Anasayfa , Köşe Yazıları , “BOŞUNA UĞRAŞMAYIN IŞİD ADAM ÖLDÜRÜYOR DEMEYECEKLER”- Marco KARAKAYA

“BOŞUNA UĞRAŞMAYIN IŞİD ADAM ÖLDÜRÜYOR DEMEYECEKLER”- Marco KARAKAYA

 

koseyazisi_yenisiteicinFaşist diktatörlüğün tarihi pişkin, arsız, riyakar, pervasız, hırsız, gaddar olan başbakanlar, cumhurbaşkanları, bakanlar, yüksek bürokratlar tarihidir aynı zamanda. Hepsi bir biriyle yarışır ama aynı zamanda bir geleneğe sadık kalarak onu sürdürmede maharetlidirler. O geleneği hem yeniden üretirler, hem de yaklaşımlarıyla bir öncekilerini aratırlar.

Ankara’da 10 Ekim’de 102 insanın katledilmesinden sonra faşist diktatörlüğün temsilcilerinin tutumu, faşist geleneğin yadsıma-olumlama diyalektiği içinde nasıl bir “gelişim yaşadığını” bize gösterdi bir kez daha.

Faşist devletin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanları “üzüntü, keder, elim” sözcüklerini sıralayıp “şiddetle vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne” kast eden bu saldırıyı hızla kınadı. Oysa katliama uğrayanlar onların bu mide bulandırıcı vatan, millet edebiyatıyla Kürt halkına karşı başlattığı saldırıyı protesto için koşmuşlardı meydanlara. Ama ne gam! Daha dün Suruç’ta katledilen SGDF’li gençleri bahane ederek PKK’ye savaş açmışlar, SGDF’lilerin yoldaşlarının ve kavga arkadaşlarının içinde bulunduğu yüzlerce devrimci ve demokratı da tutuklamadılar mı? Önce katledip sonra bu gerekçeyle katledilenlerin bütün değerlerine saldıralım politikası “yeni icat edilen parlak bir buluş” olarak bu dönemde kullanılıyor.

Daha ötesinde keşifler ve faşist devletin geleneklerine sunulan katkılarda var. Bu devlet katliam, yok sayma, baskı, işkence ve zulmü hep uygulamıştır. Bunu yaparken de her defasında ya suçüstü yakalanmış, ya da meseleye dair genel tutumuyla suçun faili olduğunu itiraf etmiştir. Ancak her defasında da bu tabloyu geniş halk yığınlarına ya devlet, millet edebiyatıyla meşru göstermeye, ya da kabul etmeyenlere baskı ve zor aygıtının etkinliğini göstererek sindirme aracına çevirmiştir.

Şimdi İslamcılığı ideolojik referans alan bir hükümet aracılığıyla devlet mekanizması faşist diktatörlüğünü tıkır tıkır sürdürmektedir. AKP son Ankara katliamında parmağı olduğunu hem soruna yaklaşımıyla itiraf etmekte, hemde ortaya çıkan belgelerle bu ispatlanmaktadır. Katliamın İŞİD eliyle, ona devletin yol vermesiyle gerçekleştiği delil ve kanıtlarıyla ispatlanmıştır. Cumhuriyet ve Radikal gazetesinin yayınladığı “içerden sızdırılmış” belgeler bunu ispatlamaktadır. Günlerdir polisin, MİT’in bunları nasıl takip ettiği, nasıl önlerini açtığı, engellemek bir yana teşvik ve yönlendirme ile katliamı nasıl örgütledikleri çarşaf çarşaf yayınlanmaktadır.

Bunun dışında “Devlet büyüklerinin” açıklamaları da bu belgelere eşlik eden, belgelerin sağlamasını yapan muhtevadadır. Daha ilk günden itibaren bu eylemi PKK, MLKP, DHKPC ve İŞİD in yapabileceğini, bu örgütlerin hepsinin aynı kefede olduğunu, aynı oranda şüpheli olduğunu dinliyoruz. Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan olası şüpheliler içine PYD-YPG’yi de eklemeyi ihmal etmediler. Hatta Esat rejimi de telaffuz edildi. Açıklamaların bütününe baktığımızda kendi suçunu örtme kaygısından çok İŞİD’i aklama çabasının başat unsur olduğunu görüyoruz. Süleyman Demirel’in 1970’ler de o meşhur “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözü bugün AKP’de “Bize İŞİD adam öldürüyor dedirtemezsiniz” versiyonuna evrilmiştir.

Faşist Diktatörlük Geleneğini Sahiplenirken, Yadsıyıp Geliştiriyor!

Bugün büyük bir İŞİD’i aklama kampanyası vardır. Çünkü İŞİD aklandığı oranda devlet aklanacaktır. Ancak sadece bununla sınırlı kalmamaktadır. İŞİD aklanırken devrimci hareketler ve Ulusal hareket hedefe konmaktadır. Ortalama akla hakaret edecek düzeyde bir psikolojik harp yürütülmektedir. Devlet geleneğinde psikolojik harp yöntemleri çeşitlidir, zengindir ve bir külliyat oluşturur. Ancak AKP önderliğinde içinden geçtiğimiz sürece özgünleşmiş başka versiyonları olan bir psikolojik harp yöntemine tanıklık ediyoruz.

Faşist diktatörlüğün bu noktada diyalektik gelişim içinde olduğunu görüyoruz. Bu devlet geleneğinde Kürt ayaklanmalarını bastırıp “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.”(Mahmut Esat Bozkurt) diyen adalet bakanları vardır. Su katılmamış faşist olduğunu açık ve sarih şekilde ilan ederler.

Bu devlet geleneğinde 33 Kürt kaçakçısı infaz edilir, kurşuna dizilir, sorumlu general önce ceza alır, çok zaman geçmeden iadeyi itibar yapılarak kahramanlaştırılır.

Bu devlet geleneğinde NATO üyeliğini kapmak için askerler binlerce kilometre uzakta kendine ait olmayan Kore savaşına sürülür, ordan kahramanlık destanları yaratılır. Yetmez buna itiraz edenler “vatan hainliği” gerekçesiyle zindanlara atılır.

Bu devlet geleneğinde “işçiler emekçiler için” ihtilaller yapılır (27 Mayıs 1960) ancak aynı işçiler ve emekçiler grev toplu sözleşme talepleri için polis copu, kurşunu ile terbiye edilmeye çalışılır.

Bu devlet geleneğinde kendi iç hesaplaşmaları yüzünden başbakan, bakanlar asılır. Sonra bunun “rövanşı denilerek” gerçekler ters yüz edilip asanların ve asılanların devamı olan faşist klikler birleşir aynı sayıda devrimciyi darağacına gönderir.

Bu devlet geleneğinde sokak ortasında devletin sivil faşist güçleri devrimci, alevi, Kürt katliamı yapar başbakanı çıkıp “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” der.

Bu devlet geleneğinde başbakan ve cumhurbaşkanlığı yapmış olanların yeğeni (Yahya Demirel) devlet kaynaklarını kullanarak soygun yapar, buna karşı “verdiysem ben verdim” diyerek bu soygun sahiplenilir.

Bu devlet geleneğinde yasa dışı yollarla “bin operasyon yaptık” der Emniyet genel müdürü, ödülü Bakanlığa terfi etmek olur.

Bu devlet geleneğinde Başbakan meclis kürsüsünde “elimizde Kürt iş adamlarının listesi var” der. Ertesi gün bu listede olanların infazı başlar.

Bu devlet geleneğinde kadın, çocuk, genç yaşlı demeden devlet örgütlenmesi olan kontrgerilla infazlar yapar. Başbakan “kurşun atanda yiyende şereflidir” der.

Faşist Diktatörlük Geleneğine AKP’nin Eşsiz Ve Yaratıcı Katkıları!

Bu devlet geleneği faşist karakterini, halka karşı işlediği suçları açıkça itiraf etmekle ve bunu sahiplenmekle namlıdır. Çoğu zaman suçlarının üstüne örtü atmaz. Psikolojik harbi bu eksende yürütür. Ama AKP bu tarzı bir yandan sürdürürken diğer yandan geliştirmektedir. Devletin açık ve bugün ki toplumsal gelişme ve konjektür de teşhir olmuş uygulamalarını hedef haline getirir, diğer yandan o uygulamaların hepsini devam ettirir. Savaş uçaklarıyla Kürt köylüsü kaçakçılık yaptığı için bir yandan bombalanır katledilir, diğer yandan katledilenlerin hepsi “potansiyel terörist” ilan edilerek dosya kapatılır.

Kendinden önceki devlet geleneğini söylemde yadsır, ama o geleneğin uygulamalarını riyakar, sinsi ve korkakça hayata geçirir. Katleder, katletmeye yol verir sonra katledilenlerin dünya görüşüne sahip olanları bundan sorumlu tutar. Bu bir geleneğin yadsınarak yeni bir biçim kazanmasıdır.

Bugün bu devletten ve onun direksiyonundaki AKP’den Ankara katliamı için aldığı tutumdan başka bir şey beklemek ahmaklık olur. Katledilenler için kendilerine taziye yapılması gerektiğini söyleyecek kadar ahlaksız ve psikolojik harp uzmanıdırlar. Ankara katliamı vesilesiyle “Biz cenazelerimizi kaldırırken PKK haince eylem yapıyordu”(A.Davutoğlu) diyecek kadar utanmaz ve bağlamsız propagandistlerdir. “Milli” maçta Ankara şehitlerinin yuhlanmasını “Marjinal bir gruptu. Diğerleri o yuhlayanları protesto ediyordu” diyerek gerçeği masumlaştırmaya çalışan bir dalga geçme halindedirler.

Yaptıklarını sahiplenemeyecek kadar korkak, çıkıp bir S.Demirel gibi apaçık “Uğraşmayın bize İŞİD adam öldürüyor dedirtemeyeceksiniz” diyemeyecek kadar takkiyeci ve sinsidirler.

Uğraşmayın söylenenlerle, söylenmeyenlerle, gerçeği ters yüz etmeye çalışanlarla. Boşuna beklenmesin bu katliamı kimin gerçekleştirdiğinin açığa çıkarılması. Faşist gelenek dönemin konjektürüne uygun, damarlarına İslamcı takkiyeyi enjekte ederek, o dünya görüşüne sahip kontra güçleri örgütleyerek, geçmişin “amatörlüklerini” ve açık dövüş yöntemlerini yadsıyarak ama artık tüm herkesin aklıyla dalga geçerek, toplumun bir kesiminin sorgulama ve düşünce sistematiğini darma dağın ederek hareket etmektedir. Beklemeye luzüm yok, yıkmaya parça parça ederek bu faşist diktatörlüğü tüm gelenekleriyle ortadan kaldırmaya ihtiyaç var.