Home , Köşe Yazıları , Almanya’da Irkçı Saldırılar Ve İstihbarat Örgütleri

Almanya’da Irkçı Saldırılar Ve İstihbarat Örgütleri

m-akpolat1MUSTAFA  AKPOLAT | 30-05-2013 | 29 Mayıs 1993’te tam 20 yıl önce bugün Solingen’de Irkçı, Faşist, Neonaziler tarafından gecenin karanlığında Genç ailesine ait bina ateşe verilmiş, 5 can, 9 yaşındaki Hülya Genç, 12 yaşındaki Gülistan Öztürk, 18 yaşındaki Hatice Genç, 27 yaşındaki Gürsün İnce ve 4 yaşındaki Saime Genç katledilmişti.

Irkçı katliamı yapan 18 yaşındaki Felix K. 19 yaşındaki Christian R. ve 22 yaşındaki Christian B. en yüksek gençlik cezası olan 10 yıl, 24 yaşındaki Markus G. 15 yıl, hapis cezası verilmişti. Şimdi hepsi serbest ve aramızda geziyorlar

20 yıl önceye dönersek, Solingen katliamına neden olan koşulların, başta Irkçı Neonazi partiler örgütler olmak üzere, CDU ve benzeri kimi partilerin, medyanın, kişi ve kurumların işlediği konu ve hayata geçirdikleri politikanın etkisini görmek mümkün. “Yabancı“ların çokluğu ve “gemi doldu‘ yönünde sistemli olarak kampanyalar sürdürüldü.

Almanya bir seçim ülkesidir, her yıl değişik eyalet veya şehirlerde bir kaç seçim yapılığını düşünürsek, her seçimde ilk malzemeleri “Yabancılar‘ oldu. İşsizliğe neden olarak “yabancılar“, konut sorununa “yabancılar“, kriminal olayların artışına yine “Yabancı“lar sorumlu gösterildi.“Yabancı“lar neredeyse Almanya‚daki tüm sorunların sorumlusu olarak gösterilerek, politika yürüttüler. Ve bu kirli politika SPD tarafındanda kendince “yabancı“ dostu kisvesi altında devam ettirildi.

Çıkarılan ‚Yabancılar yasası“, yenilenen “vatandaşlık yasası“, değiştirilen “iltica yasası“ ve bunlara ek olarak yönetmenlikler, uygulamada yapılan değişilikler, kamu kurumlarında görevli memurların keyfiyetine göre alınan kararlar, görünen ırkçılığa, gerek politik alanda gereksede kurumlar nezdinde, yasalar gerekçe gösterilerek hergün haklar gasp edildi, ırkçılık kanıksanır bir işleyişle toplumun genelini etkileyecek şekilde geliştirildi. Medya ise tüm bu politikları Alman halkına empoze etmek için sürekli bu yönde yayınlar yaptı.

irkcilik
Daha dün SPD’lı Sarrazin’ın “Almanya Kendini Yok Ediyor“ adı altından çıkardığı ırkçı kitabı milyonlarca satabiliyorsa, insanlar sadece isminden dolayı veya geldiği ülkesinden dolayı , ev bulmadan, iş bulmada, resmi işlem yapmada dıştalanıyor ve ötekileştiriliyorsa, üyesi olduğu partilerde bile “Yabancı“ olarak görülüyorsa, gündelik yaşamın içinde hergün farklı şekilde ırkçılığa maruz kalıyorsa, ırkçılığı sadece 3-5 çabulcu Faşist Neonazinin işi olarak göremeyiz.
Solinden katiamından bir kaç gün önce yani 26 Mayıs 1993’te Federal Parlamento’da yapılan oylamada SPD’nin desteğiyle  Anayasa’nın 16. Maddesi’nin değiştirildi. Yasanın göndeme getirildiği ve partilerce yürütülen ırkçı kampanyaların sürdürüldüğü 1992 yılında yaklaşık iki bin ırkçı saldırı kayıtlara geçti. Aynı yıl içinde değişik kentlerde toplam 17 insan Neonaziler tarafından öldürüldü. Hoyerswerda ve Rostock-Lichtenhagen’da mülteci ve göçmen yurtlarına yapılan ve günler süren ırkçı saldırılarda, mahalle sakinleri saldırganları alkışlarla tezahüratta bulunmuş, polis yer yer hiҫbir şey yapmadan olaylara seyirci kalmış ve olaylar 3 gün sürmüştü. Ardında da Mölln’de yapılan katliam yaşanmıştı.
Ne ilginçtir ki Solingen katliamını gerçekleştiren Neonazilerin 3’ü, Solingen, Alman Profesyonel Dövüş Sporları Derneği’nin, Bernd Schmitt tarafından yürütülen dövüş sanatı antrenmanlarına devam ediyordu. 1992’de yasaklanan Milliyetçi Cephe’nin başkanı Meinolf Schönborn’ın inisiyatifiyle kurulan bu derneğin amacı, “Milliyetçi Saldırı Komandosu” yetiştirmekti. Schmitt, Anayasayı Koruma Dairesi iҫin maaşlı muhbir olarak ҫalışıyordu ve böylece devlete, DHKKV’de aşırı sağcı ortamlarla ilgili edindiği bilgileri satıyordu. Yani bugün gündemde olan NSU cinayetlerindeki Anayasayı Koruma Dairesi ve istibarat kurumlarının bilgisi dahilinde olduğu süphesini akla getirmektedir.

 

Bu bir tesadüf mü ?
Katliam ve cinayetlerde istihbarat örgütlerinin rolü ve ırkçı örgütler arasındaki ilişkileri aydınlatılmadığı sürece, gerçek sorumlular açığa çıkmayacaktır.

Sorun sadece Polis, istihbarat ve hukukun başarısızlığı ile de açıklanamaz elbette ki. Görev başındaki hükümetler ve Hükümetlerde yer alan partilerin sorumluluklarını görmemezlikten gelemeyiz. İstihbarat, İçişleri Bakanlıklarına bağlı. Bakanlar ise değişik partilerin Milletvekillerinden oluşmakta. Bundan dolayı ‚hiç bir ilgimiz yok, haberimiz yok‘ da diyemezler. Özür dileyerek, timsah gözyaşı dökerek, utanç duyuyoruz diyerek masumiyet oyunu oynayamazlar..Yaşanan katiam ve cinayetlerde ki sorumluluklarını kabul ederek, tutarlı, samimi ve sorumlu bir politika hayta geçirmek zorundalar.(avrupa postasi)