Anasayfa , Haberler , Devrimci Karargah'tan açıklama

Devrimci Karargah'tan açıklama

TÜRKİYE | 18 – 02 – 2010 | Selimiye Kışlasına düzenlediği roket saldırısı ve Ergenekon iddianamelerinde ismi gündeme gelen Devrimci Karargah yazılı bir açıklama yaptı. Devrimci Karargah 2. İddianamesinde adı geçen Serdar Kaya yaptığı yazılı açıklamada hakkında öne sürülen iddiaları reddetti.

Kaya açıklamasında Fethullahçı medya ve devlet organları tarafından hedefe konulduğunu belirterek, Poyrazköy iddianamesinde hakkında iddialarda bulunan Ulaş Erdoğan’ı 13-14 yaşlarından beri görmediğini söyledi.

Serdar Kaya’nın açıklaması şöyle: ’’Ülkemizde, 12 Eylül sürecinin bir devamı olarak geliştirilen geri ve gerici orta Anadolu tüccar sermayesinin CİA eliyle beslenip büyütülen Fethullahçı siyasal yapılanmaya dönüştürülmesiyle egemen kılınan emperyalizm işbirlikçisi ve halk düşmanı terör kuşkusuz ki başta emekçi sınıflar olmak üzere halkımızın devrimci mücadelesiyle göğüslenerek tasfiye edilmesi gereken bir karşı devrim statüsüdür.

Ve keza nano teknolojinin günlük yaşamımıza girdiği bu dünyanın insanları açısından, evrimin neredeyse tersinir bir süreç olduğunu ispatlamak istercesine günde bin defa amentü okumaktan artık birer sinir düğümüne dönüşmüş Fethullahçı beyinlerin anti-yaratıcılık kapasitelerinin ürünü olan ilkellik önceli yalanlarıyla sözel düzeyde baş etmenin gereksizliği ve bu türün tarihsel imhasının insanlığın geleceği için zorunluluğunun toplumsal mücadeleye içkin bir karşı duruş gerektirdiği ortadadır.

Marks’ın tarihsel Yahudilik için söyledikleri, Yahudilikle aynı tarihsel düzeyde karşımıza Fethullah cemaati olarak çıkan emperyalist işbirlikçisi islamcı tüccar sermaye için de geçerlidir. Bu sermaye yapılanması ve bu yapılanmanın etrafındaki sosyalliği imha etmeden, bu geri ve gerici sosyopolitiği besleyen uluslararası ve yerel finans kapitalizmi tasfiye etmeden Türkiye’nin toplumsal gelişiminin önü kapalıdır.

Bu tarifler, Fethullahçı devlet ve medya organlarına karşı toplumsal ölçekli devrimci bir mücadeleyi ön koşul kılmaktaysa da, özellikle ikinci Devrimci Karargah iddianamesi üzerinden kimliğime yöneltilen spekülasyonlar itibariyle bu sürecin kişisel olarak da yanıtlamamı gerektiren bir boyutu oluşmuş durumdadır.

Her şeyden önce belirtilmelidir ki, adımı merkeze almaya çalışan bu iddianame, eğer Fethullahçı siyasal amaçlar taşımıyorsanız en sıradan hukuk öğrencisine “bir iddianame nasıl olamaz”a ait bir örnek niteliğindedir. Bu haliyle benim payıma düşen ise, “polis işbirlikçisi” konumuna düşürülmüş bir unsura, sipariş olduğu belli “duyumlar”a dayalı olarak hakkımda “söyletilen”lerden ibarettir. Değil mi ki bunlar birkaç nokta oyunuyla “Fakbülûhü” (Onu kabul ediniz) buyrultusunu “Faktülûhü” (Onu öldürünüz ) idam emrine dönüştüren Ebu Süfyancı bezirganlığın ardıllarıdırlar, ellerinde iktidar varken “hürafüyunculuk”ta yapacaklarının sınırı olamaz.

Aslına bakacak olursanız, 35 yıllık devrimci yaşamının her anı, ya sürecinde ya da sonrasında Türkiye devrimci hareketinin kolektif bilgisinde olan bir devrimci olarak, gerek doğrudan pratik faaliyetimin tarz ve yönelimleri üzerinden ve gerekse de mücadelenin en ağır koşullarındaki duruşum üzerinden, daha olmadı mücadele çizgimin, izlerini duygu dünyamda ve bedenimde taşıdığım bedelleri üzerinden bu uyduruk ifadelere yanıt vermeyi zul addetmekteyim.

Bununla birlikte, iddianame tasarımından ve medya üzerinden sürdürülen propagandadan anlaşılacağı üzere Fethullahçı medya ve devlet organları tarafından hedefe konulmamın gerçek amacının esasında beni aşan tarzda, bin bir meşakkatle yüksekte tutulmaya çalışılan devrimci mücadeleyi karalamak, devrimci mücadele ve değerleri üzerinde emekçi kitlelerde kafa karışıklığı yaratmak olması nedeniyle kamuoyuna şu kısa kişisel birkaç açıklamayı yapmak benim için bir zorunluluk olmaktadır.

Devrimci sicili sömürücü ve sömürgeci TC’ye ve egemen sınıflara karşı mücadele içinde oluşmuş bir devrimciyi, jitem gibi bir kontrgerilla yapılanmasıyla ilişkilendirme çabası ancak yalan ötesi bir ahmaklıktır.

Dengesiz kişiliğinin işaretlerini verdiği 13-14 yaşlarından beri görmediğim Ulaş Erdoğan’ın –şu sıralar 30’lu yaşlarını sürmekte olduğu iddianame verilerinden anlaşılmaktadır- en azından bu zamansal kopukluk nedeniyle bu tarz yalanlara yöneltilmesinin Fethullahçı polis ve adaletin eseri olduğu açıktır. Hele ki, yaşamdan erken kopan babası Rüştü Erdoğan’la olan dava ve mücadele arkadaşlığımız bu tür yalanlara asla kaynaklık edemez.

Keza aynı çerçevede üzerine inceleme yasağı konulmuş dosyaların kolayca bozularak ya da düzülerek Fethullahçı medya tarafından servis edilebilmesiyle öğrendiğim kadarıyla Poyrazköy belgelerinde geçtiği iddia edilen “21 Serdar Kaya yok” gibi bir ibarenin, Fethullahçı savcı ve medya servis merkezini, trend olduğu haliyle, “yaş mı da kuru mu” gibi bir terennümle muhatap almamı gereksiz kılacak kertede benimle hiçbir ilgisi yoktur.

Sonuç olarak;

Fethullahçı faşizmin bütün imkanlarıyla üzerimize yürümesi, Türkiye devriminde bir sıra neferi olarak tuttuğum pozisyonda ve tutunduğum yoldaşlık ilişkilerimde en ufak bir sarsıntıya bile yol açamaz. Her Türkiyeli devrimci gibi ben de bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da değerlerimizden, mücadele tarihimizden ve haklılığımızdan aldığım güçle halklarımızın devrim ve sosyalizm kavgasında elimden gelenin ötesinde mücadeleye devam edeceğim.’’ (ANF)