YUSUF KÖSE | 12 – 12 – 2010 | Avrupa’da uzun bir zamandan -2006 diyebiliriz- beri, üniversiteli öğrenci gençlik içinde; öğrencilerin eğitim hakkının elinden alınması, öğretimin bütünüyle paralı olması, bursların kısıtlanması, harçların yükseltilmesi ve öğrencilerin kalacağı yerlerin azaltılmasına karşı itirazlar yükseltilmeye başlandı. 2008 Kriziyle beraber sermaye hükümetleri, “reform” adı altında “kemer sıkma” politikalarını yoğunlaştırarak emekçilerin yaşam koşullarını iyice zorlaştırdılar. Bundan öğrencilerde büyük ölçüde paylarını aldılar. Özellikle de 1990’lardan itibaren hızlanan eğitimin özelleştirilmesi, eğitimin parası olana verilmesi politikası ve uygulamasıyla beraber işçi ve emekçi çocuklarının üniversite kapılarına yaklaşamamaları, itirazların esas nedenlerin başına yerleşti.
2006’da Fransa’da büyük eylemler gerçekleştiren öğrenci gençlik hareketi, Almanya’yı da kısa bir süre sonra sarmıştı. Fransa burjuva hükümeti o zaman “Öğrenci İstihdam Yasası” diye bir yasa hazırlamış ve parlamento’dan geçirmek istemişti. Öğrenciler bu yasayı protesto amacıyla bir ay sokaklardan çekilmedi. Onbinlerce öğrenci bu protestonun içinde yer aldı ve hükümet yasayı geri çekmek zorunda kaldı.
Fransa’da işçi ve öğrenci eylemeleri ara vermeden bugüne kadar devam etmiş olmasına karşın en büyük eylem Eylül 2010’dan başlayıp Kasım’a kadar devam edeni, Fransa sınıf mücadelesi tarihindeki yerini itirazsız aldı. Fransa’nın yakın tarihi’de geçmişi gibi bir çok işçi, emekçi ve öğrenci eylemlerine tanık olmasına karşın son eylem son yılların en kitlesel ve uzun süreli olanıydı. İşçiler ve memurlar grev ve genel grev yaparken, üniversite ve lise öğrencileri de boykot ve okulların işgalleriyle bu eylemlere ortak oldular. Bütün kesimlerin değişik talepleri olmasına karşın tek bir noktada, Fransız tekelci burjuvazisinin sosyal hakları budama çabasına ve kapitalist sistemin vahşiliğine karşı birleştiler.
Fransız işçi, emekçi ve öğrencileri bu uzun süreli eylemlerden çok şey öğrendiler. Mücadeleyi birlikte sürdürme ve daha üst boyutlara çıkarmayı. Fransız halkının tepkisi burada bitmeyeceğe benziyor. Yeni genel grevler, okul işgalleri ve boykotlar kapıda bekliyor. Tekelci burjuvazinin saldırgan temsilcisi Sarkozy, 2012 seçimlerini daha şimdiden kaybetmişe benziyor.
Almanya, Avusturya, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya, İngiltere, İrlanda ve daha bir çok ülkede öğrenci eylemlikleri ses getirdi ve getirmeye devam edecektir
Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve İngiltere’de öğrenci eylemleri işçi sınıfı hareketiyle birleşmese de, birleşme eğilimi içinde olduğunu da göstermiştir.
Yaygınlaşan öğrenci eylemlerini doğuran ekonomik ve siyasal nedenler var:
Birincisi; burjuvazi 1980’den beri bütün halkın ekonomik ve demokratik haklarını kesme eğilimi içine girdi ve adım adım bunu uygulamaya başladı. Zaman zaman sert karşı koyuşlarla karşılaşmasına karşın, “kriz” ve “terör” gerekçeleri arkasına gizlenerek kitlelere politikalarını kabullendirmeyi kısmen başardılar. Bunu önce başaran Alman burjuvazisi oldu. Böylece üniversitelerin tamamen paralı olmasının yasal yolları açıldı ve burjuvazi bu çemberi, öğrenci gençlik aleyhine genişletmeye başladı.
İkincisi; “herkesin eğitim hakkı var” yalanı arkasında, üniversitelerin önemli ölçüde özelleştirilmesi, paralı eğitimin yaygınlaştırılması gerçekleşince, işçi ve emekçi çocuklarının okuma haklarıda elinden alınmış oldu. Okullar birer borsaya dönüştürüldüğü gibi öğrenciler de borsa spekülatörleri olarak yetiştirilmeye başlandı.
