Anasayfa , Köşe Yazıları , Erdoğan’ın ajanlarına yasadışı muafiyet – Nick Brauns*

Erdoğan’ın ajanlarına yasadışı muafiyet – Nick Brauns*

Türk Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) çalıştıkları gerekçesiyle Almanya’da açılan iki soruşturma da geçtiğimiz günlerde sonuç alamadan kapatıldı.

Karlsruhe’de bulunan Federal Başsavcılık, 18 DİTİB imamı hakkında açılan soruşturma dosyasının kapatıldığını açıkladı. Diyanet’e bağlı çalışan imamlar, Erdoğan rejimine muhalif kişiler hakkında topladıkları bilgileri MİT’e aktarmakla suçlanıyordu. Başsavcılık, ajanlıkla suçlanan 5 kişi hakkında „delil yetersizliği“, 7 kişi hakkında ise „Almanya’yı terk ettiği ve nerede olduğu bilinmediği“ gerekçesiyle soruşturmayı kapattı. Ancak Başsavcılık, Diyanet’in Almanya’da casusluk faaliyetleri yürüten imamlarını geri çağırdığına dair yaptığı basın açıklamasından sonra soruşturma açtı. Bu da soruşturmanın cezasız sonuçlanması için Türk ve Alman makamları ortak mı çalıştığı sorusunu akla getiriyor.

Aynı şekilde ajanlık faaliyetleri iddiasıyla Hamburg Savcılığı tarafından sürdürülen soruşturma (Ajan Mustafa K. hadisesi) da kapatıldı. Hamburg Eyalet Parlamentosu Sol Parti Grup Eşbaşkanı Cansu Özdemir, Mustafa K.’nin kendisi ve çok sayıda Kürt siyasetçileri gözlemlediği için hakkında suç duyurusunda bulundu. Mustafa K., yıllarca Hamburg Steindamm’da bulunan Kültür Derneği’ne girip çıktı. Özdemir’in eline geçen bir ses kaydında Mustafa K., MİT’in üst düzey yöneticileriyle yaptığı toplantılarda sürgündeki Kürt siyasetçilere hazırlanan suikast planı üzerine konuştu. Başsavcılık, yasal olarak elde edilmeyen ses kaydının delil sayılamayacağını belirterek, soruşturmaya gerek görmedi.

En azından Mehmet Fatih S.’ye ajanlık faaliyetlerinden dolayı dava açıldı ve Ekim 2017’de Hamburg Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme, Mehmet Fatih S.’nin MİT’in görevlendirdiği bir ajan olduğunu ve bunun için aralarında KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç’un da bulunduğu Kürt kurum ve kuruluş temsilcilerini gözetlediğini; bunun için ücret aldığını kanıtlanmış olarak değerlendirdi. Mehmet Fatih S.’nin eski eşinin verdiği bilgiye göre; MİT’in Yüksel Koç gibi Kürt siyasetçilere suikast planında yer almış. Ancak mahkeme, Mehmet Fatih S.’yi suikast hazırlığından yargılamadı; 2 yıllık adli kontrol şartıyla serbest bıraktı. Hakim, böylesi hafif cezayı Mehmet Fatih S.’nin ‘profesyonel bir ajan olmaması’ ve sabıka kaydının bulunmamasına bağladı. Şartlı tahliye de sanığın aynı suçu tekrarlamaması için uyarı niteliğinde.

Erdoğan’ın ajanlarına yasadışı muafiyet sayılan bu kararlar, aslında bir nevi ajanlık faaliyetlerini sürdürebilmeleri anlamına geliyor. Yani bu ajanlar, ileride yakalanıp hüküm giydiklerinde acemiliklerini kanıt olarak gösterip hafifletici koşullar talep edebilir.

Bu tür dava dosyanın kapatılmasının karşısında Mehmet Fatih S.’nin yargılanması bile küçük bir mucize sayılır. Mayıs 2015’te Türk istihbaratın hücresine açılan davada yargılanan üç kişi, 70 bin euro kefaletle serbest bırakıldı. Aralarında MİT’in üst düzey yetkililerinden sayılacak kişi de Erdoğan’ın danışmanlarından Muhammed Taha Gergerlioğlu’ydu. Diğer iki kişi ise çalışanlarıydı. Bu ajanlar, Almanya’da yaşayan Kürt, Êzîdî ve Alevi muhalifleri gözetlemek ve topladıkları bilgileri MİT’e göndermekle görevliydiler.

