Anasayfa , Haberler , Bir Mücadele Okuru | Türkiye’de Ekonomik Gidişat ve Klikler Arası Çatışmalar

Bir Mücadele Okuru | Türkiye’de Ekonomik Gidişat ve Klikler Arası Çatışmalar

HABER MERKEZİ | 27.10.2018 | Bir Mücadele Okurunun Türkiye’de Ekonomik Gidişat ve Klikler arası çatışmalar üzerine kaleme aldığı yazı:

Türkiye’deki son durumu doğru okuma, son yıllardaki yapısal değişikliklerin ekonomi ve siyaset ayağını mercek altına alıp incelemekten geçer. Çünkü belli süreçlerde gerek uluslararasında gerekse bölgesel ve ulusal ölçekte tekelci kapitalizmin ihtiyaçları ve bu doğrultudaki program, plan ve eylemleri önemli değişimlere yol açan fay hatlarına sahiptir. Bugün yeryüzündeki herhangi bir eğilimin ve gelişmenin ister ekonomik ister siyasi ve bunların alt kategorilerinde -diplomatik, askeri vb- özellikleri ile yaşam bulsun temel olan sermaye birikimini nasıl gerçekleştirilmek istendiği stratejik argümanına bağlıdır.

Bugün halkların makus talihi ile açıklanmaması gereken nedenlerle, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyası bir ”tek adam” rejimine maruz durumdadır. Bunun tarihsel ve güncel yapısal nedenleri vardır. Devlet ve siyasal/ekonomik rejimin öz/biçim  noktasında son kullanım tarihini tüketmiş olmasından kaynak çürüdüğü yerden dikişlerinin atması ve bir pragmatist politik fırsatçının egemenler cenahında yuvalandığı basamakları değiştire değiştire nihayet kişisel sultasına tüm ülke ve iç ülkeyi hapsettiği ile izah etmek tarihsel toplumsal diyalektiği anlayamamak,  „ulusal“sınırlar içindeki gerçekliği buzdağının üstüne bakarak yada magazinel bir modern zamanlar masalı çerçevesinde kavramak olur.

Resmi tarihi ile 29 Ekim 1923 te temelleri atılan  cumhuriyet, önceli olan Osmanlı imparatorluğunun enkazı altından rakiplerini boğazlayarak çıkan Türk ve Müslüman Kompradorlar ve Bürokrat burjuvazi lehine, Kemalist kliğin ele geçirdiği siyasi erki “devlet eli ile sermaye birikimi yaratma“ yolunda değerlendirmiştir. Modern Cumhuriyet`te sermaye birkimi nin ilk konsepti ve modeli bu yola paralel bir gerçeklik içinde, tek parti, tek adam siyasal rejimi üzerinden biçimlenmiştir.  Yarı sömürgeleşme süreci, modern cumhuriyetin sahipleri nce baştan kabulle daha ”kurtuluş savaşının” içinde yapılan ve savaş sonrası anlaşmalar ve İzmir iktisat kongrelerinde alınan yapılanma kararları ile devam ettirilmiştir.

Bu süreç te Cumhuriyetin Politik/Pratik önderi olan Mustafa Kemal in  tüm manevi ağırlığına karşın onun kişisel inayeti ile değil o günkü uluslararası ve ulusal ölçekteki tarihsel toplumsal gerçeklerin ve sınıf ilişkilerinin zemininde ortaya çıkan inşaa sürecidir. Daha savaş yıllarında, İttihat ve Terakki nin Ermeni ve Rum sermayesini gaspetme amaçlı pogromları ile başlanılan ilkel birkim yaratma sürecine devam edilmiş ve Cumhuriyetin Kodomanları ve Kompradorlarının, sermaye birkimi yaratma yöntemleri içinde özgün yerini almıştır. Bunun dışında ve temel olarak başta işçi sınıfı ve ezilen yoksul halk kesimlerinin sömürülmesi… yine  Kürdistanın  talanına dayalı sermaye birikim süreci, faşizmle atbaşı, Kürdistana işgal ve ilhak seferleri üzerinden gerçekleştirilmiştir.

2. Dünya savaşı yıllarında, amansız baskı ve sömürü ile savaşın varlığını bahane ederek izlenen özel rejimle, Cumhuriyet burjuvazisi ihya olmuş 2. Dünya savaşı sonrası patronu değişen dünyanın yeni konseptine ayak uyduracak bir elit sınıf ve asgari sermaye birkimi ile yeni sürece hazır duruma gelmişlerdir.

