Home , Köşe Yazıları , Her şeye salça olma!… – Ahmet Nesin

Her şeye salça olma!… – Ahmet Nesin

Yaşadığım sürece daha neler göreceğimi henüz bilmiyorum ama her geçen gün gördüklerimle hem birey olarak hem de ülke olarak daha da rahatsız olduğumuzun, rezil edildiğimizin farkındayım. Bugüne kadar edindiğim deneyim, her seçilenin dernek, parti, STK yönetemediğini çok açık ortaya koydu.

Bu tip olayların daha hangisinden başlayacağımı da bilmiyorum zaten, ilk aklıma gelen Bülent Arınç’ın bulama yemesi oldu. Kaç yılıydı anımsamıyorum, hatta toplantının nedenini de unuttum ama unutmadığım tek şey toplantıda büyükelçi ve konsolosların olduğuydu.

Bildiğiniz gibi bulama tahin pekmeze benzer. Ben küçükken onu tahinle pekmezin karıştırılıp satılanı sanırdım. Öyle olmadığını çabuk öğrendim ama ikisinin keyfi arasında hâlâ bir ayrım yoktur benim için.

Bu toplantıda büyük bir kazan bulama koymuşlar, yabancı misyonerler ellerinde bir çubukla birer parça alıp deniyorlar. Hepsinin yüzünde beğenmenin mecburiyetinden doğmuş bir ifade var. Bu ifade beğenseniz de değişmez, çünkü bilmediğini yiyen insanlar kendilerini beğenmemek üzere şartlandırırlar. Gerçi bu tatlı çeşitlerinde pek olmaz ama yine de bilmediğinizden vardır bu ifade.

Derken Bülent Arınç geldi, o sıralar görevi neydi anımsamıyorum ama sanırım bakandı ve parmağını kazana daldırıp „O böyle yenmez, böyle yenir…“ dedi ve parmağındaki bulamacı ağzının içinin her tarafına değecek şekilde döndürdü ve eme eme bitirdikten sonra çıkarıp, „Çok da güzelmiş…“ diyerek tekrar kazana daldırdı. O sırada yabancı misyondakilerin suratını mı merak ediyorsunuz, bence hiç merak etmeyin, çünkü bir daha bulama yiyen olmadı.

Çarşamba akşamı AKP üyesi, geleceğin parti başkanı ve cumhurbaşkanı, yani gizli başkan ve açık diktatör Recep Tayyip Erdoğan Rusya devlet başkanı Putin’le görüştükten sonra basının önüne çıktı. Esasında Erdoğan’ın yüzü daha Rusya’ya gelmeden önce kötüydü, ya çok yorgundu ya da hastaydı, beti benzi atmış gibiydi… Putin’le basının önüne çıktığında da durum aynıydı, yüz ifadesinde tatsız giden bi şeyler vardı. Yanındakiler ne olduğunu biliyordur ama biz uzaktan anlayamıyoruz.

Erdoğan konuşmaya başlayınca ne olduğunu anladım, 2 devlet başkanı saatlerce oturup, görüşmüşler ve domates işini halledememişlerdi. Oysa Erdoğan gibi her şeyi 2 saniyede çözen bir lider nasıl olur da Rusya’ya satılacak olan domates işini çözemezdi. Başladı anlatmaya, „Bizim domateslerimiz çok güzeldir, bildiğiniz gibi değillerdir, benim hanım her gün eve en az 2 kilo alır da ben her akşam ‚Neden az alıyorsun hayatım…‚ diye serzenişte bulunurum kendisine. Hem siz bizde kaç çeşit var biliyor musunuz, o kadar çok ki ben de bilmiyorum zaten. Çiftçimiz bunları ekmek için kredi aldı, şimdi siz almıyorsunuz, oldu mu şimdi, ben dönünce çiftçiye ne diyeceğim. 2019’da seçim var, domates bile satamamış başkan olur mu Putin biladelim şimdi…

Putin iki bacağını yana açmış, havalara bakıp, dinlermiş gibi yapıyor. Anlayacağınız olaya hiç salça olmak gibi bir niyeti yok. Suriye’de YPG’lilerle beraber poz veren Rus askerlerinin fotoğrafı var, bütün ulusalcılar basın toplantısında bu konuda bir sitem bekliyor, Erdoğan’ın Putin’e yan bakarak söylemesini arzuluyorlar. Bu arada sanırım ingilizce de öğrenmiş ki YPG’yi anlatmak isterken yüksek sesle „AY Pİ Gİ“ dedi ama fena halde domatese takılmış „Peki bunlar beklerse ne olacak, tabi salça olacak, bunlar Rusya’ya satılamayan domatesin de ne olacağını bilmezler, sonra da domates ektirirler. Bunlar bir ezberlemiş ‚Domatesin çekirdeği kırmızı, kırmızı…“ diye devam etti. 

Ben şimdi dört gözle Trump’la yapılacak olan görüşmeyi bekliyorum. Bu işin daha badılcanı var, samırsağı var… Bir de Suriye’de ciddi sorunlar var ama domatesi çözemedikten sonra, gerisi boş.