Home , Haberler , YENİ KADIN VE LGBTİ+ ÖRGÜTLENMESİ ÜZERİNE

YENİ KADIN VE LGBTİ+ ÖRGÜTLENMESİ ÜZERİNE

Yeni Kadın çalışmalarında LGBTİ+ mücadelesi üzerine yapılan tartışmalar sonucu kaleme alınan yazıyı aynen paylaşıyoruz.

LGBTİ+‘lar (Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) ezilen bir sınıf olarak yaşamlarını sürdürmenin ötesinde, bugün dünyanın birçok yerinde bir araya gelerek kendi öz örgütlenmelerini kurmuş ve hakları için mücadele eder bir konuma gelmiştir. Bu konuma gelirken elbette defalarca dayanışma ve diğer ezilenlerle ortak mücadele yürütme girişimlerinde bulunmuş, ancak her defasında ya rüştünü ispatlamak zorunda kalmış, ya da iki yüzlü bir „dayanışmanın“ sonucunda hep ikinci plana atılmıştır. Nihayetinde yıllardır programlarında LGBTİ+‘lar o veya bu şekilde yer alsa da birçok örgütlenme somut adımlar atamamış, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının söz konusu olduğu yerlerde dahi, çeşitli bahaneler öne sürülerek bu toplumsal cinayetlere en muhalif kesimler bile ortak olmuştur. 

Sınıf siyaseti yapan ve ezilenlerin buluşma noktası olduğunu iddia eden birçok yapı içerisinde açık ya da gizli kimliklerle yer alan LGBTİ+‘ların mücadelesi, gündemimize ciddi anlamda ancak Gezi Direnişi’nin ardından girebilmiş, yani yine ezilen bir sınıftan rüştünü ispatlaması beklenmiştir. Bugün geldiğimiz noktada ise bir başka „tartışma“ olan „LGBTİ+‘lar kadın örgütlerinde nasıl ve neden örgütlenir/örgütlensin?“ sorusu önümüzde durmaktadır. Ezilenlerin dayanışması şüphesiz oldukça elzem bir konudur. Ancak dayanışma ve birlikte mücadele etme fikri her ortaya çıktığında, sistemin üzerimizdeki lekeleri de bu fikrin önüne geçmekte ve doğru soruyu sorup doğru cevabı bulmamızı engellemekte ya da geciktirmektedir. LGBTİ+‘ların kadın örgütleri içerisinde neden ve nasıl örgütlenmesi meselesi de tam da aynı sebeple bugüne kadar sarkmıştır. Çeşitli tartışmalar ve solüsyonlar üretilse ve mücadele ilerletilse de bu soruya verilebilecek en basit cevap şüphesiz„ erkek egemenliğinin direkt olarak yaşam hakkımızı gasp ettiği“dir. Erkek egemen algı tek başına cinsiyetçilikten değil, aynı zamanda heteroseksizmden* de beslenmekte ve tüm çeşitliliğimizi yalnızca iki cinsiyet ve iki cinsel yönelime sıkıştırarak bizleri tek tipleştirmeye çalışmaktadır. Ancak iktidar ideolojinin tüm çabalarına rağmen varoluşun önüne geçilememekte ve tabi ki her dönem farklı bir direniş ve yaşayış biçimi geliştirilmektedir. 

Heteroseksizm ve cinsiyetçiliğin birlikte ilerleyişi aynı zamanda burjuvaziyi ve ırkçılığı da güçlendirmektedir. Bu gerçeği görebilmek için savaşların sürdüğü coğrafyalara bakmak yeterli olacaktır. Ya da işçi sınıfının en çok ezildiği zamanlara ve mekanlara… Zira bütün bu alanlarda kadınlar ve LGBTİ+‘lar ilk ve en ağır bedelleri ödemek zorunda kalmıştır/kalmaktadır.  Ancak bununla birlikte LGBTİ+‘ların sorunları bir şekilde paspas altına itilmekte ve ötekilenmektedir. Zira bir trans kadın öldürüldüğünde verilen tepki ile bir natrans** heteroseksüel kadın öldürüldüğünde verilen tepkiye bakmak bile bu iki yüzlü ahlakı ortaya koymaktadır. Sistemin bu iki yüzlü ahlakını aşmak ise kendimize her defasında yapay sorunlar üretmek yerine LGBTİ+‘lara yönelik nefretin ve şiddetin, başta kadınlar olmak üzere herkesin hayatını nasıl etkilediğini ve sistemin devamlılığını nasıl sağladığını görmek yeterli olacaktır. Hem sınıfsal hem de toplumsal olarak bu ezilmişlik şüphesiz ki birebir aynı değildir ama aynı kaynaktan üzerimize yönelmektedir, erkek egemenliği… 

