ve olaylar yatıştı. Sonrasında İGA yetkilileri telefonla arayarak tehdit ettiler“ dedi. Mala zarar verme iddialarına ilişkilerinde Özkanlı, „Mala zarar verdiniz diyorlar. Kapıları kıranlar askerlerde“ dedi. Özkanlı, gözaltında yaşadığı işkence dair konuşmak isteyince mahkeme hakimi tarafından engellendi.

İnşaat İşçileri Sendikası Basın Sorumlusu Uğur Karadaş da savunmasında kötü çalışma koşullarını anlattı. Karadaş, işveren ile işçi arasında kolluk ve idari makamların tehdit olarak kullanılmasını ilk defa gördüğünü belirtti. Havalimanı inşaatı içerisinde olmadığını, „ölüm şebekesi“ olarak tanımladığı İGA CEO’su Kadri Samsulu’nun gönderdiği araçla, kapıdan alınıp toplantıya gittiğini belirtti. Eylem kararı işçilerin kararı olduğunu kaydeden Karadaş, „Beş yıldır var olan sorunların patlamasıydı yaşananlar“ dedi.

Karadaş, „Bizim çalıştığımız şantiyede işçiler köşelere çekilip taşeronlar tarafından tehdit edildiğini biliyoruz“ dedi.

Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut da savunmasında, havalimanına kaçak gitmediğini dile getirerek, „Ben girerken içerde sadece askerler vardı. İşçiler vardı. Milletvekilleri de vardı. İşçilerin eylemine destek verdiğimi söyledim. Oradan toplantıya gittim İGA yönetim idari odasında. Eyüp Kaymakamı da vardı toplantıda. Uzlaşı çıkmadı bu toplantıda. İşçilerde direniş  kararı aldı. Orada ki kölece yaşam koşullarını sağır sultan biliyor. Bu orada ilk eylem değil. 40 bin işçi çalışıyor. O kadar kötü çalışma koşulları var ki işçiler durmuyor“ diye konuştu.

Diğer tutukluların savunmaları ardından tutuksuz işçiler savunma yaptı. İşçiler, suçlamaları kabuk etmediğini, kötü çalışma koşullarını protesto ettiklerini dile getirdi. İşçilerin savunmalarını tamamlamaları üzerine avukatlar söz alarak tahliye talebinde bulundu.

İlk olarak konuşan Avukat Ahmet Baran Çelik, çalışma koşullarının düzeltilmesi için işçilerin eylem gerçekleştirdiğini ve sonrasında işkence gördüklerini dile getirdi. Çelik, gözaltında müvekkilleri ile görüşemediklerini ancak İGA yöneticilerinin ellerini, kollarını sallayarak karakola girdiğini, hatta işçilerin sorgusuna bile katıldıklarını kaydetti. Çelik, müvekkillerinin tahliyesini talep etti.

Avukat Tamer Doğan da „Müvekkiller İGA’nın toplanma kampından başka bir toplanma kampına gönderildiler“ dedi. Doğan, „Bu işçilerden hangisi delil karartacak. Kim gidip görüntüleri yok edecek. Daha önce serbest bırakılan memleketlerine de gittiler. Bu işçilerde memleketlerine gidecekler. Bu mahkeme her ne kadar asliye mahkemesi olsa da burada ağır ceza yargılaması yapıldı“ diye konuştu.

Doğan, çalışma yaşamını hakkının ihlal edildiğini, bunu yapanın da İGA, jandarma, savcı ve tutuklamaya yapan mahkemenin olduğunu dile getirdi. Doğan, „Benim müvekillerim su akmadığı için sekiz gün gölette yıkanmak zorunda kaldı. Buna tanığız“ dedi.

Avukat Gamze Sarıyel Acet de işçilerin sendikal haklarını kullandığını ve çalışma koşullarının düzeltilmesini istediklerini söyledi. Acer, sendikal hakların kullanılmasının suçlama konusu olamayacağını dile getirdi. Avukat Didar Erdem de suçlamaların delilsiz olduğunu dile getirdi.

Avukat Doğuşcan Aygün Aydın da mahkemede hesap vermesi gerekenleri İGA yöneticileri olması gerektiğini söyledi.

Avukat savunmaları ardından mahkeme hakimi kararını açıkladı. Kararda 30 tutuklu işçi adli kontrol şartı ile tahliye edildi. Tutuklu işçilerden Serhat Bilici’nin ifadesi alınmadığı için tutukluluğuna karar verildi. Duruşma 20 Mart gününe ertelendi. (Mezopotamya Ajansı)