Anasayfa , Avrupa , Göçmen örgütleri: Özgürlük Mücadelemiz Meşrudur!

Göçmen örgütleri: Özgürlük Mücadelemiz Meşrudur!

images-1Göçmen Örgütlerini Kriminalize Eden Baskı Yasalarını Ret Ediyoruz!

Özgürlük Mücadelemiz Meşrudur!

Avrupa ülkelerinde on milyonlarca göçmen yaşamaktadır. Bir kısmının 40-50 yıldır bu ülkelerde yaşadığı göçmenlerden genç kuşakların büyük kesimi bu ülkelerde doğup büyüdü. İster ekonomik isterse siyasi nedenlerden dolayı gelmiş olsunlar, ister işçi isterse mülteci olsunlar, Avrupa’ya gelmiş olan on milyonlarca insanın düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme ve demokratik hakları gibi temel insan hakları vardır. Bu hakları için sürdürdükleri mücadele meşru ve haklıdır.

Avrupa devletleri bu temel insan haklarını biz göçmenlere kullandırmak istemiyorlar. İstiyorlar ki susan, siyasetten ve mücadeleden uzak duran, hak talep etmeyen, pasif, edilgen bir topluluk olarak baskılara ve sömürüye boyun eğelim. Üretime katılalım, vergi ve istenilen tüm kesintileri ödeyelim, ama hak talep etmeyelim. Daha çok sömürülelim, daha çok ezilelim. Ama örgütlenmeyelim, mücadele etmeyelim. Yaşadığımız ülke vatandaşlığına geçmemiş isek seçme ve seçilme hakkımız yok. Eşit sosyal ve siyasal haklarımız yok.

Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca göçmen işçi ve emekçi olarak, yaşadığımız ülke işçi sınıfının bir parçasıyız. İşçi sınıfının kapitalist sisteme karşı mücadelesi meşru olduğu gibi, biz göçmenlerin de bu mücadele içinde yer alması meşrudur. Avrupa işçi ve emekçilerinin demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi ne kadar meşru ise, biz göçmenlerin de bu mücadele içinde yer alması o kadar meşrudur.

Göçmenler olarak, demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesi yürüttüğümüzde Avrupa devletlerinin baskılarıyla karşılaşmaktayız. Kurumlarımız ve politik aktivistlerimizin evleri basılmakta, yöneticilerimiz ve aktivistlerimiz gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Biz göçmenlere, örgütlenmekten, eşit sosyal ve siyasal haklar mücadelesinden, özgürlükler mücadelesinden uzak durmamız için gözdağı verilmek istenmektedir. Türkiye ve Kürdistanlı göçmenler olarak geldiğimiz ülkedeki faşist diktatörlüğe karşı mücadele yürütmek, onun başta Kürt halkımız olmak üzere halklar ve inançlar üzerinde estirdiği zulme, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırılarına karşı mücadele etmek bile suç sayılmakta ve engellenmek istenmektedir. Birkaç somut örnek vermek gerekirse:

Ülkesi parçalanmış ve sömürgeleştirilmiş olan, inkâr ve imha politikalarıyla yok sayılmış olan Kürt ulusu, son 30 yıllık mücadelesinde büyük bedeller ödeyerek varlığını kabul ettirdi. Ancak bugün Türkiye sınırları içinde olan Kuzey Kürdistan’da Kürt halkı sürekli katliamlarla, işkencelerle, tutuklamalarla karşı karşıyadır. Kürt halkımız, PKK, HPG, YJA-Star, YPG, YPJ gibi örgütlenmeleri aracılığıyla Irak ve Suriye’de DAİŞ zulmüne karşı mücadele etmektedir. Türk devleti tarafından binlerce köyü yıkılmış, milyonlarca insan sürgün edilmiş, on binlercesi tutuklanmıştır. Katliamlar, baskılar, işkenceler, tutuklamalar günlük yaşamın parçası haline getirilmiştir. Tüm bu baskılardan dolayı Avrupa ülkelerine gelen Kürdistanlıların özgür bir Kürdistan için mücadele etmeleri kadar doğal ne olabilir ki?

Ancak Kürtler sadece Türk devletinden, DAİŞ’ten baskı görmüyorlar. Onlar Avrupa emperyalist devletlerinden de baskı görmektedirler. Alman Devleti, arkasında büyük bir kitle desteği olan PKK’yi 1993’ten beri hala yasak listesinde tutuyor. PKK yasağı dolayısıyla sayısız defa Kürt kurumları basılmış ve birçok aktivisti tutuklanmıştır. Kürt aktivistlerine siyaset yapma yasağı getirilmiş, tutuklama ve sınır dışı etme tehditleriyle demokratik haklarını kullanmaları engellenmek istenmiştir. Sadece Almanya değil, birçok Avrupa ülkesi Kürtlerin haklarını, kimlik ve varlık mücadelesini Türk devleti ile olan ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarına kurban etmektedirler. Kürt aktivistlerine yönelik baskıların son örneği YEK-Kom eski Başkanı Ahmet Çelik’in Almanya’da tutuklanmasıdır.