Bu ajan üçlüsünün, 14 Aralık 2014’te Zaman gazetesine yapılan baskının hemen ardından tutuklanması da Ankara’ya bir uyarı olarak görülebilir. Çünkü Zaman gazetesinin sahipleri Gülen Hareketi, Batı hükümet ve istihbaratlarının özel koruması altında. Ancak 2016 baharında Türkiye ile Türk-Alman gündemine oturan mülteci anlaşması yapıldı. Koblenz’de görülen dava, uzun sürebileceği gerekçesiyle kapatıldı. Bu resmi açıklamadır; davanın kapatılması Erdoğan’a bu çerçevede bir tavizin verildiği anlamına gelir.

MİT ile beraber çalışıyorlar

Alman hükümeti, ufak tefek uyarılar dışında Almanya’da faaliyet yürüten MİT’in yapısına karşı harekete geçmek istemiyor. Sonuçta Verfassungsschutz (Anayasayı Koruma Teşkilatı/İç İstihbarat) ve Bundesnachrichtendienst (BND/Federal Haber Alma Servisi/Dış İstihbarat) on yıllardır MİT ile yakın ilişkide ortak çalışmalar yapıyor. Daha yakın bir ilişkisi olan bir tek ABD istihbaratıdır. Onun da Boğaziçi’ndeki geleneksel partneriyle daha yakın bir ilişkisi var. Federal Almanya’nın kurulduğu 1950’lerden hemen sonra Türkiye’de açılan bir temsilcilik, BND’nin ilk yurt dışı temsilciliklerindendi. 1978’de BND’nin bir üst düzey yetkilisi MİT’in Bilgi ve Dokümantasyon Sistemi’ni kurdu. Handelsblatt gazetesinin 3 Şubat 2016’daki sayısında konuya ilişkin, „Yıllarca süren bir anlaşmaya göre Batı, Türkiye’yi Sovyetler Birliği için ‘dinleme merkezi’ olarak kullandı. Bunun karşılığında da Türklerin Avrupa’daki faaliyetlerine gözyumacaktı“ diye yazıldı.
Sovyetler Birliği artık olmasa da Türkiye jeopolitik değerinden bir şey kaybetmedi.

MİT infazlar bile yaptı

Bu şekilde Türk komünist ve sendikacı Celalettin Kesim, Berlin’de 1980’de Türk ırkçı ve dincilerin yardımıyla MİT tarafından katledildi. Ancak Alman soruşturma makamları bu işte parmağı olan Ankara’nın izini takip etmedi. 1986’da ise MİT, Dev Sol’un 4 üyesini Stuttgart’tan Ankara’ya kaçırarak mahkum etti. Söz konusu 4 kişi, Almanya’da iltica için başvurmuştu. Konuya ilişkin soru önergesi sunan Sol Parti’ye (Die Linke) cevap veren hükümet, kaçırmadan haberdar olmadığını iddia etti.

Camiler dinleme merkezleri

DİTİB camilerinin MİT’e çalıştıkları yeni bir bilgi değil. 18 Nisan 1994’te FOCUS dergisinin yaptığı bir araştırma haberinde şu bilgilere yer verildi: „Almanya’da (MİT’in) dinleme merkezi olarak kullandığı yerler 700 devlet camisidir. FOCUS’un araştırmalarına göre konsolosluklar tarafından finanse edilen imamlar aynı zamanda manevi liderdir. Bu imamlar, dört ayda bir Türk kurum ve kuruluşları hakkında rapor yazmakla görevlendirildi.“
„Refah“ olarak nitelendirilen operasyonla ilgili haberler yapıldığı zaman MİT’in Almanya merkezi, DİTİB camisinin bulunduğu Köln Ehrenfeld’deydi.

Banka ve seyahat acentalarında da

Bugün MİT’in (Almanya’daki) ajan ağının yaklaşık 6 bin çalışandan oluştuğu tahmin ediliyor. MİT’in ajan ve muhbirleri camilerde, Türk derneklerinde olduğu gibi Türk banka ve seyahat acentalarında aktif olarak çalışıyor. Bu şekilde muhaliflerin seyahat ve konto bilgilerine de erişebiliyor. Ayrıca Alman soruşturma makamlarının görüşüne göre MİT, Osmanen Germania gibi paramiliter örgütlerle de etkili olmaya çalışıyor. Osmanen Germania, rejim muhaliflerine gözdağı verme, korkutma, sindirme ve hatta saldırma hesabıyla oluşturuldu.

