Home , Kadın , YENİ KADIN 25. Mücadele Yılına Konferans ile “MERHABA” Dedi

YENİ KADIN 25. Mücadele Yılına Konferans ile “MERHABA” Dedi

ALMANYA (17.12.2016) Bütün dünyada, ezilen sınıfın kadınları olarak hepimiz, patriyarkal sistemler tarafından şekillendirilen toplumsal yapının her alanında, hala ucuz ve yedek iş gücü, cinsel obje olarak görülüyor, cinsiyet ayrımcı politikalarla yok sayılmaya devam ediyoruz. Ve bu sömürü sistemi, bize biçtiği toplumsal roller üzerinden sürekli kendisini yenilerken, bizi belirlenen sınırların içinde tutabilmek için, her türlü olanaklarını kullanıp, her yöntemi meşru görmekte.

Kadınlar için belirlenen bu sınırların parçalanmasında, toplumun yarısı olan kadınların patriyarkaya karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesinde “biz de varız” diyerek, tam 25 yıl önce attık ilk adımlarımızı. Acı tatlı anılarımızla, olumlu/ olumsuz yanlarımızla, eksiklerimiz ve başarılarımızla 25 yıldır mücadele alanlarında yerimizi alıyor olmaktan onurluyuz/ gururluyuz…

Şan Olsun 25. Mücadele Yılımıza;

MYK’nın, Yeni Kadın’ın 25. Mücadele Yılını, yıl boyunca gerçekleştirilecek çeşitli etkinliklerle kutlamayı, bu kutlamaların startını da 25 Kasım’da Münih Mahkeme salonu önünde gerçekleştirilen protesto eylemi ile vermiş, ikinci etkinlik olarak ise, 10 – 11 Aralık 2016 da Frankfurt- Bad Homburg’ta gerçekleştirilecek konferans olarak belirlemişti. Konferansın “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nü henüz geride bıraktığımız bir sürece denk gelmesi nedeniyle de ana konusunu “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele” olarak belirlemişti.

Böylece 25. Mücadele yılımızı, 10 yoldaşımızın birbuçuk yıldır tutsak tutulduğu ve yargılandığı mahkeme salonu önünde yoldaşlarımızın bir kez daha yalnız olmadıklarını haykırırken, Banu yoldaşımız özgülünde kadınlara yönelik devlet şiddetini protesto ederek karşıladık.

  1. Mücadele Yılımıza MERHABA!

Akabinde 10 – 11 Aralık 2016 da Frankfurt- Bad Homburg’ta gerçekleştirdiğimiz konferansımızda ise; kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik şiddetin birçok boyutunu tartışarak, erkek egemen sisteme, ırkçılığa, şovenizme karşı mücadelede örgütümüzü daha güçlü kılabilmek ve daha güçlü kadın dayanışmasını örebilmek için; kadın mücadelesinin ve dayanışmasının önemini açığa çıkartmak hedefiyle gerçekleştirdiğimiz Konferansımızla MERHABA dedik 25. Mücadele yılımıza…

“Şan Olsun 25. Mücadele Yılımıza” şiarıyla hazırladığımız film gösteriminin ardından selamlama, saygı duruşu ve açılış konuşması ile başlattığımız konferansımızda; açılış konuşmasını yapan Elizabet arkadaşımız Konferansımızı birbuçuk yıldır Münih hapishanesinde tutsak olan Banu yoldaşımıza ve Türkiye’de tutuklanan kadın milletvekillerine atfettiğimizi duyurdu.

Ardından, YDK adına Av. Kübra Gündüz, Ankara Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nden Ozan Uğur ve KJK – E (Kürdistan Kadınlar Topluluğu – Avrupa) adına Zilan’ın katıldığı ilk sempozyum başlatıldı. Sempozyumun moderatörlüğünü yapan Zeynep, Yeni Kadın’ın 25. Mücadele yılını ve kitleyi Yeni Kadın MYK sı adına selamladıktan sonra konuşmacıları ve anlatacakları konuları tanıtıp sözü ilk konuşmacı Av. Kübra Gündüz’e verdi.

