Home , Avrupa , Türkiye Hapishanelerindeki Hak İhlalleri Raporu

Türkiye Hapishanelerindeki Hak İhlalleri Raporu

Bu rapor; Türkiye İnsan Hakları Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği, Barolar Cezaevi Komisyonları ve tutsak yakınları dayanışma dernekleri gibi örgütlenmelerin hazırladıkları raporlara dayanılarak hazırlanmıştır

Krizler yumağı içinde boğulan kapitalist-emperyalist sistem, geniş emekçi yığınlarını yönetmede her gün biraz daha zorlanmaktadır. Aşırı kâr hırsı, ekonomiyi çıkmaza sürükledikçe, yönetebilmek, sömürü düzenlerini devam ettirebilmek için daha çok zulme başvurmaktadırlar. Grev hakkı başta olmak üzere tüm hak arama araçlarını sermaye lehine ortadan kaldıran AKP-MHP iktidarı, ulusal ve uluslararası sermayeye dikensiz gül bahçesi sunma gayretiyle, en azgın faşist yöntemlere başvurmaktadır. En sıradan hak arama mücadeleleri azgın bir polis saldırısıyla bastırılmaya, tüm demokratik haklar bir bir yok edilmeye çalışılmaktadır.

Türk faşist devleti, 20 yılı aşan tek parti iktidarının son yıllarında, bugüne kadar yaşanmış krizlerin en derinlerinden birinin yükünü halkın sırtına yıkmak için en ağır baskı yöntemlerine başvurmaktan çekinmemektedir.  Türkiye, iş kazaları ve kadın katliamlarına devletin teşvik edici politikaları nedeniyle, işçi ve kadın cinayetleri ülkesi olmuş durumda.

Diğer yandan Türk devletinin kuruluşunun ilk gününden bu yana süren baskı ve şiddetinde 15 Temmuz 2016’daki “darbe girişimi” bir dönüm noktası olmuştur. Bunun ardından ilan edilen OHAL uygulamalarının iktidar ve yanlıları dışında etkilemediği bir kesim yoktur. Buna elbette hapishaneler de dahildir. Ve bu dönemden itibaren hapishanelerin doluluk oranı TC tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşmıştır.

Şubat ayının ilk haftası Türkiye, Kürdistan ve Suriye’de yaşanan deprem sırasında ve sonrasında, Faşist Türk devleti, hapishanelere saldırmak için yeni bir fırsat bulmuştur. Halkın katledilmesine sebep olan politikalarının utancını örtmek, suçlarını gizlemek amacıyla dışarda ve içerde saldırgan tutum almakta gecikmemişlerdir. Nitekim deprem bölgesindeki ailelerinden haber almak ya da canını kurtarmak isteyen tutsaklara, isyan çıkardılar bahanesiyle saldırmış, Hatay Hapishanesinde 3 tutsağı öldürmüş, 12 tutsağı da yaralamıştır.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Raporuna göre (11 Şubat 2023) deprem bölgesindeki hapishanelerde bulunan 17 bin 600 tutsağın bizzat kendisi ve 70 bininin ise aynı zamanda ailesi doğrudan depremden etkilenmiştir.

En ufak bir itirazda bulunanların bile hapishanelere doldurulduğu, ekonomik krizin derinleşmesi, eğitim sisteminin çökmesi vb. nedenlerle sosyal suçların arttığı koşullarda hapishanelerin durumu daha çok öne çıkmaktadır. Hapishaneler, hak arama mücadelesinin önemli bir parçasıdır. Sınıf mücadelesinin en keskin cephesi olarak, saldırıların en ağır yaşandığı yerler hapishanelerdir.

İnsan Hakları Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği, Barolar Cezaevi Komisyonları ve tutsak yakınları dayanışma dernekleri gibi örgütlenmeler, Türkiye hapishanelerinde yaşanan baskı ve şiddeti düzenli olarak raporlamaktadır. Bu raporlara göre hapishanelere yönelik baskı, şiddet ve katletme politikaları, iktidar tarafından çeşitlendirilerek sürdürülmektedir.

1- İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE, Çıplak arama

İşkence ve kötü muamele şampiyonu olan Türkiye ve T. Kürdistanı hapishanelerindeki durum 2015’te ilan edilen OHAL sonrasında giderek daha da kötüleşmiştir. Darbe girişiminde bulunup asker ve generallerin tutuklanmalarından sonra basına servis edilen işkence görüntülerle işkence meşrulaştırılmış ve hapishaneler işkence merkezlerine dönüştürülmüş durumdadır.  2022 ihlal raporuna göre, hapishanelerde kayıtlara geçebilen işkence ve kötü muamele sayısı bin 280’dir. Bu elbette buzdağının sadece görünen yüzüdür.