Alman devletine de sızdılar

MİT daha önce de Alman makamlarında görev alan tercümanları, kaynak olarak kullanmak için örgütlemeye çalıştı. Bugün Türk ajanlarının polise, iç istihbarata, BAMF’a (Göç ve Mülteci Dairesi) sızmaya çalıştığına dair bulgular var. Çıkan manşetlere göre Hessen’de bir Türk kadın başkomiserin Türk konsolosluğu ile ilişkide olduğu ortaya çıktı. Anayasayı Koruma Dairesi, Temmuz 2017’de söz konusu kadın polisi MİT ajanı olduğu gerekçesiyle görevden aldı. Türk polis, Türk enstitüler/kurum ve kuruluşlarla olan ilişkisinin işle alakalı olduğunu iddia etti. Ancak Türk hükümetine muhalif olan solcular ve Kürtler, söz konusu polise böylesi bir ‘temiz belgesi’nin verilmesinden pek memnun değil. Çünkü Alman ve Türk makamları tarafından hedef alınıp ‘terörist’ olarak ilan ediliyorlar. Türk ajanları, sürgündeki Kürt siyasetçileri ve muhalifleri izlediğinde Alman makamları iki gözünü de kapatıyor. Sadece hükümetin iyi bir ilişkisi olduğu Gülen Cemaati için istisna yapılıyor. Hakan Fidan Şubat 2017’de BND Başkanı Bruno Kahl’e Almanya’da yaşayan Gülen Cemaati’ne mensup kişiler ile kurum/kuruluşların listesini verdiğinde Alman hükümeti itiraz etti. Alman hükümeti, aynı hassasiyeti Münih’teki TKP/ML üyeleri hakkında göstermemişti.

Bütün Avrupa tolere ediyor

Diğer AB devletleri de MİT’in yasadışı faaliyetlerini Ankara ile ilişkileri zedelenmesin diye tolere ediyor. Bu şekilde PKK kurucularından Sakine Cansız ile Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in 2013’te katledilmesi gerçekleşti. Paris Savcılığı, MİT’in de parmağı olduğunu iddianamede belirtmişti. Ancak tetikçi Ömer Güney’in davası o kadar uzun sürdü ki, sonunda ağır hastalığı sonucunda cezaevinde öldü.

Üstelik faaliyetlerini artırdı

Alman hükümetinin elinde, 15 Temmuz 2016’daki devlet içi çatışma sonrası MİT’in Almanya’daki ajanlık faaliyetlerini artırdığına ve daha da yoğunlaştırdığına dair kanıt/bulgular var. Sol Parti’nin soru önergesine verilen cevaba göre, „Almanya’da Türk hükümeti, AKP ve Erdoğan’a muhalif olanlara karşı mücadele ve Türkiye’deki milliyetçi-İslamcılar için örgütleme yapıyor“ yazılı.

Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Hans-Georg Maaßen Temmuz 2017’de yaptığı açıklamada, „Darbe girişimi sonrası Türkiye, sadece partner olarak değil aynı zamanda istihbarat faaliyetleri ve kamuoyu oluşturma konusunda karşıtımızdır/karşımızda durur“ demişti. Fakat aynı zamanda Maaßen, MİT’i teröre karşı mücadelede „önemli partner“ olarak görüyor. Can Dündar’ın MİT TIRlarının Suriye’deki terör örgütleri DAİŞ ve El Kaide’ye yıllarca silah ve lojistik desteğini açığa çıkardığını gözetirsek bu açıklama son derece gülünç/saçma. Alman Hükümeti, Türkiye’nin aksine Gülen Cemaati’ni terör örgütü (FETÖ) olarak görmüyor. Türk hükümeti de korumacı ellerini İslamcı teröristleri üzerinde tuttuğu için „teröre karşı mücadele“de ortak hedefleri sadece Kürtler ve solcular kalıyor.

Ayrıca Alman makamlarının MİT’in faaliyetlerini görmezden gelmesi, yasadışı aktivitelerine cihatçı terör örgütlerine yakınlığıyla bilinenleri de kapsayabilir. Avrupa’da meydana gelen birçok bombalı saldırıdan sonra Erdoğan’ın Mart 2017’de, „Böyle giderse hiçbir Avrupalı güvenle sokağa adım atamaz“ tehdidi, sanırım Alman hükümetine de ulaşmıştır. (Çeviri: Dilan Biçer – Kaynak: YÖP)
* Tarihçi/yazar