Tüm bunlarla beraber LGBTİ+‘lar sadece LGBTİ+ kimliklerinden ibaret değildir. Eşcinsel ya da biseksüel bir kadının aynı zamanda bir „kadın“ olduğu gerçeği yüzümüze çarptığında, homofobinin/bifobinin kadın örgütlerinin direkt sorunu olduğu da ortaya çıkmış oluyor. Yine bir transın kadınlık deneyimi, cinsiyet beyanı ya da cinsiyet kimliği *** nedenleri ile maruz kaldığı şiddet göz önüne alındığında, transfobinin kendisinin de bir kadın örgütünün temel sorunları arasında yer aldığı net bir biçimde görülecektir. Ki bu tartışmalar Yeni Kadın içerisinde çeşitli düzeylerde bugüne kadar yürütülmüş ve program ve tüzüğünün son haline de „temel hedef“ olarak LGBTİ+‘lara yönelik her türden ayrımcılık ve şiddetle mücadele eklenmiştir. 

Ancak bu madde eklendikten sonra ortaya çıkan bir diğer sorun „kadın olmayan eşcinsel, biseksüel, trans ve intersekslerin“ bir kadın öz örgütlenmesinde birebir örgütlenmesi olmaktadır. Şüphesiz, bir erkeğin bir kadın öz örgütlenmesinde yer alması ya da çalışması cinsel yöneliminden bağımsız olarak bir alan işgali olacaktır. 

Ancak kendisini „erkek olarak tanımlamayan“ ve erkek egemenliğine karşı mücadele eden cinsiyetsiz **** kişilerin bir kadın örgütlenmesinde aktif olarak yer alması aynı şekilde mi değerlendirilmelidir? Bu sorunun cevabının hayır olduğu zaten eşitlik ve adalet algısı burjuvazininkine benzemeyen, indirgemeci olmayan kişi ve kurumlar tarafından başından bilinmektedir. Cinsiyetsiz kişilerin örgütlü mücadelede yer alırken kendilerine en yakın olan kadın örgütlerine yönelmesi de tam da bu sebeplerle doğaldır. Iktidar algısının aksine iktidara karşı mücadelede birlikler dönem dönem birlikte yürümenin ötesinde bir adımı gerektirir. Bu da şüphesiz kişilerin kendi öz örgütlenmelerini yaratana kadar, birlikte yürüdüğü ve kendisine en yakın gördüğü yerlerde örgütlenmesidir. Özellikle de kadın örgütleri ve cinsiyetsiz kişilerin mücadeleye aktif ve örgütlü katılımı söz konusu olduğunda, erkek egemenliğine karşı verilecek mücadelede geleneksel roller ve görevler eleştirilmeli yeni ve stratejik yöntemler geliştirilerek örgütlenmelerin başta fikirsel olarak her açıdan güçlendirilmelerinin önü açılmalıdır. 

