Küresel çelik krizi, gündeme getirdiği temel siyasi perspektif sorunları nedeniyle, yalnızca o sektörde çalışan işçiler için değil ama uluslararası ölçekte tüm işçi sınıfı için belirleyici önem taşımaktadır.
Çelik sanayisinin geleceği ile ilgili çok daha kapsamlı soru şudur: İşçi sınıfı, küresel kapitalist ekonominin, ücret kesintilerinin, arttırılmış sömürünün, büyüyen işsizliğin, artan toplumsal eşitsizliğin ve kapitalizmden kaynaklanan bir başka savaş yöneliminin eşlik ettiği çöküşü ile karşı karşıya iken, hangi siyasi stratejisi temelinde mücadele etmeli?
Çelik sektörü patronları, sendika önderleri, her renkten siyasi önderler ve kapitalist medya, krizi, bir “aşırı üretim” krizi olarak sunmak için kötücül bir ittifakta bir araya gelmiş durumda. Onlar, ABD, Avrupa ve Avustralya dahil olmak üzere dünya çapında hızla yayılan işten çıkarmaların ve fabrika kapatmalarının nedeninin, şu anda dünya üretiminin yaklaşık yarısını sağlayan Çin’deki çelik üretiminin artması olduğunu savunuyorlar.
British Steel’in kapatılması ile karşı karşıya olan Britanya hükümeti, Çin’e üretimi kısma çağrısı yaptı. Bu, Tata şirketinin sahiplerinin, şirketi satma kararının nedeninin, piyasadaki düşük maliyetli Çin çeliği fazlası olduğu masalının ardından geliyor. Amerika’nın en büyük çelik üreticisi US Steel’in başkanı, AB’yi ve Britanya’yı, sözde Çin’in küresel pazarlara ucuz çelik yığmasına izin vererek “ihmalkar” davrandıkları için ağır bir şekilde eleştirdi. Avustralya’da, İşçi Partisi, hükümetin Avustralya çeliği almasını talep ediyor. Almanya çelik sanayisi birliği başkanı, “Çin’in aşırı çelik üretim kapasitesini azaltabilecek her girişimi memnuniyetler karşılar.” dedi. Ayrıca, her bir ülkedeki sendika önderleri, görev duygusuyla, “kendi” ulusal çelik sanayileri için koruma talep etmek üzere şirket patronlarının arkasında hizaya geçiyorlar.
İşçiler, kendi bağımsız bakış açılarını belirlerken, krizin nedeni olarak sunulan “aşırı üretim”in anlamını ciddi bir şekilde incelemelidir. Sorulması ve yanıtlanması gereken soru şudur: neye ilişkin aşırı üretim?
Toplumsal ve insani ihtiyaçlar ile ilgili olarak aşırı üretim söz konusu değildir. Şu anda “arz fazlası” olarak kabul edilen tüm çelik, fazlasıyla yararlı bir şekilde, ABD’deki çöken altyapının yeniden inşasında kullanılabilir. Hindistan’daki demiryollarının, konutların ve diğer kamu tesislerinin inşasında kullanılması durumunda, çeliğe olan talep çok daha fazla olacaktır. Bu listeyi uzatabiliriz.
Toplumsal ihtiyaçlar ile değil ama kar elde etme ile ilgili bir aşırı üretim söz konusudur.
Marx’ın uzun süre önce, 1848’de Komünist Manifesto’da açıkladığı gibi, kapitalist toplumda krizler, daha önceki çağlarda saçma gibi görünecek bir biçim edinirler: “aşırı üretim salgını”.
Marx, “çok fazla uygarlık, çok fazla geçim yolu, çok fazla sanayi, çok fazla ticaret” olduğu için bir “yakıp yıkma savaşı” olduğunu ve bizzat üretici güçlerin büyümesinin bütün burjuva topluma düzensizlik getirdiğini yazmıştı. Dolayısıyla, özel kar birikimine dayalı burjuva düzen sürdürülebilmesi için, üretici güçlerin tahrip edilmesi gerekir.
Mevcut kampanyanın dolaysız hedefi, aşırı zengin kapitalist oligarklar tabakasının çıkarlarını temsil eden yönetimin halihazırda çelik sektöründeki yarım milyon işi ortadan kaldıracağını duyurduğu Çin’dir.