Av. Kübra Gündüz, “Türkiye’de ve T. Kürdistanı’nda 15 Temmuz Sonrası OHAL ve Kadınlar” başlıklı bir sunum yaptı. 15 Temmuz “darbe girişimi” sonrasında Türkiye genelinde ilan edilen OHAL ve KHK larla birlikte kadınlar aleyhine çıkartılan yasalar, cinsel taciz ve tecavüzlerde rıza yaşının 15’ten 12 ye düşürülmesi, kimyasal hadım yasası, toplumsal yaşamın her alanında giderek yükselen kadına yönelik şiddet, hapishanelerde tutsak kadınlara yönelik cinsel işkenceye vurgular yaptıktan sonra tüm bu yaptırımların karşısında kadın mücadelesinin ve kadın dayanışmasının önemini anlattı. Kübra özsavunmanın ne anlama geldiğini ve kadınlar açısından taşıdığı öneme vurgu yaparak sözlerini sonlandırdı.

İkinci konuşmacı Ankara LGBTT Pembe Hayat Dayanışma Derneğinden Ozan Uğur; “Topluma kabullendirilmiş olan kadın ve erkek tek tip cinsiyet rolleri sistemi güçlendirmektedir. Bu nedenle tek tipleştirilmiş cinsiyetçiliğe karşıyım.” diyerek sözlerine başladı. LGBTİ mücadele tarihini ve bugün aldığı boyutu anlatarak sözlerini sürdüren Ozan, homofobi – transfobiye de vurgu yaparak devletin kendisine benzetemediği herkesi muhalif olarak gördüğünü, bu nedenlede kapitalizme karşı sınıf mücadelemizde ortak hareket etmenin zorunluluğuna değindi. Gezi direnişini ile birlikte kadın örgütleri ve LGBTİ lerin buluşmasını, LGBTİ lere yönelik şiddet ve AKP politikalarını da anlatarak “Özgürlük vazgeçilemez olandır. Biz de vazgeçmeyeceğiz!” diyerek sözlerine son verdi.

Üçüncü konuşmacı KJK – E (Kürdistan Kadınlar Topluluğu – Avrupa) adına Zilan arkadaş, esas olarak jineolojiyi anlatmak istediğini fakat iki konuşmacıdan sonra direk jineolojiyi anlatmanın çok soyut kalacağını, bu nedenle önce birkaç konuya değinmek istediğini söyledi. Toplumun tüm kesimlerinde hissedilen şiddete karşı mücadele ağlarının taşıdığı öneme vurgu yaparak sözlerine başlayan Zilan, Kürt Kadın Hareketi’nin 40 yıllık mücadelesini anlatırken, bu süreç içinde kendileri içinde örgütlülük kavramının nasıl geliştiğine ve değiştine, hiçbir kadının örgütsüz kalmaması gerektiğine, çünkü her örgütsüz kadının erkek egemenliğinin insafına bırakıldığına, kadın mücadelesinin içinden geçtiğimiz süreçte daha da radikalleşmesi gerektiğine vurgular yaparak sürdürdü sözlerini. Özsavunmanın ne anlama geldiğine de değinen Zilan; “Bizim için en önemli özsavunma örgütlülüğümüzdür. Örneğin, DAİŞ barbarlığına karşı mücadele özsavunmadır. İnsanlık tarihi boyunca kadınların yarattığı her güzel şey maalesef erkeklerin hanesine yazılarak el konulmuştur. Bundan böyle kendi dilimizle, kendi bakış açımızla, kendi rengimizi katarak tüm kazanımlarımızı kendi hanemize yazmanın mücadelesini vermeliyiz. Bu bir özsavunmadır.” dedi.

Sonra Jineolojinin anlatımına geçen Zilan; “Biz jineolojiyi 2011’den beri tartışıyoruz. Kadın dili demektir jineoloji… Bizim 40 yıldır mücadele ettiğimiz erkek egemenliğidir… Erkek egemenliğinin zihinlerde çözümlenmesi demektir ve kadının özsavunmasının önemli bir parçasıdır.” dedi. “Sistem bizi birbirimizden kopartmaya, kendi sınırları içinde eritmeye çalıştıkça, kadınların birbirine kenetlenerek mücadeleyi büyütmeleri egemenleri daha çok korkutuyor… Öyleyse daha çok birbirimize sarılmak zorundayız.” diyerek sözlerini sona erdirdi.

Soruların alınmasına geçilmeden önce moderatör arkadaş, konferansa konuşmacı olarak katılması beklenen, ama vize verilmediği için gelemeyen Hülya Gülbahar’ın mesajını iletti ve soru – cevap bölümünden sonra 1. Sempozyum sona erdi.

Kısa bir aradan sonra, Dünya Kadın Konferansı Avrupa Koordinatörü Suse Bader, Courage’den Martina Stalleıcken ve Avusturya Komintern’den sendikacı Selma Schacht’ın katıldığı, modoratörlüğünü Derya arkadaşımızın yaptığı 2. Sempozyum başlatıldı.

Derya’nın konuşmacıları ve anlatacakları konuların tanıtımını yapmasından sonra ilk konuşmacı olarak Dünya Kadın Konferansı Avrupa Koordinatörü Suse Bader söz aldı. Suse, “Türkiye’de AKP hükümetinin demokratik kurum ve kuruluşlara ilişkin saldırıları sonucu kapatılan birçok kadın dernek ve kurumlarının içinde Kürt Kadın Hareketi KJA da vardı. KJA nın kapatılması sonucu Kürt Kadın Hareketi Ortadoğu’da olağanüstü bir kongre yaparak süreci nasıl göğüsleyeceklerini ve ne yapmaları gerektiğini tartıştılar ve KJA’nın yerine TJA’yı kurdular. Bu kongreye ben de Avrupa koordinatörü olarak katıldım. Ortadoğu’daki gelişmeler hepimizi yakından ilgilendiriyor. Kürt Kadın Hareketi’nin mücadelesi bütün kadınların mücadelesi haline geldi. Kongre sonrası 30 kadın sınır bölgesine ve Şırnak’a gittik. Gördüklerimiz korkunçtu.” Diyerek tanık olduğu durumları ve olayları anlattı. Sözlerini; “Şırnak’ta insanlar tüm yaşadıklarına ve baskılara rağmen çok sabırlılar… Ama bu sabır daha ne kadar sürer bilmiyorum ve bu sabır taşarsa neler olabileceğini de düşünebiliyorum..” diyerek bitirdi.

İkinci konuşmacı Avusturya Komintern’den sendikacı Selma Schacht idi. Önce Komintern hakkında bilgilendirme yapan Selma, birbuçuk yıldır Alman devletinin elinde tutsak tuttuğu yoldaşlarımızdan Musa Demir’in de, Komintern’in kurucu üyeleri arasında olduğunu anlattı. “Kadınlar çifte sömürüye maruz kalmaktalar” diyerek sözlerine başlayan Selma, “Çalışan kadın sayısı giderek artsa da çalışan erkek sayısına göre hala azınlıktalar. Daha fazla esnek çalışma sistemlerinde ve part time işlerde çalışan kadınları aile kurumu oldukça zorlamaktadır. Göçmen kadınların durumları daha da zor. Türkiyeli göçmen kadınların sadece %40’ı çalışmakta. Göçmen kadınların geldikleri ülkelerinden aldıkları diplomaların burada geçerli olmaması, basit ve düşük ücretli işlerde, örgütsüz çalışmasını zorunlu kılmaktadır.”dedi. Selma “üretim alanlarında kadınların emekleri ucuz ve yedek işgücü olarak sömürülürken, ayrıca evdeki emekleri de görülmeyerek iki kez sömürülmektedir. Biz Komintern olarak kadının görünmeyen emeği için ya toplumsal bir çözüm üretilmesi veya da ücretlendirilmesini talep ediyoruz.” diyerek görünmeyen emek konusunda Komintern’in düşüncelerini açtı.

Üçüncü konuşmacı Courage’den Martina Stalleıcken Avrupa’da kadına yönelik şiddet ve mücadele yöntemleri üzerine bir sunum yaptı. Martina, Avrupa’da da kadına yönelik şiddetin her türlü versiyonunda artışın hissedilir boyutlara ulaştığını söyleyerek sözlerine başladı. ”Ancak diğer taraftan kadın mücadelesi giderek güç kazanmakta ve kadınlar şiddetin esas kaynağı olan patriyarkal egemen sistemin farkına varmakta. Şüphe yok ki bu ilerleyiş yavaş yol almakta. Bu nedenle de kadınlar olarak mücadeleyi büyütmek hepimizin zorunluluğudur… Ekonominin ve siyasetin enternasyonalleşmesi, dünya ülkelerinin yakınlaşmasına sebep oldu. Bu nedenle enternasyonal kadın mücadelesi de daha fazla önem taşır hale gelmiştir.”diyen Martina sözlerini şöyle sürdürdü. ”AB’nin krize karşı yürüttüğü politikalar işçi sınıfının yaşamını daha fazla zorlaştırırken, kadınların yaşamı çok daha fazla zorlaşmaktadır. Yaşam şartları geçmişe göre günümüzde insan sağlığını daha fazla tehdit eder durumda olmasına rağmen, sağlık sigortaları geçmişe göre daha az ödeme yapmakta, bakım evleri, hastaneler vb. ya kapatılmakta ya da personel eksilterek az personelle çok iş yapma yöntemi uygulanmaktadır.” Almanya’da yükselen kadına yönelik şiddete karşı, “Hayır Hayırdır!” sloganı ile hayat bulan kadın mücadelesini de hatırlatırken kadınların ortak mücadelesinin önemine vurgu yaparak bitirdi sözlerini.

Soru – cevap bölümünün de sonuçlanmasından sonra akşam yemeği yenildi. Akabinde atölye çalışmalarına geçildi. Ancak konferansın birbuçuk saat geç başlaması, sempozyumların öngörülen süreden uzun sürmesi atölye çalışmaları için ayırdığımız süreyi kısalttı. Ayrıca atölye çalışmalarımızı Türkiye’den gelen üç misafirimiz ile yapmayı planlamışken, Hülya Gülbahar’ın gelememesi atölye çalışmamızın ikiye düşmesine neden oldu. Böylece Av. Kübra Gündüz’ün yönettiği “Savaş ve göçlerde kadın”, Ozan Uğur’un yönettiği “Gökkuşağı altından geçmek” konulu iki atölye çalışmasına geçildi. Atölye çalışmalarına ilgi yoğun olmakla birlikte katılımın kalabalık olması, zamanın yetersiz kalması (1 saat 15 dak) atölye çalışmalarımızdan istenen verimin alınamamasını beraberinde getirdi.

Birinci günün son programı kültürel etkinlik idi. Kültürel bölüme start vermeden önce ADKH dan dostlarımız sundukları dayanışma mesajında, “25 yıldır kendi mevzisini koruyarak ve büyüterek bugünü daha güçlü örgütleyen Yeni Kadın’ın 25. Yıl konferansını ADKH olarak selamlıyoruz ve kutluyoruz” dediler…

Kültürel bölümü güzel bir şiirle açan Meral arkadaş, Giessen Erbane Grubu’nu sahneye çağırdı. Birbirinden güzel ezgiler ve erbane’nin büyüleyici tınları coşku ile izlendi. Ardından Grup Simurg sahne aldı. Programlarında kadınları anlatan türküler ve ezgilerle salonu coşturan Simurg son olarak sahneye davul zurnayı davet etti ve çekilen halaylarla ilk günkü programımız coşkuyla sona erdirildi.

İkinci gün ise kahvaltıdan sonra ilk olarak Av. Kübra Gündüz ve Ozan Uğur atölye çalışmalarının sonuçlarını aktardılar. İlk söz alan Av. Kübra Gündüz; “Ne yazık ki zaman darlığından kaynaklı atölye çalışmalarımızda istediğimiz gibi tartışamadık ve hedefimizi yakalayamadık. Ama kısa da olsa “savaş ve göçlerde kadın” konusunu tartışmaya çalıştık. Gördük ki hepimizi yakından ilgilendiren bir konu ve hemen herkesin söyleyecek bir sözü var. Kadın örgütlerinin göçmen kadınlara daha fazla dokunabilecek politikalar üretme ihtiyacının olduğunu gördük.” dedi.

Ozan Uğur; “Ne yazık ki bizde zaman darlığından dolayı konuyu planladığımız gibi tartışamadık ve sonuçlandıramadık. Ancak katılımcıların ilgi göstermesi ve konuyu anlamaya çalışmaları çok değerli idi. Biz çalışmamızı buz kırma eylemi ile başlattık. Sırayla birbirimize dokunarak güzel bir söz söyledik. Çünkü artan katliamların, nefret suçlarının, cinayetlerin, savaşların hergün gündemizde olduğu günümüz dünyasında buna ihtiyacımız var. Birbirimizi anlamaya çalışmak, renk, dil, din ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın sınıf mücadelesinin güzelliği içinde birbirimize dokunmaya çalışmanın önemini gördük. Bu tür çalışmalarımızı daha fazla yapmalıyız ve böyle bir ortamı paylaşma olanağını yarattığı için Yeni Kadın çalışanlarına teşekkür ederim.” Diyerek sözlerini bitirdi.

Ardından üçüncü ve son oturuma geçildi. Üçüncü oturumda HDP Van milletvekili Tuğba Hezer ve Yeni Kadın adına Zeynep Çalışkan yer almaktaydı. Moderatör Ayten arkadaş sempozyumdaki konuşmacı arkadaşları ve anlatacakları konuları tanıttıktan sonra sözü HDP Van milletvekili Tuğba Hezer’e verdi. Tuğba Hezer; Türkiye ve T.Kürdistanı’nda son 14 yıllık AKP politikalarına vurgu yaptıktan sonra Rojava kadın devrimini doğuran tarihsel süreci anlattı. “Ortadoğu coğrafyası aşiretlerin, feodal yapıların olduğu bir coğrafyadır. O yüzden bugün Kürdistan coğrafyasında kadın özgürlüğünün, kadın devriminin gelişmesi Avrupa’ya göre çok daha önemli bir durumdur. Çünkü feodal, katı, bırakın devleti, sistemi aşiretlerin rengiyle şekillenen bir toplumdan bahsediyoruz. O yüzden de orada kürtlerin, kürt özgürlük mücadelesinin öyle bir alternatifle kadın özgürlüğünü toplumsallaştırması, devletin/ sistemin dayattıklarını değiştirebilmesi önemlidir.” dedi. Tuğba Hezer T. Kürdistanı’- nda yaşanan yoğun saldırılara ilişkin Milletvekillerinin tutuklanmalarından önce, HDP olarak bir açıklama yaptıklarını, açıklamada; “Direniş sürecine direnişçilerin direnişlerine cevap olacak şekilde yanıt olamadık. Bu ağır saldırılar karşısında bütün yapılanmalarımızla daha güçlü yanıt olabilirdik.” dediklerini söyledi. Sözlerini “Biz tüm ezilenler olarak biliyoruz ki haklıyız ve kazanacağız, bunu kadın rengiyle yapacağız ve Berxwedane Jiyane diyerek güçlendireceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum” diyerek sona erdirdi.

İkinci olarak Zeynep Yeni Kadın’ın 25. Yılına ilişkin olarak tarihsel süreci, derginin ve örgütün isminin neden YENİ KADIN olarak seçtiklerini anlattı ve “Tarihin üzerimize yıktığı her türlü geri, edilgen yanları atarak, eşitlik ve demokrasi mücadelesinde inatçı olma hedefiyle aldık YENİ KADIN adını …” dedi. İlk süreçlerde karşılaştıkları patriarkal dirence ve bu dirence karşı verilen mücadelede yaşadıkları sorunlara da vurgu yapan Zeynep, Yeni Kadın’ı var eden konjöktürel süreçte göçmnen kadınların yaşadıkları sorunları anlatarak sözlerini sürdürdü. “Özgür bir dünya yaratma mücadelesinde YENI KADIN olarak, „Biz de varız!“ diyerek, güzel yarınlara olan özlemimiz ve inancımızla, emekçi kadınlar cephesinden mücadeleye MERHABA derken, şiarımızı da, „Sınıfsal-Ulusal Baskı ve Cinsel Sömürüye Hayır!“ olarak belirlemiştik. Bu şiarla yola çıkan Kadınlar Komisyonumuz ve onun kitle kadın yayın organı Yeni Kadın olarak, anti-emperyalist, anti-faşist ve erkek egemen anlayış karşıtı bir siyasal kimliği benimsemiştik.” dedi.

Bugün açısından ilerici, devrimci, demokrat kadın örgütlerinin önemine değinirken, egemenlerin örgütlü kadınlara neden tahammül edemediğni açıklayarak “bu durum Avrupa’da da değişmiyor. Dr. Banu Büyükavcı’nın 1,5 yılı aşkın zamandır Münih Hapishanelerinde oluşunun sebebi budur.” dedi. Avrupa’da yaşayan kadınların sorunlarına da değindikten sonra, “Egemenler bizim yerimizin evler olduğunu ısrarla söyleye dursunlar, biz de ısrarla evlere bizi sığdıramayacaklarını söyleyeceğiz.. … Sokaklarda, alanlarda, öfkemizi sloganlarımıza yansıtarak daha gür haykıracağız!.. Bunun için de hepimize daha fazla görev düşmekte. Bu mücadelenin büyütülebilmesi için taşların altına ellerimizi daha cesaretle sokmak, daha fazla özverili olmak zorundayız.” “Jin, Jiyan, Azadî!”, “Şan Olsun 25. Mücadele Yılımıza!” diyerek sözlerini bitirdi. Soru – cevap bölümünden sonra üçüncü oturum da sona ermiş oldu.

Kısa bir aradan sonra Konferans sonuç bildirgesinin açıklanması üzerine tekrar toplanıldı ve sonuç bildirgesi okundu.

SONUÇ BİLDİRGESİ

Kadınlar ve LGBTİ ler, erkek egemen sisten tarafından ötekileştiriliyor, çeşitli hak gasplarına, baskıya, hiçleştirilmeye maruz kalıyor, yok sayılıyorlar… Dolayısıyla kadınların ve LGBTİ lerin eril sisteme karşı ortak mücadele zemini kaçınılmazdır. Bu eril sisteme karşı mücadele demek, sistemin tek başına ataerkil yönüyle mücadele değil, patriarka ile egemen sistem birbirini besleyen en önemli dinamikler olduğuna göre, sistemin kapitalist, emperyalist, feodal yanıyla da mücadele etmek demektir. Dolayısıyla özü sınıf mücadelesidir.

Bu husus, bulunduğumuz alanlarda egemenlere ve eril sisteme karşı yürüttüğümüz mücadeleyi ortaklaştırma zorunluluğu yüklemektedir bizlere.

Kadın mücadelesini güçlendirebilmek için eylem birliklerine daha fazla ağırlık verilmesi zorunluluklarımızın bir parçasıdır.