ANKARA | 06 – 02 – 2010 | BDP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, TBMM’ye sunduğu soru önergesinde TKP/ML Lideri İbrahim Kaypakkaya’nın resmi kayıtlarda geçen ‘ölüm nedeni intihar’ bilgisine kimsenin inanmadığını belirtti. Halis, Başbakan Erdoğan’a, “Suç işleyen devlet de olsa, suçu açığa çıkarmak demokratik devletlerin görevidir. İşkenceyle öldürme olayının aydınlatılması için, dönemin resmi belgelerinin açıklanmasına olanak tanıyacak mısınız” sorusunu yöneltti.
BDP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde TKP/ML Lideri İbrahim Kaypakkaya’nın ölümü üzerindeki gerçeklerin açıklanmadığına işaret etti.
Soru önergesinde, Kaypakkaya’nın 24 Ocak 1973’te çıkan bir çatışmada yaralandıktan beş gün sonra yakalanmasının ardından yaşananlara yer verdi. Kaypakkaya’nın ölüm nedeninin resmi kayıtlarda ‘intihar’ şeklinde yer aldığını anımsatan Halis, ancak tanıkların anlatımlarına ve bazı çelişkili uygulamalara dikkat çekti.
Diyarbakır’da süren dört aylık sorgulama ve işkence sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, Kaypakkaya’nın 18 Mayıs 1973’te öldüğünün ailesine bildirildiğini anımsatan Halis, ölüm nedeninin kayıtlara intihar olarak geçtiğini ancak buna kimsenin inanmadığını belirtti.
6 Kasım 1973’te, 1. Ordu Komutanlığı 2 No.lu Askeri Mahkemesi Başkanlığı’na verilen dilekçede, Kaypakkaya’nın 3 nolu hücreden alınıp götürülürken, ‘yanındaki hücrelerde gözaltında bulunan Nuri Yaman, Celal Bozatlı, Mehmet Altınbaş ve Hasan Zengin tarafından görüldüğünü ifade eden Halis, soru önergesinde şu bilgilere yer verdi:
“Diyarbakır’dan İstanbul’a götürülen TİKKO davası tutukluları duruşmanın ilk gününde, mahkeme heyetine verdikleri dilekçede ‘Arkadaşımız Kaypakkaya işkence edilerek öldürüldü’ diyerek, bu konuda bir açıklama yapılana kadar konuşmayacaklarını belirtirler. Kimlikleri sorulduğunda dahi hiç kimse cevap vermez. Tutuklulardan İsmet Tufan Yazıcı, 31 Ocak 1974 günü, Ankara 2 No.lu Askeri mahkemesinde, Kaypakkaya’nın ölmesiyle ilgili olarak şu açıklamada bulunmuştur: ‘Kaypakkaya, 16.5.1973 günü Diyarbakır Askeri Cezaevinde kalmakta olduğu hücresinden sivil şahıslar tarafından alınmış ve götürülmüştür. Tutuklular iki gün sonra öldürüldüğünü duymuş ve cezaevine sormuşlardır. Cezaevi, Kaypakkaya’nın askeri savcılıktan istendiğini ve bu nedenle yolladıklarını, sonra cezaevinden kaydının silinmesi için kendilerine haber geldiğini bildirmişlerdir.”
Aradan 37 yıl geçmiş olmasına rağmen, Kaypakkaya’nın ölümünün, üzeri örtülmek istenen Türkiye’deki en korkunç ve en ciddi işkence vakalarından biri olduğuna işaret eden Halis, bugüne kadar bu olayın gerçek yüzünün öğrenilmesi için, yapılan araştırma ve başvurulara devlet tarafından cevap verilmediğini, kamuoyunda intihar olmadığı kesin bilinen bu ölümün resmi açıklamasının da yapılmadığını hatırlattı.
Ölümünden 36 yıl sonra 25 Mart 2009 tarihinde Dersim’de yapılan bir mitingde, Kaypakkaya’ya övgülerin dizildiği gerekçesiyle suç ve suçluyu övmekten Pınar Sağ ve Mehmet Özcan adlı sanatçılara dava açıldığını belirten Halis, “Ülkemizde kitle katliamı yapanların adları kışlalara, havaalanlarına, caddelere, mahallelere verilip, yani insanlığa karşı suç işlemiş kişiler ödüllendirilirken, devrimci mücadelede ve işkencedeki dik duruşuyla efsaneleşmiş bir örgüt liderini anmak suç sayılmaktadır” dedi.
Halis, bu bilgiler ışığında Erdoğan’ın, şu soruları yanıtlanmasını istedi:
-Suç işleyen devlet de olsa, suçu açığa çıkarmak demokratik devletlerin görevidir. İşkenceyle öldürme olayının aydınlatılması için, dönemin resmi belgelerinin açıklanmasına olanak tanıyacak mısınız?
-Bugün devrim, sosyalizm, komünizm gibi kavramlar yasak olmadığı gibi, bu adlarla siyasal partiler kurulurken, devrimci bir örgüt liderini anmanın suç sayılması bir çelişki değil midir?
-Latin Amerika’da silahlı mücadele veren Ernesto Che Guavera dünya gençliğinin idolü haline gelirken, İbrahim Kaypakkaya’nın hala suçlu gösterilmesi günümüz demokrasisinin ayıbı olmaz mı? (ANF)