Home , Köşe Yazıları , Aile, Fuhuş, Ulus, Vatan ve Marksist Devrimcilik

Aile, Fuhuş, Ulus, Vatan ve Marksist Devrimcilik

metin aycicekMETİN AYÇİÇEK-26-07-2014-Dilerim haber yalandır. Ama haber doğru ise, bir felaketle karşı karşıya olduğumuzun resmidir.  İnsanların yaşamlarına müdahale etmek için yıllardır yoğun mücadele veren AKP’nin soldan da destek alacağını düşünemezdim. Belki de bir katkı sundular yeşil sosyalizmin kirli tarihine: Devrimci Halk Cephesi adındaki örgüt ‘fuhuş pazarlığı’ yaptığı iddia edilen bir kadını, uyuşturucu satıcısı ve bir hırsızı döverek ‘cezalandırdıktan sonra’ kadına diz çökerterek fotoğrafını çekip ‘teşhir’ amacıyla sanal medyada görüntüledi. Bu bir eylemdi.

 

Uyuşturucu satıcısıyla ilgili haber ve resim göremedim. Diz çökmüş ve çevresine korkuyla bakan bir kadın resminden başkası yoktu ortada. “Fuhuş yapan kadın!”

 

İşte sosyalizmin indirgendiği sıfır altı seviye.

İnsanları, teslim olduğumuz sistem ahlakının büyüsüyle büyüleme çabası. Parklarda çiftlerin ‘edep dışı’ davranışlarını kontrol altına almaya çalışan İslami grupların ruh ikizi, burjuva aile ahlakının koruyucusu devrimci bir grup. Birbirinden farkı nedir bu konudaki davranışıyla bu iki grubun?

Okumuyoruz ve sosyalizm yeniden cahiliye devrini yaşıyor. Burjuvaziden bize kalan ve sistemin en büyük payandası olan ‘çekirdek’ ailenin, gerçekte ‘korunması’ değil ‘yok edilmesi’ gereken bir kurum olduğundan bihaber, örgütlü varlıklarımızla çekirdek ailenin yanında yer alıp, sistemin bu payandasının kolluk gücü olmayı gönüllü olarak üstleniyoruz.

 

“Ailenin kaldırılması! En radikal kişiler bile komünistlerin bu menfur amacı karşısında parlayıveriyorlar. Bugünün ailesi, burjuva aile hangi temele dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca. Bu aile tam gelişmiş biçimiyle yalnızca burjuvazi arasında vardır. Ama bu durum, taydaşını, proleterler arasında ailenin fiilen var olmayışında ve açık fuhuşta bulmaktadır. Taydaşı yok olunca, burjuva ailesi de doğal olarak yok olacaktır ve sermayenin yok olmasıyla her ikisi de yok olacaktır…

Apaçıktır ki, bugünkü üretim biçiminin kalkmasıyla birlikte, bu sistemden çıkan kadınların orktaklığı da, yani resmi ve özel fuhuş da kalkacaktır. ” (Komünist Manifesto-Marx-Engels)

 

Okumuyoruz ve bu nedenle uğruna mücadelesini verdiğimiz aile, ulus, vatan gibi kavramların gerçekte işçi sınıfı devriminin “yıkılacaklar listesinin” en başında yer aldığından bihaber, sistem ideolojisiyle yoğrulmuş küçük burjuva tepkilerimizin refleksleriyle donatıyoruz.

 

Okumuyoruz ve işçi sınıfı devrimcisi olduğunu iddia eden yöneticilerin bir kısmı eşitsizlikçi sistemlerin hiyerarşik tanımlarını taşımaktan gocunmuyorlar. Kimimiz “dayı” ya da “amca” gibi kan bağı akrabalıkları aracılığıyla yoldaşlarımızla ilişki kurmaya çalışırken, kimilerimiz “şef” kimilerimiz “komutan” gibi sınıflı sistemin hiyerarşi belirleyen kavramlarında basamağının üstlerine tırmanmaya çalışıyoruz. Çünkü cahiliz ve okumuyoruz.

 

 

Okumuyoruz ve devrimci idealin kaynağı olan sevgi gibi duyguları küçük burjuva zaaf olarak tanımlayabiliyoruz. Okumuyoruz ve devrimci kültürün üretim alanlarını çoktandır burjuvazinin en geri kanatlarına kaptırdık ve yeni filizleri yeşertecek kaynaklarımızı kuruttuk.

 

“Burjuva toplumda geçmiş bugüne egemendir; komünist toplumda ise bugün geçmişe egemendir. Burjuva toplumda, sermaye bağımsız ve kişiseldir, oysa yaşayan birey bağımlıdır ve kişisel değildir” der aynı kitap.

 

Yani der ki parayla satılan kadınlar da parayla emeğini satan işçi de, ev kadını olarak karın tokluğuna çalıştırılan ağır işçiler de aynı iğrenç sistemin, kapitalin ve eril ideolojinin belirlediği ürünleridir. Sistem ahlakı içinde yer alıp sisteme karşı durulması mümkün olmadığına göre, önce sistem ahlakı reddedilmelidir ki sistemi yıkabilme gücümüz olabilsin. Böyle olmadıkça, ‘devrimci’ olduğunu düşündüğümüz her eylem sonuçta sistemi üreten bir desteğe dönüşmekten asla kurtulamaz.