Home , Avrupa , Yusuf Köse Yazdı: ‘Alman Burjuvazisi Afganistan’da Savaşı Kaybediyor’

Yusuf Köse Yazdı: ‘Alman Burjuvazisi Afganistan’da Savaşı Kaybediyor’

YUSUF KÖSE | 12 – 01 – 2010 | Alman emperyalist devleti, uzun süredir kendi halkından Afganistan’da bulunan askerlerinin savaş için bulunduğunu ve en gelişmiş savaş uçaklarının ve diğer askeri silahların Afgan halkı üzerine bomba yağdırmak için orada olduğunu gizlemeye çalışıyorlardı. Son “tank olayı” (4 Eylül 2009 tarihinde Kundus’ta iki benzin tankerinin bombalanması ve çoğu kadın, çocuk ve erkek 142 kişinin ölmesi) ile birlikte bu gizlenemez oldu ve en yetkili ağızlardan, yani savunma bakanı zu Guttenberg tarafından orada savaştıklarını (“Hier ist Krieg”) açıklamak zorunda kaldılar. “orada savaşıyoruz” diye açıklama yapmasının nedeni ise, bu tür olayaları savaşata “olabileceği”ni ve “normal” bir olay olduğunu anlatmak içindi, ne var ki ters tepti.

Alman halkının önemli bir kesimi, Alman askerlerinin Afganistan’da ne için bulunduğunu bildikleri ve buna karşı sürekli protesto gösterilerinin yapılmasından anlaşılıyor. Çünkü Alman işçi ve emekçileri haksız savaşlara karşı, özellikle de Alman burjuvazisinin işgalci yönelimine karşı tepki vermektedir. Bu nedenle de burjuvazi, Afganistan’da “okul, yol, hastane, Afgan asker ve polisinin eğitimini, ekonominin gelişmesine katkı vb. insani amaçlar için” orada oldukları yalan açıklamalarına sürekli baş vuruyor.

Savunma bakanı Guttenberg’in orada savaştıklarını açıklamak zorunda kalması, Alman işgalci ordusuna ait savaş uçakların bir benzin tankerini bombalaması ve 142 Afgan halkının katledilmesi üzerine oldu. Esasında ise, Alman bujuva hükümeti böyle bir açıklama yapmaya pek yanaşmıyordu. Zu Güttenberg ise; peş peşe istifaların yaşanması, yani, olay esnasında savunma bakanı olan CDU’lu Franz Josef Jung’un istifası, peşinden genelkurmay başakını ve savunma bakanı müsteşarının istifaları ve kendisinin de istifasının istenmesi üzerine, böyle bir açıklama yaptı. Söz de kendi masumiyetini kanıtlamak, kendisinin bu olayların dışında olduğunu ve önceden bu olayla ilgili bilgisi olmadığını “ispatlamak” için açıkladı.

Eski savunma bakanı ve genelkurmay başkanının peş peşe istifa etmesi üzerine Merkel hükümeti zorda kaldı ve yeni savunma bakanın istifası durumunda hükümetin, özellikle de yeni yıldızı parlayan ve yakın bir süreçte CSU’nun genel başkanlığına ve hatta içten içe Merkel’dan sonra CDU-CSU’nun ortak başbakan adaylığına hazırlatılan Guttenberg’in kellesinin gitmesine razı olmadılar. Burjuvazi, hızlı bir şekilde ve yalan manevralarla “istifa” işinin önüne geçerek Guttenberg’i de istifanın eşiğinden kurtardılar.