1950’lerde Marschall yardımı ile uluslararası ölçekte dizayn edilen “Dünya Düzeni” Pax American konsepti olarak tüm dünyaya dayatılacaktır. Daha sonra ki izleyen yıllarda bu düzlemde politik/ekonomik/askeri uluslararası kurumlaşmalarla yeryüzünde Tekelci Kapitalizmin ayak basmayacağı yer kalmamacasına bir işbölümü ve  Tekel pazarları  ile hammadde kaynakları talanı için ticari hukuk geliştirilecekti. Bu süreçler  Keynesçı, Friedmancı, bir çok kuramsal ekonomi politikalarla hem merkez ülkeler ve hemde çevre ülkeler olan yarı-sömürge bağımlı ülkeler üzerinde emperyalist kapitalizm reçetelerini uygulama şansı yaratmış bunun için IMF ve dünya Bankası gibi kontrol ve finans üst kurumlaşmalarına gitmişlerdir. Bu yıllar Tc için “ithal İkame modeli“ ile iç pazara yönelik  ağırlık verme ve ona uygun sanayileşme politikaları izlenmekteydi. Bu dönem bu politikanın yürütülmesi Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) yi öne çıkardı. Bu uzun sürmeyecek 1974 petrol krizi sonrası, Dünya’ya yeni bir ekonomik model dayatan Emperyalist tekeller ”Friedman modelinde” denilen ve  ”Monetarist” sıkı para politikaları ile işçi sınıfı ve emekçilere artan ölçüde hak gaspları ve uluslararası pazarı genişletme,  ticari hacmi artırma çıtasını yükseltme yoluna gittiler.

Buna bağlı olarak bir çok yarı-sömürge ve bağımlı ülkelerde daha erken ve Türkiyede de nihayet 1980 lı yıllarda önce 24 Ocak kararları ardından bu kararların uygulanabilmesi için 12 Eylül AFC si ile tanışan Türkiye ve Kuzey Kürdistan halkları acı reçeteleri can ve kan pahasına zorla kabullenmek durumunda bırakılmışlardır. Neo Liberalizm olarakta adlandırılan akım bizide vurup geçmiş “İthalat İhracat modeli“ ile Demirel le başlayan, Evren ve Özal la devam eden bir  dönem yaşanmıştır.

Emperyalizmin kriz politikaları, yeniden genişletilmiş üretimin uluslararası pazarlarda yaşama geçirilmesi, birbirini takipeden ve kuramcısının adları ile anılan bir çok model uygulanmış eskitilmiş ve günümüze miras daha ağrılı süreçler bırakmıştır.

Bugün emperyalizmin krizi öyle hafif geçiştirilecek nitelikte olmadığını ve bir başka yapısal sürece evrilmenin sancılarını yaşadığının ipuçlarını ABD ve AB yine ABD Rusya ve ABD ÇİN ekonomik ilişkileri ve uluslararası pazar üzerinde ki kimi gelişmelerden gözlemleyebiliyoruz. 

”KüreselKapitalizm” , ”Çok uluslu tekeller” vb postmodernist  yaklaşımlara ve yanılsamalara yolaçan düşünce disiplinlerinin tersine , Ulusal çitlerin somut  olguları, yükseltilen  Gümrük duvarları, Brexit ler ve siyasal ölçekte bununla örtüşen  diğer bir olgu, Dünyada  faşizmin yeniden yükselişidir. ”Küreselleşen kapitalizm” ve ”serbest piyasacı” tekel pazarlarından demokratikleşme değil despotik rejimler çıkıyor.

21. yüzyıl Türkiyesinin ekonomik siyasal süreci bu uluslararası geçiş sürecinden bağımsız değildir. NEOCON’ların damgasını vurduğu günümüz dünyasında,uluslararası işbölümüne uygun ekonomik yapısal düzenlemeler, sermaye piyasasına ve güçlerine ayarların çekilmesi, Pazar üzerindeki biçimlendirmeyi yeni işbirlikçi ilişkiler, palazlandırılan sermaye kesimleri ve sermayenin yoğunlaşılmasına işaret edilen alanlar ile klasik sanayi ve tarımsal üretim sektörlerine operasyon çekilerek, güdükleştirilen ve emperyalist tekellerin iştahına sunulan bir çok kalemde artık dev tekellerin bayrakları dalgalanıyor. 

2008’den beri süregelen ve adım adım kotarılan ekonomi ve politika ajandası , islamcı Bürokrat Burjuvaziyi  rantiye ve Harfiyatçı sermayeyi yağlı devlet ihaleleri ile güç haline getirdi. Ekonomi dışı alan yada illegal ticaret le uyuşturucu ve kaçak petrol  üzerinden önemli bir sermaye birikimi yaratan İslamcı siyasi iktidar RTE ve AKP kliğinin yeni aşamaya girmeden sırtındaki yükleri atma hamlesi olan Çakma darbe ve Feto cu avı süreci , bir önceki Ergenokoncu /Ana akım sermayeye sınırlama getirme ile yetinmeyerek, Fethullahçı sermayeyi zoralımı ile bitirme hedeflidir. Kısmen bunu başarmıştırda. Ancak gerek sermaye pazarında ve ticari alanlarda gerekse savaş bölgelerinde dengeler üzerinden insiyatifkazanma, yer yer Rusya ve Şanghay Beşlisi olarak adlandırılan blok üzerinden Esas olarak ABD ye şantaj yapma yer yer AB ye  jeopolitiğinden kaynaklı avantajları üzerinden şantaj tutumları na karşılık, İslamcı siyasi iktidarı, ciddi ölçüde sermaye biriktirmesine karşın, iktidarını silkeleyecek para spekülasyonları ile zora sokan  ABD ve AB ci IMF ci  tekelci sermaye dizginlere asılmış görünüyor.

