AKP ile ordu

YILDIRIM TÜRKER | 16 – 05 – 2011 | Kürt meselesi bir kez daha ‚eti senin kemiği benim‘ denilerek Genelkurmay’ın şefkatli ellerine teslim edilmiştir.

Tam da bugüne denk geldi.
Hükümetin rehineleri ilk sayfalarından duyurdular.
Genelkurmay’ın Uludere’de öldürülen 12 PKK’li hakkındaki açıklamasının hemen yanı başında. Orhan Pamuk, PBS televizyonunca yapılan bir söyleşide, AKP’nin ordunun gücünü azalttığını ve bunun Başbakan Erdoğan’ın başarısı olduğunu ‘ifade ederek’ Türkiye’de ordunun gücünün azaltılmış olmasından duyduğu mutluluğu dile getirmiş.
Yorgun demokratların, rehine liberallerin, gözü dönmüş yandaşların seçim arifesinde iyice şirazeden çıkmış Başbakan hakkındaki fikirlerini yansıtıyor Pamuk’un sözleri.
Gerçekten de ‘yiğidi öldür ama hakkını yeme’ciler, her söze ‘yetmez ama’ diye başlamayı şiar edinmiş iyiniyet sözcüleri buna inanıyor.
Genelkurmay’ın son günlerde sesini fazla duyuramaması, iki dilde eğitim konusunda duramayıp patladığında ise hükümetten cevabını alması, postal altında yaşamaktan bezmişlere iyi geliyor elbet.
Ama AKP’nin orduyu hizaya getirip, gemi eline aldığına inanmak mümkün mü?
Erdoğan’ın son meydancı çığlıklarından da anlaşılacağı üzre Kürt meselesi bir kez daha ‘eti senin kemiği benim’ denilerek Genelkurmay’ın şefkatli ellerine teslim edilmiştir.
Erdoğan’a göre Kürt sorunu bir kez daha yoktur. Bir adım ileri iki adım geri cumhuriyetimizde biraz daha sabredersek kar üstünde kart kurt sesleri eşliğinde Kürt diye bir ırkın da olmadığına varacağımız anlaşılıyor.

Bir kışlanın adı
Ordu üzerinde olması gereken sivil tahakkümü sağladığı iddia edilen AKP hükümeti, Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt vatandaşını kurşuna dizdirmiş olan ve Genelkurmay’ın yöre halkına ibret-nispet-gözdağı olsun diye adını verdiği Mustafa Muğlalı Kışlası konusunda bile Hüseyin Çelik’in ve bizzat Başbakan’ın niyet belirtmesine karşın hiçbir şey yapamamıştır. “Yakında adını değiştireceğiz” diye söz verdikleri kışlanın adını Genelkurmay hâlâ sakınıp ileri kuşaklar için de saklamaktadır.
Bir tek kışlasının, fevkalade savaş kışkırtıcılığı içeren, o topraklarda dedeleri-babaları katledilmişlere yönelik akıl almaz bir gösteri olan adını bile değiştiremeyen, orada mağdur olan halkının başını okşamayı beceremeyen hükümetin asker üzerindeki etkisine nasıl inanalım?
İrtica, türban ve benzeri AKP’yi ilgilendiren konularda sesini kısmış olması, askerin Türkiye siyaseti üzerindeki vesayetinin kırılmışlığına yeterli bir delil midir? Yetmez ama evet diyecek olanlara sormuyorum.

Pekiyi 24 Nisan günü Şırnak’taki kışlasında ülkücü olduğu bilinen bir er tarafından vurulup öldürülen Ermeni genci Sevag’ın hesabını sorma konusunda hükümetten herhangi bir adım atmasını bekliyor musunuz?
Hrant’ın katli konusunda ne adım attı ki?
Genelkurmay, kışlalardaki şaibeli ölümler konusunda sıkıştırılabiliyor mu?
Bedelli askerlik konusunda bile Genelkurmay’ı ikna edemeyen, kimi önerilere bakıp ‘tadında askerlik’ gibi eşsiz bir kavram üreten Başbakan ve hükümetinin Avrupa’nın bütün ülkelerinde (Azerbaycan ve Türkiye hariç) hak olan vicdani ret konusunda bir adım atabilecek cesareti ve niyeti var mı sizce?

TSK Kürt avında
Daha geçen gün 12 Kürt gerilla bir baskın sonucu katledildi. Bu, birkaç aydır yaşanan ve ateşkes ilan etmiş KCK’yı savaşa kışkırtmak amacı taşımıyor ise ne anlama geldiği kestirilemeyen PKK’li ölümlerinin, TSK’nın kendi bildiği yöntemle Kürt sorununu halletme çabası olduğunu görmüyor musunuz?
Kürt katliamcısı bir generalin adını katliamın yaşandığı yere koymaktan çekinmeyen TSK, hükümetten habersiz olarak mı Kürt siyasetinin Meclis’e daha güçlü girme olasılığı belirdiğinde ikide bir ‘PKK’li yuvası’ basıp Kürt halkının canını yakıyor?
Öyleyse Erdoğan’ın ordunun gücünü tırpanlamış olduğuna nasıl inanalım?
Birlikte hareket ediyorlarsa AKP’nin sivil politikayı temsil ettiğine, Kürt açılımının palavra olmadığına, barış niyetine nasıl inanalım?
Laikçilikten namütenahi kafa ütüleyen, çocuk kanıyla boyanmış bayraklara yüz sürüp gözyaşı döken paşalar görmüyoruz bir süredir.
TSK gerçekten de işine bakıyor. Savaşı körüklüyor, savaşmayan insanları katlediyor, ora halkının burnunu sürtme çabasını sürdürüyor.
BDP Eş Genel Başkanı, belediye başkanı, Demokrasi Bloku adayları geçen gün öldürülen 12 HPG’li üstüne Diyarbakır Valiliği önünde bir basın açıklaması yapmaya kalktı. Polis tarafından engellendiler.
Polisin valilik önünde açıklama yapmasına izin vermemesi üzerine BDP Eş Genel Başkanı Filiz Koçali, polisin tutumuna tepki gösterdi: “Bu tanık olduğunuz şey bugünün işi değil, son zamanlarda tırmandırılan gerginliğin bir parçasıdır. Biz acımızı, yasımızı paylaşmaya, görüşlerimizi paylaşmaya geldik. Bunu da devletin en üst kurumu valilik önünde yapmayı planlamıştık. Önemli olan, bizim sözümüzün içeriğidir. Kürt halkı 12 evladını yitirdi. Çınar mevkiinde 2 kişi daha hayatını kaybetti. Bu bir katliamdır, bu bir savaş suçudur, bu bir insanlık suçudur. Eylemsizlik halindeki güçlere yapılan saldırının başka bir adı yoktur. Son 2 ayda bu 40’ın üzerinde ölüm haberidir. Bu, aynı zamanda ikiyüzlülüktür ya da provokasyondur. Çünkü İmralı’da yapılan görüşmeler var. Çözüm için atılması gereken adımlar var ama bu katliamı yapanlar biliyorlar ki değil çözüm, çözümü konuşmak için bile askeri ve siyasi operasyonların son bulması lazım. Uzunca bir süredir eylemsizlik halinde olan KCK güçleri çok açık bir şekilde savaşa çekilmek isteniyor. Akan kanın sorumlusu AKP’dir.”
Koçali yanılıyor mu? (Radikal)