Tutsaklara hapishanelere girişte ya da sürgün edildikleri yeni hapishanede nakil sonrası onur kırıcı bir biçimde çıplak arama dayatılmaktadır. Çıplak aramaya direnme pek çok disiplin yaptırımı ile cezalandırılmakta ve özellikle iletişim yasakları ile tutsaklar aylarca ailelerine nakil gönderildikleri yerlere ilişkin bilgi dahi veremediği süreçler yaşanmaktadır. Çıplak aramaya-tacize direnme aynı zamanda fiziki şiddet ile sonuçlanmakta ve tutsaklar süngerli odalara alınarak rapor alınmaları geciktirilmektedir.

Hapishanelerde tutsakların hücrelerine yerleştirilen kameralarla tutsakların mahremiyetine ve onuruna bir saldırı olarak gündeme gelmektedir. Hapishane koridorlarında da kamera bulunmasına ve kimi zaman bu kameralara yansıyan işkence ve darp görüntüleri basına sızmasına karşı, hapishane yönetimlerine ve personeline karşı tam bir cezasızlık durumu yaşanmaktadır.

Koğuşlarda yapılan aramaların baskın şeklinde gerçekleştirilmesi, eşyaların dağıtılması, tutsakların mektup, günlük vb. materyallerine el konması, kimi zaman aramalarda köpeklerin kullanılarak tutsakların korkutuluyor olması raporlanan hususlar arasındadır. Aramalar sırasında hapishane personelinin tutsaklara karşı tahrik edici yaklaşımı da yoğun şikayetler arasındadır. Aramalar sırasında tutsaklara askeri düzen dayatılmakta ve bu şekilde hareket etmeyenler de yine disiplin cezaları ve fiziksel şiddet ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Diğer bir sorun ise infaz koruma memurlarının, müdürlerin tutsaklara dönük küfür, hakaret, kötü muameleyle ortamı sürekli germeleridir. Tutsaklara düşmanca davranış, hapishanelerde keyfiyet had safhaya varmıştır.

2- SAĞLIK HAKKI, HASTA TUTSAKLAR

Hapishanelerde her geçen gün artan hak ihlallerinden en olumsuz şekilde etkilenenler ise yine hasta tutsaklardır. Tedavi süreçlerine ilişkin OHAL öncesinde de var olan hak ihlalleri devam etmekte, raporlarda yer verildiği üzere, tutsakların tedavileri hastaneye götürecek araç ve personel olmadığı gerekçesiyle çok fazla aksatılmaktadır.

Hasta tutsakların tedavilerinde gerçek anlamda sıkıntılar yaşanmakta, devlet adeta hasta tutsakları ölüme mahkum etmektedir. Rutin, belli zaman aralıkları ile kontrole götürülmeleri gereken hastalar götürülmemekte, değişik gerekçeler ileri sürülmektedir. Hastaneye gidiş gelişlerde çıplak arama, ağız içi araması gibi uygulamalar yapılmaktadır. Zaten hasta olan kişilerin sağlıksız bir yapısı olan ring araçları ile götürülmeleri enfeksiyon hastalıklarına yakalanmalarına da neden olmaktadır. Engelli, yaşlı ve ağır hasta tutsakların tekli hücrelerde tutulması neyi anlatmaktadır? Adli Tıp Kurumunun verdiği kararların yanlılığı ve bilimsellikten uzak yorumları ile güvenirliği yok edilmiştir.

Başta Adli Tıp Kurumu olmak üzere, devletin yaşam hakkı ve işkence yasağıyla ilgili bu konuda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini adli makamlara yapılan ısrarlı başvurulardan sonuç alınamadığını yıllardır çok acı bir şekilde görmeye devam ediyoruz. Tutsakların, özellikle de ağır hasta tutsakların sağlığının risk altında olması demek yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilmesi demektir. Hukuki teamüller gereği tutsakları tedavi eden doktorların da sorumlulukları vardır. Ayrımcılık yapmaksızın, tüm hastalara eşit koşullarda ve etik ilkelere uygun olarak tedavi koşulları sağlanmalıdır. Tutsakların rutin sağlık kontrollerine ve revire getirilmesi götürülmesi esnasında kelepçeleri çıkarılmamakta ve hekim önünde kelepçeli bir şekilde tedavi edilmeye zorlanmaktadır. Hekimlere bu hususun iletilmesi halinde büyük bir çoğunlukla hekimler güvenliklerini bahane ederek kelepçeli tedavi uygulamasında pay sahibi olmaktadır. Ayrıca revire çıkma, muayene olma, hastaneye götürülme gibi konularda ciddi sıkıntılar mevcuttur ve tutsakların sağlıkları bu nedenlerle tehdit altındadır. “Terör suçlusu” kimlik kartı dayatması da hasta tutsakların tedavisi yönünde engellerden birini oluşturmaktadır. Bu kartı almayı ve kullanmayı reddeden politik tutsaklar hastane ya da revire dahi çıkarılmamaktadır.