Ancak, istiifa eden eski Genelkurmay başkanı Schneiderhan ise, yaptığı açıklama’da Guttenberg’i “yalancılıkla ve kamuoyuna yalan açıklama yapmakla” suçladı (Handelsblatt)

Muhalefet partilerinden SPD ise olayın üzerine fazla gitmeden kendilerini temize çıkarmaya çalışıyor. Her ne kadar olayı, kendisininde hükümette olduğunu unutturmaya çalışarak “ağır bir güven bunalımı” (SPD Fraksiyon şefi Thomas Opperman, Hamburg Morgenpost) diye geçiştirmeye çalışması ise kimseyi yanıltmamalıdır. Çünkü, olay sırasında CDU-SPD koalisyon hükümeti vardı. SPD Afganistan’a asker gönderilmesine ve orada Alman askerlerinin kalmasına karşı değil, tersine SPD-Yeşiller koalisyonu döneminde Alman askerleri büyük bir iştahla Afganistan’a gönderildi ve SPD aynı politikasını yine savunmaya devam ediyor. Nasıl mı? İşgalci yüzünü gizleyebilmek için bu kez, “insani” yönü biraz daha fazla öne çıkararak… Ayrıca SPD’nin yeni çiçeği burnundaki başkanı Sigmar Gabriel’in savunma bakanının “korkaklıkla” (Frankfurt Rundschau) suçlaması ise kimseyi yanıltmamalıdır. Yani, olayı zamanında ve gerçeği açıklamaktan korktuğunu söylemeye çalışıyor. Burjuva partileri arasındaki bu tür dalaşlar, türbinlere oynama taktikleridir.  Oysa, her iki büyük (SPD ve CDU) parti de olayı bilmesine karşın kamuoyun zamanında açıklamaktan kaçındılar. Özellikle de 27 Eylül 2009 genel seçimlerinden önce böyle bir olayı kamuoyunun duymasını istemediler.

Son olarak Afganistan’daki Alman askerlerinin varlığını EKD’nin (Evangelischen Kirche in Deutschland – Almanya Protestan Kilisesi) başkanı bayan Margot Kaβman da “yeni yıl vaazı”nda eleştirince, Almanya’da –deyim yerindeyse- ortalık iyice karıştı. Protestan kilisesi Afganistan’daki savaşı “haksız savaş” olarak ilan etti. Savunma bakanı, hemen devreye girerek bu aykırı sesi susturmak için, Afganistan’a birlikte gitmeye razı etti. EDK’nın başkanının Afganistan’daki savaşı eleştirmesi üzerine, başta, CDU ve SPD yöneticileri olmak üzere diğer bir çok burjuva partileri, kilisenin bu eleştirisine karşı sert çıkışlarda bulunmaktan geri kalmadılar. Yeşiller ise, Alman askerlerinin orada bulunmasına karşı değiller. Sadece “Afganistan’ı stabilize etmek için” askerlerin Afganistan’da kalmasını istiyorlar. Her zaman ki yuvarlak, özünde ise tekelci burjuvazinin çıkarlarından yana tavır koymakta gecikmiyorlar. Oysa, Almanya’nın Afganistan’da Afgan halkına karşı savaşmasını ilk onaylayan Yeşiller ve SPD (2001) olmuştur.

Birkaç hafta sonra (28 ocak 2010 tarihinde) Londra’da yapılacak olan “Afganistan Konferansı” ise, hükümet ile muhalefet partileri arasında söz dalaşına neden olsa da, başbakan Merkel, “somut öneriler ile Konferansa gideceklerini” ama bu “somut önerilerin” neler olduğunu açıklamaya ise pek yanaşmadı. Konferans’ın esas amacı, son zamanlar’da Taliban’ın giderek savaş gücünü artırması, işgalcilerin okadar askerleri olmasına karşın gerilemeleri ve afgan  halkı nezdinde teşhir ve tecritlerinin artarak devam etmesidir. Yani, emperyalist işgalciler savaşı kaybediyorlar, bunun önüne geçmek için ne gibi “önlem” ve “taktik” uygulayacaklarını tartışacaklar ve karar altına alacaklar.

Son kamuoyu yoklamaları, Alman burjuva işgalci ordusunun Afganistan’da “itibar” kabettiğini ortaya koyuyor. Hannoverische Algemeinung Zeitung (HAZ- 11.01.2010) gazetesinin haberine göre, Kundus’da 142 sivilin katledilmesinden sonra Alman askerlerine karşı halkın tepkisi daha da artmış.  Gazete her ne kadar “saygınlığını giderek kaybediyor” desede, dili, “savaşı kaybediyoruz” demeye varmadığı içindir.

