Home , Köşe Yazıları , Tayyip’le başlamayan dertler, Tayyip’le aşılan sorunlar, Tayyip’in hesabına yazılacak faturalar!- Marco Karakaya

Tayyip’le başlamayan dertler, Tayyip’le aşılan sorunlar, Tayyip’in hesabına yazılacak faturalar!- Marco Karakaya

mgk

MARCO KARAKAYA- Egemen sınıfların tarih anlayışı idealisttir. Sorunların nedenlerini ve sonuçlarını, özneleri ve nesneleri, tarihsel sürecin belirleyenlerini her zaman ters yüz eden bir idealizmdir bu. Genel olarak sorunların esas kaynağını bu idealist bakış açısı siyaseti de kullanarak karartır, geniş kitlelerin kafasını karıştırır. Gerici egemen sınıflara göre tarihi bireyler yapar. Yani tarihsel şahsiyetlerin ürünüdür toplumsal gelişmelerde, siyasal gelişmelerde. Kitleleri tarihsel şahsiyetler belirler. Kitleler sadece bir dolgu malzemesidir, aktör değildir tarih karşısında.

Bu siyasal kültüre de, tarih yazımına da yalın kat yansır. Tarihsel şahsiyetler belli ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal gelişmenin ürünü değil, bizzat bunları belirlemek için tarih sahnesine çıkmış kişilerdir. Yani tarihsel şahsiyetler sembol değil, sonuç değil bizzat nedenin kendisidir. Bu sebepten bir dizi ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişme tarihsel kişilere mal edilerek onların öznel istek ve arzuları, zaaflı ve güçlü yanları, dinamik ve statik özellikleri ile açıklanmaya çalışılır. O alana hapsedilir. Ekonomik ve toplumsal ihtiyaçların, üretim ilişkilerinin ve üretici güçlerin gelişim ve ilerlemesi bu şahsiyetler etrafında ki bir ayrıntı olarak görme eğilimi vardır. Sorunu üretim ilişkileri, toplumsal ihtiyaçlar ve gelişim, siyasal sorunlar ve zorunluluklar bağlamından her zaman kopararak ele alır.

Kapitalist Fransa’nın İmparatorluk hevesi Napolyon’un kişisel hırsına, Osmanlı’nın çöküşü beceriksiz Padişahlara, İngiltere’nin kapitalist gelişimi ve demokrasisi Kralın mutedil kişiliğine, Roma’nın sorunları Sezar’ın psikopat şüpheciliğine, Emperyalist paylaşım savaşları bir sırp milliyetçisinin Avusturya-Macaristan prensini öldürmesine ve Hitlerin çocukluktan gelen opsesif kişiliğine, Türkiye devletinin kuruluşu “büyük lider” Mustafa Kemal’in özel yeteneklerine indirgenir. Öz olarak çözüm üretende, sorun yaratanda tarihsel kişilikler ya da belli bir gruplar olarak sunulur önümüze idealizmde. Bu tarihin seyrini anlamakta zorluk çıkardığı gibi toplumsal sorunların nedenlerini ve sınıfsal karakterini de manüple eder.

Erdoğan’ın Çıkarları Ve Omuzlarına Yüklediği Sorumluluk!

İçinde geçtiğimiz süreçte yine siyasal yaşamda böyle büyük bir manüplasyona maruz kalıyoruz. Artık kendisi bir siyasal fenomen olan Tayyip Erdoğan özgülünde bu sorun, doruk noktasına çıkmıştır. Egemen sistemin tüm günahları ve “sevapları” bu şahsiyetin defterine yazılmaktadır. Tüm siyasal ve toplumsal gelişmeler onun eğilimleri, tutumu ve yaklaşımına bağlı olarak izah edilmeye çalışılmaktadır. Bu bir rüzgar gibidir. Bundan etkilenmeyen onun ekseninden sorunları çözümlemeyen kesim kalmamıştır. Devletin bir sınıfın temsilcisi ve egemenlik aracı olması tahliline sıkı sıkıya sarılan kesimlerde dahi sorunları onun tutumuyla açıklamaya çalışan eğilimler, ya da buna yol veren yaklaşımlar söz konusudur.

Kuşkusuz tarihsel şahsiyetlerin kişilik yapısı, kendine özgü yöntemleri, hırsları özellikle siyasal yönelimi etkiler. Ona biçim vermede bir etkendir. Ama toplumsal ve siyasal sorunlar tarihsel kişiliklerle şekillenmeyecek kadar güçlü bir sistematiğe sahiptir. Ekonomik ve toplumsal yaşamın egemeni olan sınıfın olanakları ve gücü çıkarları elvermediği oranda tarihsel şahsiyetlerin hareketini kısıtlama hatta onu berhava etmeye kudretlidir. Ancak aynı gerici egemen sınıflar kendi sisteminden kaynaklı oluşmuş her sorunu belli dönemlerde belli tarihsel şahsiyetlere odaklayarak ona mal etmekten geri durmaya bilir. Bu bir nevi sisteminin emniyet sübabıdır. Fayda getirdiği oranda onu kutsallaştırır, zarar verdiği oranda sorunun kaynağı olarak onu gösterip sistemini onun üzeriden temize çıkarır. Yani her açıdan ideolojik bir aygıt, siyasal bir manüplasyon, sorunların kaynağının üstüne örtülmüş bir örtü gibi görür. Hem temsilcisidir tarihsel şahsiyet, hem de sorunların nedenlerini örten kullanışlı bir araç.

