Anasayfa , Köşe Yazıları , Astana süreci Ortadoğu’da emperyalist saldırganlığın devamıdır

Astana süreci Ortadoğu’da emperyalist saldırganlığın devamıdır

İlkelerin değil çıkarların esas olduğu Ortadoğu’da varılan anlaşmalara her daim soru işaretiyle yaklaşmak zorunludur. Zira her anlaşma ile yeni sorunları tetikleyen bir bölgedir Ortadoğu. Çelişkiler yumağının içinden çıkmaya çalışan egemen sınıfların çözüm olarak ortaya koydukları kendi çıkarlarının en azami düzeyde olmasının ürünüdür bu durum. Suriye’deki paylaşım savaşı özgülünde Halep’in Cihatçılardan alınması sonrası ateşkesten Astana sürecine evrilen ve bir çözüm olarak sunulan süreç kendi içinde sorunları barındıran bir süreçtir. Her şeyden önce emperyalist güçlerin ortaklaşamadığı bir gelişme yaşanıyor. Daha yolun başında İran baştan beri Cihatçı çetelere TC devletinin “muvaffak” duruma geldiğini ileri sürerek rahatsızlığını dillendirirken ateşkes kapsamındaki 10 cihatçı çete, Esad ordularının ihlal yaptığını belirtmeye ilk günden başladı. Nitekim yine ABD’nin 35 Rus diplomatı sınır dışı etmesi de Astana sürecinden bağımsız değildir.
Suriye’deki savaşın niteliği esasta iki emperyalist gücün karşı karşıya geldiği, işbirlikçi-yerel güçler ve cihatçı çeteler üzerinden yürütülen bir paylaşım savaşıdır. Esad ordusunun yenilme noktasına doğru gerilediği noktada Rus emperyalizmi, savaşa doğrudan müdahil olması karşılığında ABD emperyalizmin pozisyonunu koruması Rusya’nın bölgedeki etkinliğini artırırken aynı zamanda dipsiz kuyu Ortadoğu’nun içine doğru çekilmiş oldu.
Fakat Rusya bunu bir fırsat olarak görüyor ve geçici bir durum olmaktan kalıcı bir duruma çevirmeyi hedefliyor. Astana süreci Rusya cephesinden Ortadoğu’da yakalamış olduğu oyun kurucu rolde etkin olma, ipleri elinde tutma, belirleyici ve yön verici konumuna yükselme adımıdır. Rusya’nın salt Ortadoğu’da nüfuz elde etmek için değil ekonomisine yük olan savaşı bir an önce sonlandırmak, Doğu Avrupa’da NATO’nun tehditlerine daha güçlü cevaplar vermek, Ukrayna krizi üzerinden boyutlanma zemini olan savaşa hazırlıklı olmak ve Ortadoğu’da kuracağı nüfuzun dünya üzerindeki etkisinden yararlanmak açısından da Astana sürecine yöneliyor. Hedeflenen doğrultuda, İran ve TC ile Moskova Mutabakatı ile yakalan ivmeyi Astana’ya taşıyarak, süreci tamamlama Rusya’nın emperyalist güç olarak Ortadoğu’ya yerleşmesi, nüfuzunu artırması anlamına geliyor. Bu aynı zamanda, 1950’den beri Ortadoğu’da hakim güç olan ABD’nin tahtının da yıkılması anlamıyla ayrı bir önem arz ediyor.
