Home , TÜRKİYE ,  Tek Tip Elbise Üzerine 12 Eylül Dönemi Anlatımları

 Tek Tip Elbise Üzerine 12 Eylül Dönemi Anlatımları

Sinan Kukul

16 Ocak günü 1984 mahkemeye giden tutsaklara, elleri kelepçelendikten sonra askerler zorla tek tip elbise giydirmeye çalıştılar. Elleri arkadan kelepçeli olduğu halde, birbirlerinin üzerindeki tek tip elbiseyi, mahkemeye götürülmek için tutuldukları A-blok havalandırmasında yırtan siyasi tutsaklar, aynı zamanda tek tip elbise giymeyeceklerine dair sloganlar attılar. Hapishane idaresi mahkeme öncesi havalandırmada elbiselerin yırtılmasına ve slogan atılmasına tavırsız kalmadı ve havalandırmaya giren askerler, elleri arkadan kelepçeli tutsakları tekme-tokat dövdü. Arabalara doldurularak mahkemeye götürülen DS (Devrimci Sol) davası tutuklularından üçü, çok sıkı kelepçeler yüzünden bayıldılar. Tıbbi bir müdahale yapılmadı. Uzun süre kelepçeleri bile gevşetilmedi. Elbiselerini yırttıkları için duruşmaya alınmadılar. Mahkeme kapısından döndürüldüler, gerisin geri hapishaneye gönderildiler.

Sloganlarla hapishaneye dönen sekiz DS davası tutuklusu, zorla giydirilen tek tip elbiseyi yırttıkları için üzerlerinde don-atletten başka bir şey olmadığı halde yağmur altında, kelepçeli olarak saatlerce havalandırmada bekletildiler. Ama işkenceciler, işkenceye doymuyordu. Bu süre içinde bu tutuklulara iki kez kıç-baldır falakası atıldı. Su ve çamur içinde inleyen tutsaklara hiçbir tıbbi müdahale yapılmadı… Erinden doktoruna kadar hapishanedeki tüm görevliler bu manzarayı pencerelere doluşarak sadist bir zevkle izlediler. Daha sonra içeri alınan tutsaklar, bu kez çamaşırhanede ayak falakasından geçirildiler. Kafaları, suratları patlatılıp yaralanarak zorla tıraş edildiler. Sonra da hallerine bakılmadan, üzerlerinde don ve atletten başka birşey olmamasına rağmen çırılçıplak soyularak arandılar.

Sonraki günler işkence, yemek ve su gibi Metris yaşamının bir parçası oldu. Tutsaklar bu işkencenin izlerini aylarca üzerlerinde taşıdılar. Kelepçe izleri sanki ömür boyu taşınacak biçimde bileklere nakşedilmişti; kaybolmadı, birer Metris hatırası olarak bileklerde kaldı, işkenceyi bileklerinde canlı olarak belgeledi. (Sinan Kukul, Bir Direniş Odağı Metris (2. Baskı), Yar Yayınları 1998, syf 271-272)

Ertuğrul Mavioğlu

Metris idaresi, 14 Ocak 1984’te tek tip elbise için iki gün süren operasyon düzenleyerek pantolon, ceket, boğazlı kazak, palto, mont, ayakkabı gibi eşyalarımızı toplayıp yasakladı. Üç yıl boyunca çarşaf ve nevresimlerden diktiğimiz pijamaları giymek zorunda kaldık. Operasyonla aldıkları eşyalarımızın bir kısmı depoda çürüdü, bir kısmı da çalındı.

Mahkemelere gidişlerde tek tip operasyonuyla birlikte başlatılan keyfi uygulama sürüyordu. Her sabah erkenden koğuşlardan alınıp tekme tokat yerlerde sürükleyerek çırılçıplak soyuyorlardı. Sonra tek tip elbise giymediğimizden don-atlet ve terlikle havalandırmaya atıyorlardı. Üç saat soğukta, karda, yağmurda bekletiliyorduk. Kollar arkada bilek kemiğimize oturan kelepçe adeta canınıza okurdu. Bilerek sıkarlardı. Ardından hapishanenin ring arabasına balık istifi doldurulup mahkemeye götürülürdük. Havasızlıktan bayılacak noktaya gelirdik, baygınlık geçirenlerimizi olurdu. Mahkeme salonuna da don-atlet olduğumuz için alınmayıp geri gönderileceğimizi bildikleri halde, bu işkenceleri sürdürürlerdi. Gün boyu devam eden uygulamanın aynısı akşam dönüşte de tekrarlanırdı. (70)

Ertuğrul Mavioğlu, Asılmayıp Beslenenler: Bir 12 Eylül Hesaplaşması, İthaki Yayınları 2006, syf 68-70)

Engin Erkiner

Daha önce buraya gelmiş olan arkadaşlardan biliyorduk. Önceden alınmış karar doğrultusunda, hiç kimse soyunmayacak, Tek Tip Elbise giymeyecek ve saçlarının asker traşı edilmesine razı olmayacaktı.

Soyunmamı isteyen Jandarma komandolarına, soyunmayacağımı söyledim. Biliyordum. Soyunmak istemeyenlerin arka tarafına geçen bir askerin vurduğu tekme ile sendeleyen tutuklunun üzerine çullanan askerler, tutukluyu havaya kaldırarak zorla soyuyor ve Tek Tip Elbise giydirdikten sonra ellerini kelepçeleyerek Aynı şekilde zorla saç traşı yapıyor ve fotoğraf çekip döverek hücresine götürüp ellerini çözerek içeriye atıp kapıyı kapatıyorlardı. Bütün bu işlemler sırasında sürekli joplanıldığını söylemeye gerek yok sanırım. Çırılçıplak soyulduktan sonra, çarmıha gerili biçimde yüzükoyun havada tutularak joplanan tutukluya parmak atmak, tükürmek ve hakaret etmek işin bir başka yanı…

Soyunmayacağımı söylediğim askerlerin üzerime saldırmasına, başlarındaki subay engel oldu.. Alnımdaki şişten dolayı vurmamalarını ve sadece ellerimi tutarak (kıvırarak ) üstümdekileri soyup saçlarımın kesilmesini söyledi. Zaten direnecek takatim kalmamıştı, gözlerim kararıyor, başım dönüyordu. Ayakta zor duruyordum. İtina ile ellerimi arkadan tutarak çırılçıplak ettiler ve zorla Tek Tip Elbise giydirerek ellerimi kelepçeleyip saç traşı ve fotoğraf çekerek hücreme getirip bıraktılar.  Tek Tip Elbise giydirirlerken ‘’bak ne güzel de yakıştı beymen, beymen’’ diye de dalga geçiyorlardı.

5 ya da 6 metre karelik tek kişilik hücrelere giren herkes, ilk önce üzerindeki Tek Tip Elbise’yi çıkartıp yırtıyor, ya paspas olarak kullanıyor veya pencereden havalandırmaya atarak don ve atletle kalıyordu.

Aynı şeyi yaptım. Hücreye girer girmez ilk işim elbiseyi çıkartmak oldu. (bianet.org)