Tayyip Erdoğan uzun süredir faşist diktatörlüğün ekonomik, siyasi, ideolojik tüm uygulamaların ana kaynağı olarak geniş kitlelere sunulmaktadır. Bu bir yanıyla yani sembolik açıdan gerçektir. Algısal bilginin ilk görüntüsüdür. Ve hakikidir. Ama diğer yanıyla tam bir aldatmaca ve hiledir. Hiçbir sorunun ana kaynağı bu tarihsel şahsiyet değildir. Oluşmuş sorunların aldığı karaktere, yaşadığı tıkanıklıklara karşı egemen sınıfın devletinin asgari düzeyde çıkarlarına uygun belirlediği politikanın belirleme gücüne de sahip ama esasta kendine özgü tarzıyla icrasına soyunmuş ve sivrilmekten geri durmayan siyasal bir önderdir. Önderler belli tesadüflerle tarihsel zorunlulukla, belli zaman ve mekanda özgünleşmiş bir dizi şartların elvermesiyle oluşur. Erdoğan’da bu şartların yarattığı bir kişiliktir. Sürecin politikasını sürüklemede zorunluluk ona sorumluluk yüklemiştir. O bunu kabul etmiştir. Ama gelinen noktada Erdoğan önderliğinde politik sürecin algısı aynı zamanda sorunun gerçek nedenlerinin karartılmasına, siyasal öndere gerçek olandan daha fazla sorumluluk vehmetme durumuna evrilmiştir.

Devlet Aklının Emniyet Sübabı Olarak Güçlü Ve Kudretli Lider Profili!

Erdoğan’a bu aşırı misyon vehmetme son süreçte daha sistematik ve bir bütün Türk egemen sınıflarının tüm klikleri tarafından uygulanmaktadır. Sistemin siyasal krizine paralel olarak sorunları Erdoğan’da odaklama daha bir yoğunlaşmıştır. Artık her taşın altında onun parmağı, üstlendiği risk ve sorumluluk bulmak mümkündür. Dış politikadan Kürt meselesine, anayasa sorunundan muhalif kesimlere yönelik saldırıya, faiz meselesinden kara para aklanmasına, kadın sorunundan asgari ücrete, eğitimden ihalelerin dağıtımına, polisiye operasyonlardan yargısal meselelere, kitle gösterilerden patlayan bombalardan emperyalistlerle yaşanan gerginliklere kadar en ufağından en büyüğüne tüm meselelerde belirleyici aktör konumuna itilmiş bir algı yaratılmaktadır. Özellikle 7 Haziran ve 1 Kasım sonrası bu odaklanmanın yükselerek devam ettiği görülmektedir.

Bunun iki ana nedeni vardır. Birincisi, siyasal kriz içinde debelenen egemen sistem aynı siyasal krizin daha derinini yaşayan ‘Lidere’ adeta bütün yükü yükleme eğilimindedir. Bu çıkacak siyasal faturanın da aynı liderde kesilme koşullarını çoktan yaratmış ve daha fazla odaklamıştır. Özellikle askerinden polisine, yargısından bürokrasisine kadar uygulanacak politikada Erdoğan’a mal edilen bir hareket tarzı söz konusudur. Ki kendi siyasi grubu da aynı minvalde hareket etmektedir. Son süreçte ise bir dediğinin iki yapılmadığı bir Erdoğan profili söz konusudur. Bu kuşkusuz egemen sınıfların asgari düzeyde ortaklaştığı bir politikanın icrasıdır. Ancak yapılan şey politikanın sahibinin Erdoğan olduğu ve ona biat üzerinden bir şekillenişin yaşandığı görüntüsüdür. Bu olağan dışıdır. Sistem hiçbir zaman bir kişinin iki dudağı arasında olamaz. Bu siyasetin özüne ve temeline terstir. Ancak bu görüntünün yaratılması o sistemin yönetme noktasında yaşayacağı sorunların şimdiden geniş kitleler nezdinde ve yeni koşullar oluştuğunda kendine uygun kanalları açma zeminini yaratma hesabı ile açıklana bilir. Verili politikanın tıkanıklığı krize dönüştüğünde ortaya çıkacak sonuç korkutucu etkiler oluşturmaya müsaittir. Toplumsal gerilimin geldiği nokta, Kürt meselesinde yürütülen faşist saldırganlık, Ortadoğu politikasında ki açmazlar sistemin temellerine yönelecek niteliktedir. Erdoğan odaklı yürüyen süreç bu açıdan esasında devlet aklının sistemini koruma biçimine dönüşmüştür. Bu hem sistemin anda ki ihtiyacına yanıt veren bir durumdur, hemde aynı zamanda sorunların çıkmaza sürüklenmesinde kendisini kurtarma biçimidir. Bu anlamda izlenen politikanın bütünlüğü ve kullanılan aygıtlar güç vehmederken çıkarlarını gerçekleştirmek, ama aynı zamanda gelişmelerin seyrine göre faturayı kendine değil bir gruba ya da kişiye kesme hesabıdır.