Tutsakların yeterli, düzenli ve sağlıklı gıdalara erişme hakkı ve bunu temin etme yükümlülüğü mevzuatlarda düzenlenmiş olup devletin sorumluluğunda olan tutsakların bu temel ihtiyaçları ve başta yaşam hakkı ile sağlık hakkını tehdit altına alan bu keyfi uygulamalar derhal sonlandırılmalı, özellikle hapishane koşulları gözetilerek hasta tutsakların diyetlerine uygun olacak şekilde, tüm tutsakların bağışıklık sistemi arttırıcı, yeterli ve sağlıklı besinlerin tutsaklara ulaştırılması sağlanmalıdır, yeterli ve sağlıklı besin ihtiyacının karşılanmaması insanlık onuruna aykırı kötü muamele olarak değerlendirilir.

Türkiye hapishanelerindeki duruma ilişkin, her yıl rapor hazırlayan İnsan Hakları Derneği, 2022 yılına ilişkin hazırladığı rapora göre, hapishanelerde en az 78 tutsak yaşamını yitirmiştir ve bunların 35’i tedavi hakkı engellenerek katledilen hasta tutsaklardır.  Bugün hala hapishanelerde 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak bulunmaktadır.

Ayrıca Türkiye ve T. Kürdistanı hapishanelerinde bulunan tutsaklardan 5 bin 513’ü 65 yaş ve üstündedir. Bir kısmının bakıma muhtaç olması ve çok uzun yıllardır hapishanede bulunuyor olmaları hiçbir şekilde insan hakları ile ilgili bir durum değildir.

3- HAPİSHANE KOŞULLARI, ZORLA SEVK-SÜRGÜN, TECRİT

Ocak 2023 itibariyle Türkiye ve T. Kürdistanı hapishanelerinde toplam 341 bin 497 kişi bulunmaktadır. Bu tutsakların 325 bin 9’u erkek, 13 bin 977’si kadın, 2 bin 511’i ise çocuktur. Toplam hapishane sayısı 399, toplam kapasite ise 289 bin 974 kişi. 2006-2022 yılları arasında AKP iktidarı 269 yeni hapishane açmış ve milyon dolarlar harcarken yine de tutsak sayısına yetişememekte, zaten insanlık dışı olan hapishane koşulları bu orantısızlık nedeniyle daha da ağırlaşmaktadır.

Hapishane doluluk oranlarının tutsaklar için kişisel alanın kısıtlı olmasına, oturacak sandalye ve yer olmaması nedeniyle tutsakların gün içinde ayakta beklemeleri, yeterli yatak olmaması nedeniyle yetersiz uyuma düzenleri, mutfak yahut tuvalet kapısı önünde yatmak zorunda kalma, yetersiz havalandırma ve duş almaya yönelik kısıtlamalar beraberinde hijyen koşullarının oluşmaması sebebi ile yaşanan sağlık sorunları ve hücre dışında ortak alanda veya havalandırmada geçirilen zaman kısıtlamaları bir kısım hapishanede tutsak sayısından oldukça az olacak şekilde yemek verilmesi de eklenince tutsaklar için hapishane koşullarının insanlık dışı ve onur kırıcı bir noktaya ulaşmıştır.

Tutsakların aşırı kalabalık gerekçesiyle istekleri dışında başka hapishanelere sevk edilmeleri ve tutsakların sevk sırasında psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmaları raporlanan ihlallerden biridir. Özellikle politik tutsaklara yönelik nakil işlemi sürgün uygulamalarına dönüşmüş durumdadır. 1 ay içerisinde üç ayrı hapishaneye nakil edilen tutsaklar raporlanmıştır. Geceleri baskın şeklinde yapılan nakil işlemleri sırasında tutsakların eşyalarının alınmasına izin verilmemekte havasız ring araçlarıyla uzun süreler yolculuklar yapılmaktadır. Tutsakların avukatlarına ve ailelerine haber verilmeden yapılan sürgünler, maddi durumu iyi olmayan ve görüşlere gelemeyen aileler için durumu daha da zorlaştırdığı gibi, avukat ve aile görüşünü engellemek bakımından ihlal anlamına gelmektedir. Mahkemeleri devam eden tutsakların yargılandığı yerlerden çok uzaklara yapılan nakiller ve kadın tutsakların erkek hapishanelerine yapılan nakilleri raporlanmış durumdadır.