4300 asker, 200 kadar da çeşitli “hizmetlerle” orada bulunan Alman askeri gücü, savaşı kazanmaya yetmeyecektir. Yetmiyor ki, Londra’daki Afganisatan Konferans’ından sonra Hükümet 4500 askerini daha göndereceğini açıkladı. ABD emperyalist burjuvazisi de asker sayısını az buluyor. Bu nedenle Obama’nın ağzından dahafazla asker göndereceklerini açıklıyorlar. Bütün işgalciler için asker sayısının az (!) olması normal. Bu onların savaşı daha şimdiden kaybettiklerinin gösteriyor.

Nerede olursa olsun işgalci güçlere karşı halkların tavrı net ve açıktır. İşgalciler sevişlmez ve onlar asla kendi ülkelerinde istenmez. Eperyalist işgalci güçler, kendi etraflarına ne denli kalın duvar örerlerse örsünler, işgal ettikleri ülkelerde halkın soluğunu hep enselerinde hissetmeye, yataklarında rahat uyumamaya, kendi gölgelerinden bile korkmaya devam edeceklerdir.

Kısacası, Almanya’da Afganistan sorunu, alman askerlerinin orada olduğu sürece, tartışması bitmeyecektir. O, terörizme karşı savaşıyoruz” adı altında Afgan halkı üzerinde vahşice emperyalsit terör uyguladığı sürece, halkların nefreti daha da artacaktır.

Alman burjuvazisi, Afganistan’da kalmaya ve orada iyice yerleşmeye çok önem veriyor. Bu nedenle de kendilerince böylesine “basit”(!) (142 sivilin öldürülmesi) olaylarla yıpranmak, teşhir ve tecrit olmak istemiyor. Olayın kamuoyunca duyulması ardından istifaların olması ve meclis (Bundestag) tarafından “soruşturma açılması”, hükümetin soruna demokratik yaklaşmasından değil, kamuoyu baskısını azaltmak amacıyla yapılmaktadır. Alman burjuvazisinin Afgan halkının katledilmesi, ölmesi hiç umrunda değil. Onun için önemli olan egemenlik alanlarını genişletmek ve onları güven altına almaktır.  Bu nedenle de bu tür olayalara kamuoyunu alıştırmaya çalışıyorlar.

Türkiye vb. ülkeler’de bu tür olaylar (yani yalan skandalları) sıkça yaşanmaktadır, ama “istifalar” pek olmaz. Liberal kalemşörler, “Bakın Avrupa hemen olayı soruşturuyor ve sorumlular istifa ediyor ve yargılanıyorlar” vb. gibi argümanlarla Avrupa’nın “demokrat”lığına örnek gösteriyorlar. Bu Avrupa’nın ya da Almanya’nın daha “demokrat” olduğuna bir örnek teşkil etmez. Çünkü bu tür emperyalist ülkelerin gerçek vahşi yüzleri, Afganistan, Irak  vb. ülkeler de kitlelerin katledilmesinde gizlidir. Ayrıca içeri de de hiç de demokrat değil, baskıcı bir politika izliyorlar.

Emperyalistlerin ve özellikle’de Alman tekelci burjuvazisinin Afganistan işgali üzerine burda durmayacağız. Bu konuda daha önce duruldu ve zaten amaçlarda genel olarak bilinmektedir. Alman burjuvazisi de Afganistan’a savaşmak için, evet, Taliban’la savaşmak için gitti. Ama, bu savaştaki amaç, emepryalist bir amaçtır. Afgan halkını savaştan, yoksulluktan, açlıktan kurtarmak için değil, tersine bunların varlığı Afgan halkının daha büyük acılar çekmesine neden olmaktadır. Bu nedenle de olsa Alman işgalci gücü derhal Afganistan’dan çekilmelidir.