İkincisi, egemen sınıfların çıkarları için uygulanan politikaya oluşan toplumsal tepkiyi ve öfkeyi manüple etmektir. Bu oldukça önemlidir. Çünkü oluşan toplumsal öfke ve gerginlik sistem açısından ciddi bir yönetme krizidir. Kürt kalkışması, Gezi gibi toplumsal kalkışmalar ya da sisteme yönelmiş keskin muhalif duruş bu yolla hedef saptırmaktadır. Erdoğan’a odaklanmış bir politik icra kitlelerin odaklanmış öfkesini temele, sorunun gerçek nedenlerine yönelmesini engelleyecek bir aygıttır. Gelinen aşamada bunda ciddi bir başarı sağlandığı söylenebilir. Erdoğan’a biriken öfke her şeyin önüne geçmiştir. En nihayetinde ona odaklanmış öfke devlete yönelen nitelikten azade düşünülemez. Ancak ustaca bir kategorik ayrımında uygulandığı görülmektedir. Erdoğan’ın söylediği devlet mekanizmasının kuralar gereği yapmak zorunda olduğu bir mekanizma olarak kitlelere sunulmaktadır. Devletin ihtiyaçları değil Erdoğan’ın anlayışı ve ihtiyaçları, devletin değil Erdoğan’ın politikası ve uygulamaları olarak pazarlanan bir siyasal atmosfer içindeyiz. Ve bu durum kanıksanmış bir gerçek, geniş kesimler tarafından analizi yapılan bir siyasal durum olarak her kesime sunulmaktadır.

Erdoğan Kazanırken Egemen Sınıflar Kazanır Ama Kaybederken Hesap Kime Kalır, Kalmalı?

Nihayetinde karşımıza iki durumda da çıkan sonuç Erdoğan üzerinden devletin bir bütün temize çekilme hesabıdır. Devletleşen bir Erdoğan gerçeği, aynı zamanda devlet gerçeğini örten bir Erdoğan modelinin yaratılmasını getirmiştir. Bunun Faşist Erdoğan için bir tehlike içerdiği doğrudur. Bu kısmına dair hiçbir mahsur ve sorun yoktur. Ancak aynı şekilde demokratik ve devrimci muhalefet ve geniş kitleler nezdinde de bir tehlike söz konusudur. Bu da sorunun, politikanın özü ve esasını kavrayarak sürece hazırlanma da yaratacağı boşluklardır. Bu boşluklar kafa karışıklığı ile başlayan, devletin politika değiştirdiği nokta da gelişmelerin özünü kavramada ve buna hazırlıklı olmada doğru tutum belirlemeyi engelleyecek, kitlelerin sistem dışına çıkmaya müsait olan koşullarını tersine dönüştürecek siyasal sonuçlara olanak sunma anlamına gelecektir.

Bu bağlamda son dönem Kürtlerle savaştan, akademisyenlerin linç edilmesine, Ankara, Suruç ve Sultan Ahmet katliamına, Ortadoğu politikasına, seçimlerin yenilenmesine ve çeşitli toplumsal kesimlerin üzerindeki baskıya kadar her şey devlet politikasının sonuçları olarak değerlendirilmelidir. Erdoğan’ın bunun icra edilmesindeki iştahı ve kendine özgü pervasızlığı bu politikaları sahiplenme düzeyini gösterir. Erdoğan devletin sadece bir parçasıdır ama her şeyi değildir. Egemen sınıfların bu dönem çıkarlarına hizmet edecek politikanın en güçlü aygıtıdır. Ancak aynı zamanda sorunları ve hamleleri kendi üzerinden şekillendirmesi onun hem ihtiyaç duyduğu olanak ve gücü sağlıyor, hem de onun için zayıf noktaları inşa ediyor. Komünistler meseleyi devletin yönelimi ve politikası ekseninde değerlendirerek kitlelere gerçek hedefi göstermek zorundadır. Erdoğan’ı hedeflemekte bunun bir parçası olmalıdır. Ancak Erdoğan gidecek sorunlar bitecek algısına hizmet edecek yaklaşımlardan ve politik analizlerden uzak durmak zorunludur. Sorunların karakterini sınıfsal özelliğini ve bütünlüğünü kavramakta sıkıntılar yaratacaktır. Bugün Erdoğan hedefli politik mücadele ve savaşım toplumun her kesimine yönelik baskı ve sindirmenin gerçek nedenini, egemen sınıflar için yarar ve devletin geleceği için önemini kavrayışta boşluklar bırakacaktır. Geniş kitlelerin biriken enerjisini devletin derin aklının kontrol ve yönlendirmesine bırakmak olacaktır.