Çinli işçiler, uluslararası ölçekteki meslektaşları ile birlikte, bu saldırılara ve benzeri önlemlere karşı direnecek ve mücadele edecektir. Onlar, bunu yaparken, tam kapitalist restorasyon yolundaki en belirleyici adımını Haziran 1989’daki Tiananmen Meydanı katliamını çevreleyen olaylarda işçi sınıfını kanlı bir şekilde ezerek atmış olan Çin devletinin şiddetiyle, polis ve askerler ile karşı karşıya gelecekler.
İşçiler, işlere yönelik saldırıya ve ona eşlik eden polis şiddetine yönelik yapısal düşmanlıklarının, sendika bürokrasileri ve ulusal hükümetler tarafından ileri sürülen ekonomik ulusalcılık programı ile doğrudan karşıtlık içinde olduğunun farkına varmalıdırlar.
Ulusalcı programın değiştirilemez mantığı, çelik sanayisinin büyük kesiminin kapatılmasına ve “aşırı üretim”in ortadan kaldırılmasına yönelik olduğu için, bu tür kanlı baskıya katkıda bulunmaktadır. Çelik sektörü patronları ve kapitalist hükümetler ile sendika bürokratları, kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerinde, kar hanelerini yükseltmeye ve içeride işçi sınıfına karşı gerekli adımları atmanın önünü açmaya hizmet edeceği için, Çin’deki baskıyı memnuniyetler karşılayacaklardır.
Ateş hattında olanlar yalnızca Çinli işçiler değildir. Britanyalı çelik işçilerinin Alman meslektaşlarına yönelik saldırılara yönelik tutumu ya da tam tersi durumda, Alman çelik işçilerinin tavrı ne olmalıdır? Ekonomik ulusalcılığın mantığı açıktır. O, bir ülkedeki işçilerin, diğer ülkelerdeki işçilere polis devleti baskısı uygulanmasını desteklemesi gerektiğini dikte eder; çünkü bu baskı, fabrikaların kapatmalarını gerçekleştirmek ve “aşırı üretim” krizini sona erdirmek için gereklidir.
Tarih, bu gerici gündemin daha da ileri gittiğini göstermektedir. Ekonomik ulusalcılığın nihai sonucu, kapitalist sınıfın her bir kesiminin, rakiplerini dünya pazarından bertaraf etme mücadelesinin askeri bir biçim aldığı savaştır.
Savaş ve karşı-devrim yıkımından tek çıkış yolu, uluslararası sosyalizm programıdır.
Çelik işçilerinin ve uluslararası işçi sınıfının diğer kesimlerinin karşı karşıya olduğu kriz, “aşırı üretim”den değil; ilerlemenin önünde engel olarak duran ve kelimenin tam anlamıyla gerici hale gelmiş olan kapitalist toplumsal ve siyasi ilişkiler sisteminden kaynaklanmaktadır. Üretici güçlerin küresel gelişimi, uygarlığın ilerlemesinin temeli olan emek üretkenliğini arttırdığı için, doğası gereği ilericidir. Önümüzdeki görev, bunalıma ve savaşa doğru sürüklenmeyi başlatacak şekilde “aşırı üretimi” yok etmek değil; kapitalist kar ve ulus-devlet sistemini yıkmaktır.
Uluslararası işçi sınıfının bileşik emeği, çelikte ve diğer sektörlerde, yoksulluğu, sefaleti ve maddi eksiklikleri sona erdirmek için kullanılabilecek olan üretici güçleri yaratmıştır. Ancak bu perspektif, yalnızca, işçi sınıfının siyasi iktidarı alma ve küresel olarak planlanmış ve demokratik olarak denetlenen bir dünya sosyalist ekonomisi kurma görevine başlamaya yönelik birleşik mücadelesi yoluyla gerçekleştirilebilir.
Her renkten oportünistler, işleri savunmak için “hemen şimdi” bir şeyler yapmak gerektiğini ileri sürerek, bu perspektife karşı çıkmak üzere bir adım öne çıkacaklardır. Ancak onların savunduğu ekonomik ulusalcılık programı, bu hedefe ulaşmak için hiçbir şey yapmamakla kalmamakta, aynı zamanda doğrudan doğruya bir felakete yol açmaktadır.
İşçi sınıfının acil ihtiyaçlarının savunusu, yalnızca, onun ve bir bütün olarak insanlığın uzun vadeli, tarihsel çıkarlarını savunan ve ilerleten bir perspektif temelinde ileriye taşınabilir. “Hemen şimdi” ihtiyaç duyulan şey, bu program uğruna siyasi mücadeleye başlamak ve buna önderlik edecek devrimci partiyi inşa etmektir.
14/04/16
Kaynak ve çeviri: wsws.org