TC ve İslamcı siyasi iktidarın RTE’nin,  ekonomi dışı harcamaları olan şatafatlı saraylar, uçak ve diğer araçlar ve şatafatlı ziyafetlerle hazine ye oldukça yük bindirdiği gibi, siyasi iktidarın sosyal çimentosu durumundaki diyanet kurumu ve ”Ulemaya” bütçenin önemli bir kısmını yedirmesi de çabası. Reel sektörlerin ki buna harfiyatçı sermayede dahil hemen bütün işlemlerinin döviz üzerinden yapıyor oluşu; ağırlıkla ithalata bağlı üretimin yüksek döviz kurları ve ana sermayesini aşan borçları ile fiilen cesede dönüşmüş her sektörden 7000’den fazla iflası bilançolara yansıtılmayan firmanın listesinin kabarma tehlikesi, gerçek çözümler dayatıyor.

Bugün ya ana akım sermayenin sözcüsü TÜSİAD‘ın işaret ettiği İMF paketlerine yönelecek yada  ekonomik yatırımlarda ve büyüme hızında daralmaya giderek ”Kalkınmacı” programının iflasını açıklayacak. Hoş RTE Cumhurbaşkanlı hükümet kabinesinin ilk 100 günlük programında yüksek atılım yapacağını ilan ettiği inşaat sektöründe dahi çuvallamış durumdadır. Döviz kurunda ”Londra uzlaşması” ve Almanya’ya verilen tavizler sonucu alınan destek imajı ve Gümrük Anlaşmasının yenileneceği vaadi ile kısmen soluk alsada, ortaya hala krizden çıkış modeli ve kurumlaşması koyabilmiş değil.  Döviz kurunun yükselmesi ve enflasyonun artması sürecinde,oy kaynaklarının orta kesimlerini hayal kırıklığına uğratan ve güvensizliğe sürükleyen iktidar bu defa ekmek teknesi durumundaki Harfiyatçı sermayeyide güvensizliğe sürükleyerek kendisini ayakta tutan reel koalisyonu çatlatacaktır. Batan gemiyi ilk fareler terkeder sözü genel geçerdir. Cumhurittifakından MHP’nin AF yasası talebinin reddi üzerinden kayış atması, özünde MHP nin ve lideri Devlet Bahçeli nin, bu iktidarın suyunun ısındığı düşüncesinden kaynaklanmaktadır.  Suriye de İdlip bataklığında patinaj yapan TC dış politikasından yüzgeri etme manevraları yapan AKP ve RTE, MHP nin düş dünyasında bir çatlama yaratmıştır. Cumhur ittifakının gölge müttefiki ve utangaç destekçisi CHP, bu süreçte, gelişmeleri okumaktan dahi aciz, felç olmuş durumda bir politik cesettir.

Hükümetin kriz ekonomisi yönetmedeki çapsızlığı ve bundan doğan/doğacak sonuçları gündemine alan, bir alan çalışması ve propaganda yeteneği gösteren muhalefet olsa, yaşamda ki cendereden boğulmuş ve inanç hamasetinden bıkmış kesimleri etkilemeleri pekala mümkün. Muhalefeti parlamento koridorlarına sıkıştırmış ve seçime endeksli yasal politik hareketi izlemekle sınırlı devrimci çalışma verili durumu devrimci duruma dönüştürme iddiasını kaybeder. Ekonomik ve sosyal durumdan sonuçlar çıkarmanın anlamı kaçırılmış fırsatlar ve yitirilmiş zamanlar noktasında dersler çıkarmadır.

Sınıf bilinçli proleter perspektif, Kaypakkaya çizgisinin güncele uyarlanması olacak siyasal gerçekleri açıklama kampanyası için geleneğin güçlerini temel alan diğer devrimci demokratik güçleri, iktidar perspektifli bu çalışmasına kazanma inisiyatifi almaktır. Güç biriktirme, fırsat kollama, şartları elverdiğinde halk kitlelerinin öfkesini dizginlerinden boşaltacak isyanı örgütleme ve buradan daha üst mücadele biçimleri için güçler derleme aslolan çizgidir.”