  • Son zamanların en büyük sürgün vakası olarak, Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishane, depremlerin ardından yapılan incelemelerde “fiziki şartlarının uygun olmadığı” gerekçesiyle yaklaşık 300 tutsağın başka yerlere sevk edilmesiyle boşaltılmış bulunuyor.
  • Tutsakların aşırı kalabalık ve yetersiz personel gerekçeleriyle sosyal kültürel hakları ellerinden alınarak haftalık 10 saat görüşme hakları ihlal edilmektedir. Aile ziyaretleri bakımından sınırlandırma getirilmiş arkadaş görüş hakkı ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. Telefonla görüşme hakkına da kısıtlama getiren hapishane yönetimleri aynı zamanda tekmil dayatması ile bu hakkı kullanılamaz hale getirmektedirler.

Hapishanelerdeki doluluk oranına dair yukarıdaki gerçekliğe karşın, iktidar tecrit sisteminden de vazgeçmemiştir. Başta İmralı Hapishanesi’nde uzun zamandır sürdürülen ağır tecrit ve izolasyon olmak üzere tüm hapishanelerde de tecrit, çeşitli biçimlerde uygulanmaya devam etmekte, pek çok hapishanede tecrit bir cezalandırma yöntemi olarak varlığını sürdürmektedir. İmralı Hapishanesinde tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit bu politikanın en ağır ve bariz örneğidir. Abdullah Öcalan’la son iki yıldır avukat ya da aile bireyleri, hiç kimse görüşememektedir. En son yaşayıp yaşamadığıyla ilgili kamuoyunda ortaya çıkan tepki sonucu Öcalan 25 Mart 2021’de kardeşiyle telefon görüşmesi yaptırılmış, bu görüşme de yarıda kesilmişti.

4- DİSİPLİN CEZALARI, İNFAZ YAKMALAR

Hapishanelerde hukuksuz uygulamalar karşı çıkan tutsaklar disiplin cezaları ile çok yoğun şekilde karşılaşılmaktadır. İletişimden ya da ziyaretçiden men yasakları çok uzun zamana yayılmakta, bir disiplin cezası biter bitmez diğeri uygulanmaya başlamakta, bu şekilde kimi zaman tutsaklar yıllarca dışarıdan tamamen yalıtık bir şekilde kalmaktadır.

Disiplin cezası almak için hukuksuzluğa karşı çıkmak da gerekmemekte, örneğin türkü söylediği, hücre değişikliği talep ettiği ve bu konuyla ilgili hapishane idaresine dilekçeler vererek ısrarcı davrandığı gibi çeşitli bahanelerle de disiplin cezaları verilmektedir.

Tutsakların disiplin cezalarına ilişkin itiraz mercii olan infaz hakimlikleri ise kararların neredeyse tamamını idare lehine oluşturmaktadır. Politik tutsakların hapis hayatı boyunca 3 kere hücre cezası alması halinde infazı yakılıyor, cezanın tamamı ve arttı iyi hali olmadığı için hapiste aldığı disiplin cezaları da yatırılarak tahliye süreci uzatılıyor. Bu tutum birçok hapishanede yaygın bir insan hakkı ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle koşullu salıverilme tarihi yaklaşmış tutsakların infazı yakılmaktadır.

Disiplin cezası olmaması halinde de tahliyesi gelen gelmiş tutsaklar, “iyi halli olmadıkları”, “toplum güvenliği için tehlike oluşturuyor” veya “toplumla bütünleşmeye hazır değil” vb. gerekçelerle hapishane idari gözlem kurulu kararıyla bu haklarından yoksun bırakılmaktadır.

