Home , Haberler , İklim Krizi: Kapitalist Yıkıma Karşı Halkların Direnişi

İklim Krizi: Kapitalist Yıkıma Karşı Halkların Direnişi

HABER MERKEZİ|03.10.2025| İklim değişikliği, günümüzün en yakıcı gerçeklerinden biridir. Aşırı hava olayları, kuraklık, sel, orman yangınları ve artan sıcaklıklar yalnızca doğayı değil, emekçilerin, köylülerin, yerel halkların ve kırılgan grupların yaşamını da tehdit ediyor. Bu kriz artık sadece çevresel değil; aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik bir adalet meselesidir.

Bugün iklim yasaları, birçok ülkede yürürlüğe giriyor. Ancak bu yasal düzenlemeler büyük ölçüde sermayenin çıkarları doğrultusunda şekilleniyor. Avrupa Birliği’nin “Yeşil Mutabakatı”, ABD’nin “Enflasyonu Düşürme Yasası” ya da Çin’in karbon nötr hedefleri; kapitalist merkezlerin kendi iç dönüşümlerini garanti altına alırken çevre ülkeler üzerinde yeşil sömürü baskısını artırıyor. Yeşil teknoloji, karbon piyasaları ve iklim fonları gibi araçlar, ulusötesi şirketlerin kârlarını güvence altına alırken; maliyeti yoksul halklara, işçilere, küçük üreticilere ve doğaya ödetiliyor.

Türkiye’deki Durum: Yasa mı, Maskaralık mı?

Türkiye, 2021’de Paris Anlaşması’nı onayladı ve 2053 için “net sıfır emisyon” hedefi açıkladı. Ancak sonrasında hazırlanan iklim yasaları, şeffaflıktan uzak, katılımcılıktan yoksun ve sermayeye öncelik veren bir anlayışla hazırlandı. Sivil toplumun, yerel yönetimlerin, bilim insanlarının ve halkın katılımı olmadan yapılan bu düzenlemeler, demokratik meşruiyetten uzaktır.

Kanunlarda “emisyon ticaret sistemi” gibi piyasacı çözümler öne çıkarılırken; biyoçeşitlilik, iklim değişikliğine uyum, halk sağlığı ve iklim adaleti gibi temel başlıklar göz ardı ediliyor. “Kirleten öder” ilkesi, “kirleten satın alır”a dönüştürülüyor. Karbon kredileri, doğa ve insan sağlığı üzerinden yeni bir sermaye birikim aracı haline getiriliyor.

Adil Geçiş Yerine Neoliberal Dönüşüm

İklim yasalarında adil geçiş ilkesi kağıt üstünde kalıyor. İşgücü geçişi, istihdam güvencesi, düşük gelirli toplulukların korunması gibi temel konular açık bir şekilde tanımlanmıyor. Enerji dönüşümünün yükü, büyük şirketler yerine işçilere, çiftçilere ve yoksullara yıkılıyor. Kömürden çıkış takvimi belirsiz bırakılıyor; fosil yakıt teşviklerinin kaldırılmasına dair somut hiçbir adım atılmıyor.

Kanunun uygulanmasında bağımsız denetim ve hesap verebilirlik mekanizmaları eksik. İklim politikaları, şirket lobilerinin güdümünde şekilleniyor; yerel halklar, kadınlar, gençler, işçiler karar süreçlerinden dışlanıyor. Bu düzenleme, zaten var olan sınıfsal ve bölgesel eşitsizlikleri daha da derinleştirme riski taşıyor.

İklim Adaleti, Sosyal Adaletle Mümkündür

İklim krizinin asıl sorumluları bellidir: enerji tekelleri, fosil yakıt şirketleri, ağır sanayi devleri ve onları koruyan kapitalist devletler. Bu şirketler yalnızca çevreyi değil, emeği ve halkları da sömürüyor. İklim politikalarının maliyeti bu şirketlere ve büyük servet sahiplerine yüklenmeden, gerçek bir çözüm mümkün değildir.

Karbon vergileri gibi uygulamalar, emekçiye değil, kirleten sermayeye yönelmelidir. İklim fonları; yoksul halkın enerji faturasını düşürmek, kamusal ve ücretsiz toplu taşıma sağlamak, çiftçileri desteklemek ve kırılgan grupları korumak için kullanılmalıdır. Barınma, sağlık, temiz su, güvenli gıda gibi temel haklar, iklim politikalarının merkezinde yer almalıdır.

Yeşil Sömürüye Karşı Halkların İklim Mücadelesi

Avrupa Birliği’nin yeşil dönüşüm stratejileri, Türkiye gibi çevre ülkelerde ekolojik sömürgeciliğe dönüşmemelidir. İklim politikaları, adil ticaret, teknoloji paylaşımı ve uluslararası dayanışma ilkeleri temelinde şekillenmelidir. İklim krizi, kapitalist-emperyalist sistemin doğayı ve insanı aynı anda sömürmesinin doğrudan sonucudur.

Sosyalist bir iklim devrimi şarttır:

  • Emekçilerin, kadınların, gençlerin, çiftçilerin ve yerel halkların haklarını temel alan;

  • Karar süreçlerini demokratikleştiren;

  • Doğa ile uyumlu, eşitlikçi ve dayanışmacı bir üretim ve yaşam modelini esas alan;

  • Fosil sermayeye değil, halka hizmet eden bir dönüşüm mümkündür.

Ortak Geleceğimiz İçin Birleşik Mücadele

Bizler, Avrupa ve Türkiye’den emekçiler, köylüler, kadınlar, gençler ve iklim savunucuları olarak biliyoruz ki:

İklim krizi kapitalizmin krizidir. Çözüm, halkların birleşik mücadelesindedir.

Adil Geçiş İklim Bildirisi, yalnızca bir çağrı değil; alternatifsiz gösterilen bu sömürü düzenine karşı, ortak ve örgütlü bir direnişin başlangıcıdır.

  • Kararları şirket lobileri değil halklar alsın.

  • Doğa, pazarın değil yaşamın parçasıdır.

  • İklim politikaları sosyal adalet temelinde, demokratik katılımla şekillensin.

  • Emisyonun bedelini en çok kirleten ödesin.

İklim için, emek için, özgürlük için sosyal bir dönüşüm şimdi!

Belçika’dan bir ATİK üyesi