Home , Köşe Yazıları , Yüzleşmek ya da yüzsüzleşmek… İşte bütün mesele bu – Faysal Sarıyıldız

Yüzleşmek ya da yüzsüzleşmek… İşte bütün mesele bu – Faysal Sarıyıldız

Devletin bütün baskı ve zor aygıtlarını devreye soktuğu, bin bir türlü ahlaksızlık, hile ve dolabın döndüğü Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimini geride bıraktık. Türk tipi demokrasinin bizlere hediyesi olan hileli seçimlerin tarihi Cumhuriyetin bile ötesine uzanır. İttihat ve Terakki’nin 1912’de halkı döverek aldığı ‘Sopalı Seçiminden’ ‘Bu Anayasa geçmezse çok kelleler gider efendiler’ diyen Kemal Paşa’lı seçimlere, 1946’lara kadar Kürde oy kullandırılmayan seçimlerden 1982 faşist cuntacılarının gittikleri her yerde ‘hayır diyenler vatan hainidir’ propagandasını yaptıkları Anayasa referandumuna ve nihayet YSK ve Anadolu Ajansının zaferi sayılan ‘Mühürsüz Oylar Geçerlidir’ seçimine kadar geldik. Girdikleri her demokrasi sınavında sınıfta kalan Türkiye Demokrasisi bu kez sınıfı kopya ile geçmeyi denemiş ve maalesef bir oldubittiye getirerek sürekli sığındığı millet iradesini gasp etmiştir. Milletin iradesinin birer temsili olan sandıklara gidecek oylar çok önceden hazırlanmıştır. ‘Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı.’ diyen Anarşist Feminist Emma Goldman’ın bu büyük tarihsel söylemi en çok Türkiye seçim tarihine yakışmaya devam etmektedir.

Hükümetin Dolmabahçe Mutabakatını ret edip Türkiye tarihinin en kirli savaş bloğunu oluşturarak Kürtlere ve muhaliflere karşı başlattığı savaşta Temmuz 2015’ten 16 Nisan 2017 seçimine kadar 9 Kürt kenti devlet güçleri tarafından yakılıp yıkılarak yüzbinlerce insan göç ettirildi. Çatışmalı süreç boyunca yüzlerce sivil hayatını kaybetti. KHK ve OHAL uygulamaları ile yeni Takrir-i Sükun’lar devreye konuldu; Hayır cephesinin en etkin muhalefet bloğu olan HDP’nin eşbaşkanları, 13 milletvekili ve on binlerce muhalif tutuklandı, binlerce insanın işine son verildi, 86 belediyeye el konuldu, yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve dernek kapatılarak toplum büyük bir baskı cenderesine alındı. Bu koşullar altında seçime giren Kürt halkı tüm bu zulüm ortamında bile yüzde 70’lerin üstünde devlete ve uygulamalarına Hayır dedi.

Bütün devrimci faaliyetlerini salon toplantılarına ve basın açıklamalarına indirgemiş olan, kendi politik körlüklerini ve basiretsizliklerini görmezden gelip 40 yıldır ceberrut bir devlete karşı kesintisiz direnmiş olan bir halka sürekli ayar çeken ve bu halk üzerinden niyet okuyan kendine sol-sosyalist diyen Kemalist gruplara en iyi cevabı Cizre, Nusaybin ve Gever vermiştir! Açıktan ve namluların gölgesinde kullanılan blok oylara, iptal edilen ve engellenen müşahitliklere, sayısı 2 buçuk milyonu bulan hileli oylara rağmen büyük oranda Hayır diyen bir halka seçimin faturasını kesmek en hafif deyimiyle aymazlık ve haddini bilmezliktir. Can Dündar ve Ceyda Karan gibi niceleri devletin en zalim yüzüyle yakın zamanlarda yüz yüze gelmelerine rağmen yüzde 51 oy veren kesimi görmezden gelip Kürdistan’da Evet hanesine kay(dırıl)mış olan 300 bin oyu seçimin belirleyicisi yapmaları bilinçaltlarındaki Kürt fobisinin bir dışavurumudur.

1924’ten itibaren yapılan hiçbir Anayasada adı bile geçmeyen Kürtler için bu Anayasa’nın sonucu da aslında ne bir son ne de bir başlangıçtır. Nasılsa Kürdün ortada yüz yıllık bir direniş gerçekliği vardır; dün direndi; bugün direniyor; yarın da direnecek! Fakat öbür tarafta Türk İslamcılarla Türk Kemalistlerin asli kapışma alanı olan bu referandumda başından beri ‘gizli ve utangaç’ Evetçi olan CHP sosyal demokrat, ulusalcı, Kemalist…vb olan kitlesinin Hayır’ının kıyısında bile durmamıştır. AKP-MHP ittifakının dışındaymış gibi yaparak gerçekten dışında duran kitle adına kontrollü bir muhalefet ile kimin ekmeğine yağ sürdüğü aşikardır. En son Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) AKP ile birlikte Türkiye’deki anti demokratik uygulamaları sahiplenerek bir kez daha koltuk değneği görevini başarıyla yerine getirmiştir.

Siyasi geçmişi birbirinden kirli iktidarların ittifakına denk geldiğimiz bu dönemde radikalleşen faşist bloğa karşı dik bir duruş sergilemeyenler, geçmişi ile Levinas’ın dediği gibi bir yüzleşme gerçekleştiremeyenlerin akıbeti eriyip siyaset sahnesinden silinmekten başka bir şeymiş gibi görünmüyor. (YÖP)