01.01.2021 tarihinde yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile birlikte denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi tutsak lehine olan uygulamalarda iyi halin belirlenmesi için bir takım yeni kriterler getirilmiştir. Bu yönetmelikle birlikte hapishane idaresinin keyfi tutum ve davranışlarını önlemek tutsakların koşullu salıverilme haklarından yararlandırılmamasının önüne geçmek yerine aksine bu duruma yasal zemin hazırlamıştır. Bunun sonucu olarak birçok tutsağın infazı yakılmış/ geciktirilmiştir. Denetimli serbestlik hakları da çoğunlukla kullandırılmamaktadır. Öyle ki bu kurula çıkan tutsaklara alakası olmayan sorular sorulduğu, pişmanlık dayatıldığı bilgisine erişilmiştir. Bazı kurullarda alakası olmayan kişilerin (örneğin tesisatçı) tutsakları daha iyi tanıdıkları gerekçesi ile yer aldığı tespit edilmiştir. Hapishane savcısının tutsağın bırakılması yönündeki tavrına rağmen idareler bunu yok sayabilmektedir.

5- KİTAP VE MEKTUPLARA EL KONULMASI, MUHALİF YAYINLARIN YASAKLANMASI

Hapishanelerde keyfi olarak uygulanan muhalif yayınların (bir mahkeme kararıyla yasaklı olmamasına rağmen) tutsaklara verilmemesi oldukça yaygın ve sürekli bir durumdur. Bu yöntem, OHAL uygulamalarıyla genişletilmiş bazı hapishanelerde ana akım muhalif yayınların dahi yasaklı yayın listesine alındığı  görülmüştür.

Hakkında darbe girişimine yönelik soruşturma başlatılmamış ya da OHAL KHK’leri ile kapatma, toplatma ya da el koyma kararı olmayan gazete ve dergilerin hapishanelerde yasaklanması, muhalif basına ve basın özgürlüğüne ayrımcı ve keyfi bir karar ile yeni bir saldırı anlamı taşımanın yanı sıra hapishanedeki tutsakların bilgiye erişim hakkına da bir müdahaledir.

Hazırlanan raporlara bakıldığında muhalif basının okunup izlenmesinin engellenmesinin yanı sıra tutsakların odalarında yapılan aramalarda kitap ve mektuplarına el koyulmaktadır.  Nakiller sırasında tutsakların kitaplarını yanlarına almasına izin verilmemekte, dışarıdan gönderilen kitaplar kabul edilmemekte ve yasadışı olarak kitap sınırlaması uygulaması yapılmaktadır.

Burada ayrıca belirtilmesi gereken bir diğer nokta da tutsakların hapishanedeki hak ihlallerine ilişkin mektuplarına hapishane yönetimi tarafından el konulmasıdır. Mektup, faks gibi iletişim araçlarının engellenmesi, muhatabına geç ulaştırılması da yaşanan bir diğer hak ihlali durumundadır. Disiplin cezası uygulamalarıyla tutsakların iletişim yasakları aylar boyunca sürmekte bu yasaklar kalktığında dahi mektuplarının ve dilekçelerinin hakkın özüne aykırılık teşkil edecek şekilde muhataplarına geç ulaştırıldığı, kaybedildiği gözlemlenmektedir. Özellikle çeşitli yerel ve uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarına gönderilmek istenen hapishane şartlarına ilişkin tutsakların şikâyet içerir mektup ve yazılara el konulabilmekte, kaybedilmektedir. Burada amaçlanan, tutsakların kendileri için girişimde bulunabilecek yerel veya uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerinin kesilmesidir. Özellikle tutsaklar tarafından yakınlarına, avukatlarına ya da insan hakları örgütlerine hitaben yazılan ve hapishanedeki uygulamaları eleştiren yazılar hapishane personelinin hedef gösterilmesi, hapishaneye dair yalan beyanda bulunma gibi gerekçelerle ilgililere ulaştırılmamaktadır.

Kürtçe ise hapishanelerde hala yasaklı ya da “bilinmeyen” dil statüsündedir. Kürtçe yazılan mektuplar “anlaşılmayan dil denilerek” verilmemekte ve gönderilmemektedir. Kimi zaman ise Kürtçe mektuplar için “tercüman” parası istenmektedir. Yine Kürtçe yazılan kitaplar tutsaklara verilmemektedir.

Sonuç:

Türk devletinin tutuklulara yönelik hak ihlallerine karşı Avrupa’da kamuoyu oluşturmak ve tutsakların taleplerini sahiplenmek önemlidir. Bu raporla durumun önemine dikkat çekerek, dayanışmayı geliştirmeyi amaçladık. Rapor okuyan her kesi tutsakların sorunlarına sahip çıkmaları için, enternasyonal dayanışmayı yükseltemeye çağırıyoruz.

10 Mart 2023

UPOTUDAK- Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi