OSMAN BULUGİL | 01 – 12 – 2010 | Endüstriyel futbolun ilişkileri ve yıkıntılardan kurdukları “futbol kültürüne” karşı inatla direnmeye devam ediyor A.Bilbao. Futbolda sürekli transferin sihirli eli dayatmasına karşı, Bask bölgesi dışından futbolcu almayarak direnen Bilbao, bu niteliğiyle sistemin başarı yaftalarına çomak sokuyor. A.Bilbao, 1928’den beri İspanya La Liga’da mücadele ediyor ve ligden hiç düşmeyen üç takımdan biri (Barcelona ve R.Madrid’le beraber).
Bask ekibi, 8 kez İspanya La Liga’yı, 24 kez de İspanya Kupası’nı kazandı. Altyapısı, iç sahada oynadığı tempolu futbolu ve San Mames Stadı’nda taraftarıyla bütünleşmesi en çok öne çıkan yönleri arasında Bilbao’nun. 2008’e kadar forma reklamı almaması da dikkat çeken bir yönü Bask ekibinin.
Bilbao var olan düzen içinde, endüstriyel futbolun ilişkilerine karşı duruş sergilerken, futbolun asla sadece futbol olmadığını bir kez daha göstermekte. Kültür olarak sunulan futbolun da bir barbarlık belgesi olduğunu her maçında bize bir kez daha hatırlatıyor Bask’ın direnen ekibi.
Bilbao için yapabileceğimiz en öndeki tanımlama, bir mücadele ve halk takımı olması. Türkiye’de birçok yönüyle benzer koşullara sahip Kürt halkının Bilbao modelinde bir takımının olması, Diyarbakırspor’a yapılanlar göz önüne alındığında bir hayal gibi görünebilir, fakat var olan koşulların gerçeği örtüyor görünmesi, gerçeği değiştirmez. Diyarbakırspor da bir halk takımı. Fakat Diyarbakırspor, 1968’ten bu yana tarihinde, resmi ideolojinin entegrasyon projesi olarak öne çıkartılmaya çalışıldı ve bu süreç, tam da Diyarbakırspor’un içini boşaltmak için, sahiplenme ve koruma (!) maskesiyle (2009’da Diyarbakırspor için yapılan yardım gecesini hatırlayalım) kulübü, endüstriyel futbolun ilişkilerine dahil etmeye çalışılmasıyla okuyabiliriz. Buradaki mesele, politik süreçle yakından ilişkili. Bu noktada iki politikadan bahsedebiliriz: İçselleştirerek kimliksizleştirme ya da kimliğini tanıyarak dışlama. Diyarbakırspor’un yönetimine, söylemlere vb. kadar uygulanan tüm politikaları bu düzlemde değerlendirmek gerekiyor.
Öncelikle Bilbao’nun Diyarbakır olmadığını ve farklı tarihe sahip olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Fakat bu farklılıkların varlığı mücadele açısından bir engel teşkil etmiyor. Bu anlamda, şimdilik halkın takımı olma ve mücadele açısından ilişki kurulabiliriz. Örneğin Diyarbakırspor, altyapı yönünden iyi durumda değil. Öz kaynaklarını değerlendirme olanağı pek de yok. Süreci dönüştürmenin en önemli haklarından birini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Diyarbakır’ın Bilbao modeline en uygun “kent” olacağı aşikar. Fakat bunun Diyarbakırspor’la mı ya da 2009’da kurulan ve amatör ligden mücadeleye başlayan Amedspor’la ya da başka bir kulüple mi olacağını zamanla göreceğiz. Diyarbakır merkezli bir takımın anti-faşist; endüstriyel futbolun başarı safsatalarına karşı sergileyeceği duruş, öz kaynaklarıyla bütünleşmiş, iş adamlarının yönetmediği; futbolun asla sadece futbol olmadığını Anadolu’da bize yaşatacak bir takım…