ATİF | 21-05-2014 | Dünyada, azgın diktatörler kategorisine ismini yazdırma çabasında hayli yol kateden faşist R.T. Erdoğan’ın Almanya topraklarına adım atması uluslar arası insan hakları beyannamesine ters, evrensel hukuka aykırıdır. Aksine suça teşvik eden ispatlanmış tavırlarından, katliamcı pratiklerinden dolayı Almanya’ya yapacağı ziyaretin hiç bir meşruluğu yoktur. Aksine tutuklanıp LAHEY’de yargılanması gereken bu diktatörün buraya yapacağı ziyaretin iznini vermek buradaki resmi makamların ve bu işin muhataplarının da suça ortak olma gibi bir gerçeklikle karşı karşıya olduklarını da bilmeleri gerekir. Hukuk dilinde ”suça ortak olma, yardım yataklık” diye tabir edilen noktaya tekabül etmektedir. Gezi katliamlarında “emri ben verdim“ diyerek, Roboski katliamındaki sorumluluğunun üstünü örtmek isteyerek, Suriye’deki Alevi ve Ermeni köylerine katliam düzenleyen El-Nusra çetelerine verdiği destekle suçlarının ispatı ortadayken, böyle tescilli bir faşistin Almanya’nın çok kültürlü şehri Köln’de elini kolunu sallayarak dolaşmasına müsaade edilmemeli, izin verilmemelidir. Devrimciler, demokratlar, Aleviler, Kürtler, farklı inanç ve etnik kökenlerden ilerici insanlar olarak, en temel demokratik haklarımızı kullanarak, bu faşist diktatöre Köln şehrini dar etmeliyiz. Daha geçen yıl ona hem Berlin şehrini dar etmiş hem de Bochum’a sokmamıştık. O zaman kendi şahsına münasip olan katilliğini ve de hırsızlığını suratına haykırarak “katil Erdoğan, hırsız Erdoğan Köln’den defol” diye sloganlarımızı haykırmalıyız. Aynı zamanda, bu katile bu olanağı sağlayan Alman siyasetçilerinin iki yüzlü politikalarını da teşhir ve mahkum etmelim.
Aydınlar, demokratlar, insan hakları savunucuları;
Özellikle Gezi eylemleri sürecinden sonra bir hayli çizilen ‘karizması’nı Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sürecinde Köln’e gelerek yeniden cilalamak isteyen katil Erdoğan’a kitlesel bir haykırışla defol diyelim. Sonunun yaklaştığını hissettiği için olsa gerek diğer tüm diktatörlerin de yaptığı gibi, söylemlerini daha da sertleştirerek ve saldırganlık dozajını daha da artırarak ayakta kalabilmenin yolunu aramaktadır. Ama nafile, her diktatörün sonu nasıl olduysa onun sonu da aynı olacaktır. Ne diyelim “seninde fıtratında bu varmış!”.
Yine Aralık ayında kendi iç hesaplaşmaları sonrasında açığa çıkardıkları tüm pislikler orta yerde durmaktadır. Pis kokular ortalığa yayılarak zaten ağır olan havayı daha da ağırlaştırmıştır. Hem yaptığı telefon konuşmaları olsun, hem de rantiyeci
soygunların medyaya yansıyan belgeleri, bütün kirlenmiş iktidar ilişkilerinin hangi noktaya vardığına dair aşina ve aleni kanıtlardır. Bu kadar pişkin şekilde ve adeta ”yavuz hırsız” edasıyla, tüm görüntülerin montaj olduğunu, kendini eleştirenlerin ellerinde hiç bir belge bulunmadığını ve ispatı olmadığını iddia eden bu şahsiyete söylenecek en uygun sözün “hırsızın arı, hırsızlığın belgesinin olmayacağıdır”. Tüm gerçeklere rağmen, toplumun bir kesimini manipüle etmeyi başararak, son seçimlerde gösterdiği ‘başarı grafiği’ sayesinde biraz nefes almış görülse de; hala gezi ruhunun karizması üzerindeki yıpratıcı etkisini gizleyememektedir. Kendini köşke atarak güvenceye alma hesapları boşuna değildir. Daha geçen bir kaç gün önce Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyaretinde yaptığı ‚eleştiriler‘ karşısında girmiş olduğu şaşkın polemiklere ve de Almanya Başbakanı Angela Merkel’in randevu vermemesine rağmen Almanya’ya gelmek istemesi pişkinliğin de ötesinde bir durumdur. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olabilmek için Almanya’daki Türkiyeli göçmen emekçilerin oylarına ihtiyacı olduğunu bilmektedir. O zaman bu oyunu bozmak Türkiyeli göçmen emekçilerin boyun borcudur.
Göçmen emekçiler;
Soma’da yaşanan madenci katliamında bu insanın, bu iktidarın ve de kendi yandaş burjuvaların paylarının olduğunu, bunların birincil derecede suçlu olduklarını ve hesap soracağımızı onlara hatırlatalım. Kendi seçmeni olan işçilerin güvenliksiz çalışma koşullarında hunharca katledilmesine ‚madencini kaderi‘ diye göz yuman bir Başbakana verilecek her politik destek işçi onuruna ihanet etmektir. Bunun vebalini kim taşıyabilir? Soma madeninde katledilen işçilerin aileleri, eşleri ve çocuklarının çığlıklarına kulaklarını kim kapatabilir?
Siz kadın emekçiler;
Neredeyse ortalama her gün iki kadın katliamının yaşanır olduğu bir ülkede bunlar bir tesadüf değildir. Bir egemenlik zihniyetinin sonucudur ve bu zihniyetin temsilcilerine hiç bir yerde müsaade etmemelimiyiz. O zaman hep birlikte; Alevisi ve Sunnisiyle, Türkü ve Kürdüyle, kadınıyla-erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle Köln’e akalım ve meydanları dolduralım!
Katil, hırsız, faşist diktatör Erdoğan Köln’den defol!..
Soma kaza değil katliamdır, sorumlusu faşist TC’dir
ATIF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu)