ATİF | 29 – 04 – 2014 | Değerli kadın ve erkek işçiler – emekçiler; 128. kutlama yılında, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü şanlı 1 Mayıs, bütün dünya emekçilerine kutlu ve umutlu olsun. Sosyalizmin öncüsü ve kuramcılarından Rosa Luxemburg’un söylediği gibi; proleteryanın “özgürleştirici düşün ve eylem manifestosu”dur şanlı ve kızıl 1 Mayıs. Öyle ise; bu özgürleştirici düşün ve eylem manifestosunu yaşatmak; emeğin, insanın ve doğanın azgınca sömürülmesine karşı uzlaşmaz tutum alarak sürekli mücadele etmektir.
Emperyalist-Kapitalizm doğası gereği çok yönlü kriz üreten bir sistemdir. Hiç bir kavram, kriz kadar kapitalizmle eşdeğer değildir. Çünkü, kapitalist ekonomide her kalkınma süreci krize, her kriz süreci genişletilmiş yeniden üretim çevrimiyle kalkınmaya evrilse de, kapitalizm; krizleri, buhranları ve bunalımları sürekli yeniden ve yeniden üreten bir sistemdir. Ve ayrıca kapitalizm; ekolojik, sosyal, siyasal, kültürel ve ahlaki krizleri derinleştiren toplumsal tahribatçı bir düzendir.
Uluslararası mali ve iktisadi krizlerin 7. yılında, kapitalist sınıflar halen faturaları emekçilere ve halklara kesiyorlar. Sermaye kuklası hükümetler ise, emek ücretlerini minimize etmek ve halkın vergilerini sürekli yükseltmek derdindeler. Üstelik bütün hükümetler vergi gelirlerini altyapı ve sosyal hizmetlere harcamak yerine, kamusal birikimleri sermaye havuzlarına oluk oluk pompalayarak, krizlerin bedelini emekçilerin ve halkın sırtına yüklüyorlar. Emperyalist güçlerin en saldırgan kesimleri lokal çatışmaları teşvik ederek, bölgesel savaşlar çıkartarak işgalleri ve talancılığı meşrulaştırmayı umuyorlar. Afganistan, Irak, Libya, Süriye, Orta Afrika ve Ukrayna örneklerinde olduğu gibi; emperyal güçler, „sistemik çok yönlü kapitalist krizler”in bedelini yarı-sömürge ve bağımlı ülkelerdeki emekçilerin ve halkların sırtına yüklemek peşindeler.
Yerli ve göçmen emekçiler;
Ne ilginçtir ki; uluslararası mali ve iktisadi krizlere rağmen, bu süreçte en çok meta ve sermaye ihracatı gerçekleştiren, en fazla azami kâr elde ederek en çok sermaye biriktiren uluslararası tekellerin başında Alman tekelleri bulunmaktadır! Alman bankaları ve sanayi tekelleri artı-değer sömürüsünü sürekli artırmakta ve kârlarını yükseltmekteler. Alman finans oligarşisi, mali kumarhanelere dönen ve artık ülkeleri bile batırabilen uluslararası dalgalı borsa kurlarından, özellikle krizdeki ülkelerde ‘‘büyük riskli ama yüksek karlı’’ sermaye yatırımcılığı yaparak, ekstra kâr transferini en çok sağlayabilir düzeye erişmiş bulunmaktadır.
SPD/CDU/CSU partilerinden oluşan büyük koalisyon hükümeti de halktan toplanan vergileri sermaye havuzlarına daha fazla akıtmanın peşindedir. Ne varki, aynı Almanya’da kitlesel işsizlik süreklileşmekte, kitlesel fakirlik çığ gibi büyümekte, düşük ücretli güvencesiz işler ve kiralık işçilik hızla artmaktadır. İşe rağmen fakirlik, Almanya’da çalışanların baş sorunları arasındadır. Almanya, aç gözlü kapitalist sınıfların kendi yarattıkları krizlerin bedelinin emekçilere, vergi mükelleflerine ve halka en fazla kesildiği ülkelerin başında gelmektedir.
Göçmen emekçiler bu ülkede kalkınma dönemlerinde en son işe alınan, kriz dönemlerinde ise ilk önce işten atılan durumundalar. Kurumsal ırkçılık, neo-faşizm, savaş çığırtkanlığı, militarizm Almanya’da yeniden tehlikeli boyutlar kazanmaktadır. İşte bu nedenlerden ötürü; hangi ulusal, etnik, inançsal kökenden olursak olalım, hangi siyasal görüşe sahip olursak olalım, kadın ve erkek, yerli ve göçmen bütün işçiler-emekçiler olarak sınıf temelinde birleşmeli ve omuz omuza vermeliyiz. Merkel hükümetinin boyutlandırdığı sosyal ve siyasal yıkım politikalarını meydanlarda teşhir etmeliyiz. Alman emperyalizminin dış politikada işgalleri ve bölgesel savaşları destekleyen militarizmine karşı çıkmalıyız. Ve 1 Mayıs’ta hep bir ağızdan haykırmalıyız:
Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları, özgür gelecek için, birleşiniz!