Türk devleti ve DAİŞ çeteleri Almanya, İngiltere, ABD gibi ülkelerin ürettikleri ve satışını sürekli artırdıkları silahlarla Kürtlere saldırmaktadırlar. Dolayısıyla bugün Kürt halkına yağdırılan bombalar ve sıkılan kurşunlarda Avrupa devletlerinin de sorumluluğu vardır.

Bir başka son örnek ise göçmen kurumlarından ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) çalışanları ve aktivistlerine yönelik Avrupa çapında yapılan operasyonlar ve tutuklamalardır. Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen emekçiler arasında Avrupa çapında faaliyet yürüten ATİK’in kurumlarına ve çalışanlarına karşı gerçekleştirilen bu anti demokratik saldırının arka planında emperyalist devletlerin Türk devletiyle yaptıkları kirli anlaşmaları ve devrimci, demokrat kurum ve kişilere politika yaptırmama tutumu yatmaktadır.

Keza AvEG-Kon’a bağlı Almanya ve İngiltere’deki kurum çalışanlarının evlerinin basılması da bu çabanın bir ürünüdür.

Avrupa emperyalist devletleri bu saldırıları daha önce çıkardıkları ve her yıl biraz daha sertleştirilen sözde „antiterör“ yasalarına dayandırmaktadırlar ve esasen kendileri bu yasalara dayanarak toplum üzerinde terör estirmektedirler. Bu baskıcı ve antidemokratik yasalara dayanarak yaptıkları baskınlar ve tutuklamalarla toplumda göçmen kurumlarını ve aktivistlerini kriminalize etmek istemektedirler.

Avrupa devletlerinin „antiterör yasaları“ olarak lanse ettikleri gerici yasalar, toplumsal muhalefeti bastırmayı ve susturmayı hedefleyen faşist karakterli yasalardır. Dünya halklarına demokrasi ve insan hakları dersleri vermekten geri durmayan Avrupa devletleri, bu yasalarla ve saldırılarla demokrasi ve insan haklarını rafa kaldırmakta, Avrupa demokrasisinin işçi ve emekçiler için, göçmenler için değil, burjuvazi için var olduğunu göstermektedirler.

Avrupa devletlerinin işçi ve emekçileri baskı altına almayı amaçlayan „antiterör yasaları“ ve göçmenlere yönelik izledikleri baskıcı, ayrımcı politikalar Avrupa ülkelerinde ırkçılık ve faşist hareketin gelişmesinin zeminini genişletmektedir. Seçimlerde izlenen göçmen karşıtı politikalar, mültecilere ve kaldıkları yurtlara yönelik ırkçı saldırılara karşı sessizlikler, yeni Oslo katliamlarını, NSU katliamlarını veya üç Kürt kadın siyasetçinin katledildiği Paris katliamlarını teşvik etmektedir.

Bizler, aşağıda imzası olan kurumlar olarak, Avrupa devletlerini PKK ve ATİK örneklerinde olduğu gibi, göçmen kurumlarına ve aktivistlerine yönelik saldırıları ve tutuklamaları şiddetle protesto ediyoruz. Demokratik haklar ve özgürlükler mücadelemizi önlemeye ve bizi kriminalize etmeye yönelik „antiterör” yasalarını ret ediyoruz. Bu türden gerici yasa ve saldırıların devrimci, ilerici güçlerin mücadele azmini kıramayacağını, meşru olan özgürlük mücadelemizi engelleyemeyeceğini bir kez daha belirtiyoruz.

Göçmen kurumları olarak, Avrupa Parlamentosunun bu antidemokratik yasaların kaldırılması, tüm Avrupa’da göçmenlere eşit sosyal ve siyasal hakların tanınması, örgütlenme ve ifade hakkının önündeki engellerin kaldırılması için harekete geçmeye çağırıyoruz.

1 Eylül 2015

İmzalayan Kurumlar:

AvEG-Kon – Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu

ATİK – Avrupa Türkiye İşçiler Konfederasyonu

YK – Yeni Kadın

SKB – Sosyalist Kadınlar Birliği

YS – Young Struggle

YDG – Yeni Demokratik Gençlik