Üçüncüsü; sermaye hükümetlerinin ayrım gözetmeksizin halkın ekonomik ve demokratik haklarına yönelik saldırısı, yoksul kesimlerde huzursuzluk yarattı ve bu doğal olarak eğitim hakları bütünüyle ellerinden alınmak istenen öğrenci gençliğe de yansıdı. Ya seslerini yükseltip itiraz ederek haklarını geri alacaklardı ya da yaşamın kıyısına terk edileceklerdi. Öğrenciler birincisini seçti.İTİRAZ! Hareket, itiraz etmekle sınırlı kalmayıp, isteklerinin gerçekleşemesini istiyor. Bu bağlamda, Avrupa burjuvazisinin üstünde öğrenci gençliğin hayaleti dolaşıyor. Ve bu hayalet burjuvaziyi ürkütüyor.
Avrupa’daki öğrenci hareketlerini doğuran nedenler bunlar olmasına karşın, öğrencilerin itirazlarını salt “ekonomik” olarak görmek yanıltıcıdır ya da tek taraflı bir yaklaşım olur. Öğrenciler ekonomik ve demokratik hakları geri almak ya da alınmak istenen haklarını vermemek için mücadele ederken, bunun, esas olarak siyasal bir yönü olduğunu da bilerek yola çıktılar. Siyasallaşmayan kesim ise eylem içinde siyasallaştı. Sloganları gericiliği lanetlerken ileriyi gösteriyordu. Bütün öğrenci ve işçi gösterilerinde kapitalizm istisnasız lanetlenmiş ve baskı ve sömürüsüz bir dünya özlemi ve isteği sık sık dile getirilmiştir.
Avrupa”daki son öğrenci gençlik eylemlikleri değerlendirilirken, işçi hareketinden bağımsız olarak ele alınamaz. Önemli bir kesimi işçi hareketi ile içiçeydi. Yunanistan ve Fransa’daki eylemler, yine yer yer Almanya’daki gerçekleşen bazı öğrenci gençlik eylemleri buna örnek verilebilir. Almanya’da öğrencilerin talepleri ile işçilerin talepleri aynıydı. Sosyal hakların budanmasına karşı yüksek sesli bir itirazdı.
Almanya’da gerçekleşen öğrenci eylemlerinden fazla da söz edilmedi. Oysa 2009 ve 2010 yılı ortalarına kadar burada öğrenci eylemleri yoğunlaşmıştı. Örneğin Almanya’nın yaklaşık üçyüzbin nüfuslu bir şehri olan Kiel’de 16. Haziran 2010’da gerçekleştirilen bir eyleme 14 bin öğrenci katıldı. Almanya’da son 30 yılın en büyük öğrenci kitle gösterisiydi. (16. 06.2010 Hamburg Abend Blatt)
Almanyada işçi ve öğrenciler genelde ayrı gösteriler düzenlemelerine karşı bu yılın son eylemliklerini işçiler yapmıştır. Kasım ayı içinde, hükümetin tasarruf paketine karşı, Almanya çapında yaklaşık 300 bin işçiyi kapsayan genel bir direniş sergilenmiştir.
İtalya ve İngiltere’deki öğrenci gençlik eylemleri daha kitlesel ve daha aktif olması, bir çok çevrede “1968 ruhu geri mi geldi” yorumunu yaptırdı. Bu yorumu bir çok burjuva gazetesi de başlığa çıkardı. Bunun çıkmasının haklı nedenleri vardı. Ancak, 1968 ile günümüz koşulları aynı değil. Bire bir aynı olmasını beklemek hayalcilik ve soruna niyetle yaklaşmak olur ki, buradan yanlış sonuçlara varılabilir. O gün işçi sınıfı ve ezilen halkların mücadelesi emperyalizmi köşeye sıkıştırmıştı. Bu anlamda emperyalistler tarihlerinin en zor günlerini yaşıyorlardı. Bugün ise işçi sınıfı hareketi ve ezilen halkların mücadelesi ogünkü durumuyla kıyaslanamayacak oranda geri bir durumdadır.
Gençlik uzun süre sessiz gibi kalmış olmasına karşın, kısa sayılmayacak bir sürede ayakları üstüne dikile dikile gelliyordu. Bugün gelinen noktada daha ileri ve daha kitlesel ve daha aktif bir noktadadır. Bunun ilerisi var mı? Elbette var. Bu da işçi hareketiyle gençlik hareketinin her alanda birleşmesi ve birlikte yürümesiyle gerçekleşebilir. Bunun ekonomik ve siayasal temelleri söz konusu. Olmayan, bazı ülkelerdeki işçi sendikalarının bütünüyle burjuvalaşması ve işçi eylemlikleri önünde set oluşturmasıdır. Almanya Sendikalar Birliği ve İngiltere’deki büyük sendikaların durumu bu haldedir. Bu engeli başta işçilerin yüksek sesli itirazlarının yanında gençlik hareketinin daha üst ve daha kitlesel boyutlara sıçraması aşabilecektir.