Bu durum karma örgütler içerisinde çalışma yürüten kadın öz örgütlenmeleri için daha karmaşık ve zor gibi görünse de, zaten mücadelenin doğalında da LGBTİ+ kişilerin ilk yöneldikleri yer kendi karma örgütleri içindeki kadın öz örgütlenmeleri olmaktadır. Bu durum sonsuza kadar LGBTİ+‘ların kadın örgütlenmelerinde örgütleneceği anlamına gelmez. Elbette ihtiyaç ve imkanlar dahilinde LGBTİ+‘lar bu karma örgütler içerisinde kendi öz örgütlenmelerini yaratacaktır. Eşcinsel, biseksüel, trans ve interseks kadınlar, kadın örgütlenmelerinin de oluşması beklenen ya da halihazırda varolan LGBTİ+ öz örgütlerinin de cinsiyet kimliğinden ötürü zaten doğal üyeleridir. Eşcinsel ve biseksüel erkeklerle homofobi ve bifobiye karşı dayanışılmalı ve mücadele güçlendirilmelidir. Ancak bir kadın öz örgütlenmesinde karar alma mekanizmalarında yer alabilecekleri anlamına gelmez, çünkü bir erkeğin bir kadın öz örgütlenmesinde karar alabilmesi kadın öz örgütlenmesinin önüne geçecek bir durumdur. Trans ve interseks erkeklerin durumunda ise, kişinin kadın öz örgütünde örgütlenme isteğine ve kadınlık deneyimine bağlı olarak değişebilmelidir. Yine cinsiyetsiz (gender-queer, non-binary vb.) kişilerin cinsiyetsizlik beyanları göz önüne alındığında, ilk etapta bir kadın öz örgütünde aktif olarak yer almaları mantıksız ve hatta çifte standart gibi görünse de, cinsiyet politikaları göz önünde bulundurulduğunda, hiçte böyle olmadığı tam tersine mücadeleyi güçlendirecek stratejik bir adım olacağı görülecektir. Cinsiyetsizlik politikası, kadın cinsine karşı değil erkek egemenliğine ve onu besleyen geleneksel rollere karşı başlatılmış bir politikadır ve temelinde de kadın düşmanlığı değil sistem karşıtlığı yatmaktadır. 

Tüm bu sebepler göz önünde bulundurulduğunda LGBTİ+‘larla ilgili politika üretmek, bu mücadelenin destekçisi değil öznesi olmak kadın örgütünün görevleri arasında yer almaktadır. Bu mücadele aktif olarak yürütülürken stratejik bir birlik olacak olan cinsiyetsiz bireylerin de heteroseksüel, eşcinsel, trans, biseksüel, interseks ve natrans kadınlarla örgütlenmesi ve tartışma/karar alma mekanizmalarında yer alması hem pozitif ayrımcılık ilkesine en uygun olandır, hem de aslında bugün kaçınsak da yarın tarihin önümüze koyacağı görevlerden birisi olacaktır. Zira daha düne kadar eşcinsel, biseksüel ve trans kadınlar için de bütün kadın örgütlenmelerinde benzer tartışmalar yürütülmüş ve örgütlenme geciktirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu kaygıların arkasına gizlenmiş „aşırı inceltilmiş“ transfobi de, tarihsel gerçeklikte yeniden yüzleşilmesi gereken bir „erkek egemen“ bakış olarak, cinsiyet devriminin yolunda durmaktadır. Yeniyi yaratmak için yeni mücadele birlikleri ve yeni bir bakış açısı hem bir sorumluluk hem de bir zorunluluktur.

*Heteroseksizm: Bir tür ırkçılıktır. Kadınlara yönelik ayrımcılık olan seksizmin (cinsiyetçilik), heteroseksüel olmayanlara yönelik halidir. Heteroseksizm, heteroseksüelliği bir zorunluluk olarak görme ve biricik varoluş biçimi olarak dayatma halidir. 

**Natrans: Trans olmayan. Atanmış cinsiyeti ile cinsiyet beyanı aynı olan.

***cinsiyet kimliği: Kişinin kendini ait hissettiği cinsiyeti ifade eder. Heteroseksizm dolayısıyla yalnızca kadın ve erkek diye ikiye ayrılsa da uzun erimli mücadeleler sonucu dünyanın bazı yerlerinde „3. Cinsiyet“ seçeneği ile interseks ya da translar da tanınmaktadır

****cinsiyetsiz: Kendisini herhangi bir cinsiyete atamayan ve bu cinsel rollerle ifade etmeyen kişilerin kullandığı bir terim. (Non-binary ya da gender-queer)

Hazırlanan bu yazı Yeni Kadın çalışmalarında aktif destek sunan Ozan Uğur tarafından hazırlanmıştır.