Anasayfa , Haberler , 3. Havalimanı İşçilerinin Direnişinin Öğrettikleri-Yusuf KÖSE

3. Havalimanı İşçilerinin Direnişinin Öğrettikleri-Yusuf KÖSE

3. Havalimanı inşaatı projesi, Türk tekelci burjuvazisinin sermaye birikimini ve kar oranını artırma projesi olarak yürürlüğe sokuldu.

Bunun anlamı; işçilerin en ağır koşullarda, her türlü sosyal ve demokratik haklardan yoksun olarak çalıştırılması demektir. Türk burjuvazisinin siyasal temsilcisi faşist AKP hükümeti, uzun yıllardır Türkiye’yi ucuz bir iş gücü cenneti olarak yönetmektedir.

Grevlerin yasaklanması ya da bütünüyle hükümet iznine bağlanması, işçilerin sendikalşamasının önüne bir çok engeller çıkarılması, demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi, sermayenin çıkarları için, işçi sınıfı aleyhine öne çıkan yaptırımlardır.

Dünyada haftalık en uzun çalışma süresinin olduğu bir kaç ülke içinde yer alan Türkiye, işçilere, adeta kölelik sistemini dayatmış durumdadır.

Türk egemen sınıfları, “tek vatan, tek millet, tek din” adı altında başlatıkları saldırıların başında işçiler gelmektedir. İşçi sınıfının ideolojik olarak teslim alınması, diğer demokratik kesimlerinde direnişlerinin kırılması anlamına geliyor. Bu nedenle de burjuvazi, artı-değer yaratıcısı işçileri; susturmayı, örgütsüzleştirmeyi, değersizleştirmeyi ve baskı altında tutmaya özel bir önem vermişlerdir.

Grevleri sizler için yasaklıyoruz” diyen sermaye sözcüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan, işçi düşmanı ve sermaye dostu sınıf karakterini her zaman açık açık ortaya koymuştur.

En ağır çalışma koşullarının olduğu bir iş alanı olarak 3. Havalimanı inşaatında bugüne kadar 400’ün üzerinde işçinin “iş kazası”nda öldüğü basına sızmıştı. Bu gerçeği hükümetin yalanmasına karşın, 3. Havalimanı işçilerinin Eylül ortalarında başlattıkları direnişle ortaya çıkan gerçekler, bu kadar “ölüm” olayını doğrular nitelikteydi. Ayrıca her gün onlarca iş kazasının olduğu ve bunların çoğunun yaralanmayla sonuçlandığı da işçilerin verdiği bilgiler arasında yer almaktadır.

En kötü koşullarda çalıştırılan Havalimanı inşaatı işçileri, artık daha fazla dayanamadıkları için, direnişe geçemk zorunda kalmışlardır. Ya kendilerine dayatılan kapitalizmin kölelik koşullarına evet diyeceklerdi ya da kendi deyimleri ile “insan onuruna yakışır çalşıma koşulları” içinde yaşamlarını sürdüreceklerdi .

Oysa işçilerin istemleri çok basitti. Ancak sermaye, kar oranını artırmak için daha fazla sömürü ve daha ağır iş koşullarını durmadan dayatıyordu. İşçiler, buna dur dedi ve direnişe geçtiler.

Havalimanı işçilerinin direnişi, işçi sınıfının kapitalizmin her koşuluna boyun eğmeyeceğinin bir göstergesi olarak öne çıkan bir eylemdir.

3. Havalimanı inşaatında 40 binin üzerinde işçi çalışmaktadır. Bu oldukça yüksek bir rakamdır. Ve bu işçilerin ezici çoğunluğu sendikasızdır. Burjuvazi, işçilerin en temel demokratik hakkı olan sendikal örgütlenmeyi engellemek için, işçilere karşı her türlü baskı aracını kullanmaktadır.

Demokratik-ekonomik bir örgütlenme olan sendikal örgütlülükten yoksun işçilerin sınıf bilinçli örgütlenmeleri ve bilinçlenmeleri oldukça zordur. Sendikal örgütlenme sınıf bilinçli örgütlenmenin ön basamağıdır. Burjuvazi işte bunu engelliyor.

Ülkenin diğer alanlarında grev yapan işçilerle dayanışma oldukça yetersiz olduğu gibi, 3. Havalimanı işçileriyle dayanışma da oldukça sınırlı ve yetersiz kaldı. Burjuvazi sınıf olarak işçilerin karşısında birleşirken, işçiler, sınıf olarak dayanışma ve birleşmeyi başaramamaktadır. Bunun çok yönlü etmenleri olmasına karşın, işçi sınıfı bunu gerçekleştiremediği sürece ağır ücretli kölelik koşularından kurtulamaz. Ya da en doğal demokratik-ekonomik haklarını kazanamazlar.

3. Havalimanı işçilerinin direnişinin hemen arkasından polis ve jandarma baskını, ve 500 aşkın işçinin gözaltına alınması, burjuvazinin işçi direnişlerine nasıl yaklaştığının yalın bir göstergesidir. Bu aslında bir sınıf mücadelesidir. Burjuvazinin her koşulda işçilere saldırdığı ve saldıracağı açık. İşçilerinde örgütlenerek buna karşı mücadele etmesi bir sınıf bilinci sorunudur. İşçiler, karşılarında bir sınıf olduğunun ve kendilerinin de bir sınıf olduğunun bilincine varmalıdır.

Havalimanında direnişe geçen işçiler, tüm baskı ve yıldırmalara karşın, direnişleri onlara çok şey öğretti. En azından kendi güçlerini gördüler. Direnerek bir çok hakların eldeedilebileceğini öğrendiler. Ve örgütlü bir şekilde direnmenin, karşıt güçleri kendi direnişlerinden ne kadar korkutuğunu öğrendiler. Ve en önemlisi de, polis ve jandarmanın sermayenin kolluk güçleri olduğunu daha net gördüler. İşçiler, burada öğrendiklerini asla unutmayacaklardır. İleri bir aşamada, bu direnişin dersleri mücadelelerini daha yükseklere çekmeye yarayacaktır.

Önümüzdeki süreçte, ekonomik kriz içinde olan Türk egemen sınıflarını daha bir çok işçi direnişi beklemektedir. Burjuvazi krizi atlatmak için daha fazla işçiyi işten çıkarırken, sömürü oranını artırmak içinde işçiler üzerindeki baskıları artırma yoluna gideceklerdir. Bu da işçilerin en ağır sömürü koşularına karşı direnişlerini gündeme getirecektir.

Burjuvazi, işçi sınıfını “milliyetçilik”, “dincilik-mezhepçilik” adı altında alt kimliklere ayırarak işçileri bölmeye çalışıyor. İşçi ve emekçileri kutuplaştırmaya çalışan burjuvazi, bu politikalarında, bugüne kadar bir başarı kazandılar. Sosyalşovenist düşüncelerin demokratiik kesimler içinde de alan bulması, bu propagandanın ve politikanın bir ürünüdür. İşçi sınıfı, burjuvazinin dayattığı alt kimlikleri bir kenara atarak, kendi sınıf kimliğini öne ve bilince çıkarmalı ve onun etrafında örgütlenmelidir.

Önümüzdeki süreç, işçi direnişlerinin yoğunlaşacağını göstermektedir. Komünistler buna göre hazırlanmalı ve örgütlenmelerini işçi sınıfı içinde derinlemesine ve genişlemesine yaymanın örgütsel ve siyasal taktiklerini üretmelidirler.