ABD emperyalizmi tam da bunun farkında olarak, 35 Rus diplomatı sınır dışı etmesini, Astana sürecinin öncesi ve sonrasında verdiği bir cevap olarak okumak mümkün. Başkanlık seçimlerinin yarattığı bir “oyun dışı kalma” durumundan ziyade, ABD’nin hem Moskova Mutabakatı öncesine hem de sonrasına etkin bir yanıt vermemesinin farklı nedenleri söz konusudur. Suriye savaşında bugüne dek işbirlikçi devletler ve cihadist çeteler üzerinden izlenen politika, Rusya ve Şii engeline takıldı. IŞİD (DAİŞ)’in emperyalizm- den aldığı destekle katliamlara başlaması ABD’yi geri dönüşe zorlarken, TC’nin kendi “Yeni Osmanlı” hayalini dayatması ve Suudi Arabistan’ın Yemen savaşına çakılıp kalması kutsal ittifakın gücünü zayıflatmakla kalmadı ABD emperyalizminin manevra alanını da daralttı. TC devleti ve Suudi Arabistan’ın Mısır’la yaşadığı sorunların çözülmemesi, Mısır’ı Rusya’ya yanaştırmakla kalmadı, Suriye’de Esad’a aktif destek vermesiyle sonuçlandı. Bu tablo ABD’nin sadece Ortadoğu değil Asya üzerindeki hedeflerini de etkiledi. ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry’nin Suriye savaşı için “gereğinden fazla uzadı” derken sözlerinin ardındaki gerçek tam da bundan ibarettir. Dolayısıyla ABD’nin Moskova Mutabakatı ve Astana sürecindeki “tepkisizliği” Ortadoğu’daki nüfuzunun kırılmasından ziyade Rusya’nın Ortadoğu’nun dipsiz kuyusunda yıpratılması ve bu süreçte asıl testi olarak görülen Çin emperyalizmine karşı daha etkin ve sert müdahalelerin yapılmasındandır. Yeni başkan D. Trump’ın Ortadoğu’daki gelişmelerden çok Çin’e yüklenmesini ve Astana sürecinden çok Rusya yanlısı söylemlerini taktik politika olarak okumak mümkündür. Dolayısıyla süreci takip eden ABD, Ortadoğu’daki çıkarlarının tersine döndüğü ana kadar Rusya’yı ve gelişmeleri kontrol eden siyasetine devam edecektir.
Emperyalistler arasındaki çelişki Suriye savaşından daha kapsamlı ve büyüktür. Bir bölgenin paylaşımı olarak görünen savaş dünya pazar alanlarının paylaşımının bir yansımasıdır. Ülkelerin sınırlarını ve kaderlerini değiştirmeye 2000’lerin başında başlayan ABD’nin hedefi Ortadoğu’daki nüfuzunu sağlamlaştırdıktan sonra Avrasya’ya yönelmek ve hakim güç olma statüsünü devam ettirmekti. Fakat evdeki hesap Rusya ve Çin gerçekliğine uymayarak, gelinen aşama artık ABD emperyalizminin hakim güç olma statüsünü tartışmaya açmakla sınırlı kalmayıp, ibrenin Rusya ve Çin’e doğru döndüğü sürece evrildiğini gösterdi. Bunun bir yansıması olarak ekonomik ve siyasi güç olma savaşı Ortadoğu’da yaşanırken, Pasifik üzerinden Asya’da sular hızla ısınmaya devam ediyor.
Astana süreci bu anlamıyla Suriye’deki savaşın sonu olmamakla birlikte yaşanan savaşın yeni boyutlar kazanacağının göstergesidir. Rusya, İran, TC devleti arasında kurulan ittifakın en zayıf halkası TC devletidir. Rojava ve kantonların birleşmesi gerçekliği TC devletini İran ve Rusya’ya yaklaştırırken ve tam da bu nedenle Suriye’de Esad’lı bir “çözüm”ü kabullenmesi, kurulan ilişki-ittifak sürecinin dayattığı bir zorunluluktur. Stratejik değil taktik gereğidir. Zira Kürt sorununda İran ile anlaşan TC devleti aynı zamanda Şii nüfuzunun Ortadoğu’ya yayılması sorunu nedeniyle İran ile ters köşedir.
İki emperyalist gücün karşı karşıya geldiği bir sorunda, iki emperyalist gücün ortaklaşmadığı ateşkes, anlaşma ve benzeri adımlar, emperyalist güçlerden “oyun dışı” olan, çıkarına uymayan güç tarafından her daim sabote edilmeye müsait bir zeminin varlığıdır. Geriye puslu havanın beklenmesi kalmaktadır. Astana süreci Suriye’deki savaşı sonlandıracak ortama ve güce muktedir değildir. Tam tersine ve daha boyutlu sorunların başlangıcı olacaktır. (Kaynak : Özgür Gelecek)