Gençlik hareketi sesiz ve derinden geldi. Aniden orataya çıkmadı ve bugünkü noktaya gelemesi son beş altı yılın ürünüdür diyebiliriz. Onlar’da kendi deneyimlerinden öğreniyorlar. Ancak, bir tehlike de söz konusu, kendine “sosyal demokrat” diyen partilerin gençlik kesimleri, bu hareketi geri çekmeye çalışıyor. Yani, yeniden gençliği kampüslerin içine sokarak orada ehlileştirme çabası içindeler. Burjuvazinin de isteği bu. Bu nedenlede bazı yerlerde gençliğe yönelik yoğun bir şiddet uygulanırken, bazı yerlerde ise içten hareketin parçalanması çalışmaları sürdürülüyor. 1968 Ruhu burjuvaziye korku veriyor. Bu nedenle gençliğin dinamizmini öldürmek için çok yönlü çalışmalarla dinamizim daha yatağındayken boğulmak isteniyor. Bunun önlemenin yoluysa ise işçi ve gençlik hareketinin birleşmesiyle olabilir.
Türkiye’de öğrenci gençlik hareketi son yıllarda daha örgütlü ve daha geniş tabanlı bir gelişme gösteriyor. Eylemlikler eskiye oranla daha kitlesel. Türkiye’deki öğrenci gençliğin üzerinde daha ağır bir baskı var. Birincisi; devlet terörü. İkincisi; gençlik içindeki faşist ve dinci örgütlenmelerin baskı ve saldırıları. Bu gerici örgütlenmeler direkt devlet tarfından besleniyor ve korunuyor. İlerici ve devrimci öğrenci hareketinin bulunduğu ortam ile Avrupa’daki öğrenci hareketlerinin üzerindeki devlet terörü aynı değildir. Bu da Türkiye’deki öğrenci hareketinin gelişmesi önünde çok ciddi bir engel teşkil ediyor.
Türk egemen sınıfları, özellikle 12 eylül 1980’den beri öğrenciler üzerinde baskılarını bugüne kadar gevşetmediler. Bütün bunlara karşın ilerici ve devrimci öğrenci hareketinin gelişme göstermesi, tüm baskı ve üzerlerindeki devlet ve devlet uzantılı teröre karşın ayağa dikilmeleri, seslerini yükseltmeleri, itiraz etmeleri ve kitleselşemeleri büyük bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Bu hareketin biraz daha gelişmesi ve kitleselşemesi, daha güçlü bir ses getirecektir. Ülkemizdeki gençlik hareketinin gelişmesi işçi ve emekçi hareketini de olumlu yönde etkileyerek, sokaklarda eylem birlikteliğinin yaşanmasına ve güçlenmesine hizmetedecektir.
İlerici-devrimci öğrenci gençlik hareketi ile işçi hareketi arasında ekonomik ve siayasal olarak sıkı bir bağ vardır. Birinin varlığı diğerini siter istemez tetikleyecektir. İşçi hareketi öğrenci gençlik üzerinde olumlu etki yaratırken, öğrenci gençlik hareketi de işçi sınıfı hareketi üzerinde aynı etkiyi bırakacaktır.
Bugünkü gençlik hareketi elbette bir 1968 Hareketi değil. 1968 hareketi başta demokratik taleplerle yola çıkmış olmasına karşın devrim hedefiyle doruğuna ulaşmıştı. Bugünkü hareket ise, 1968 hareketi gibi demokratik talepler ile yola çıkmasına karşın devrim talebi doruğuna ve niteliğine ulaşabilmiş değil. Şu anda ondan önemli ölçüde uzaktır. Yunanistan’da devrim talepleri dile getirilmesine karşın diğer Avrupa ülkelerindeki gençli hareketleri bunu açık ve net olarak dile getirebilmiş değildir. Bu hareket burada kalmaz ilerlemeye devam ederse varacağı nokta da devrim talepleri olabilir. Bu açıdan gençlik hareketini arkadan izlemek değil, gençilk hareketine aktif katılmak gerekiyor.
Daha genel bir değerlendirme ile yazıyı sonlandırırsak; burjuvazinin, liberal aydınların ve işçi sınıfından bütünüyle umutlarını keserek burjuvazinin arka bulvarında yer alanların, ortalığa karamsarlık yaymaları, devrim ve devrimciliği küçümsemeleri, kitle hareketleri karşısında sırıtmaları var olan gerçeği değiştirmeye, kitlelerin devrimci dönüşümdeki rolüne helal getirmeye yetmez ve yetmeyecektir. İşçi sınıfı ve diğer tüm emekçiler, burjuvaziye asla gün yüzü göstermeyecektir. Ve kim ne derse desin o emin adımlarla yolunda yürümeye devam ediyor ve edecektir.
2010 yılına damgasını vuran işçi ve özellikle de öğrenci gençlik hareketi, 2011’e hazırlıklı giriyor. Bu bağlamda, burjuvaziyi kötü günler beklerken, işçi ve emekçileri iyi günler bekliyor. Bu savaşımı uzun vadede, kabedecek çok şeyleri olanlar kaybederken, kaybedecek hiç bir şeyleri olamayanlar ise kazananlar olacaktır.
***