Halk arasında güzel bir söz vardır, „filler tepişir, çimenler ezilir diye“. Benim şu anda okuduğum ve izlediğim başında, emperyalist kapitalist sistem yaşadığı krizin çıkış emelleri her geçen gün dahada boyutlanarak, dar, bölgesel savaşlar yerine, daha geniş bölgesel savaşlara dönüşerek devam edecek. Son Kasım ayında, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve ABD`nin uzun yıllardır yerleştikleri Ortadoğuya ve hepsinin hedefi salafist IŞİD`i göstermeleri bir oyundan ibarettir. IŞİD`e karşı savaşacaklarını söyleyen bu emperyalist devletler IŞİD`i bölgede besleyen, silahlandıran faşist TC, salafist Suudi Arabistan ve Katarı destekleyerek besleyenler IŞİD`e karşı savaş açıktlarını söyleyenler ŞİD ve diğer Salafist güçler olan El Nusra, El Kaide gibi güçlere karşı, savaşan bölgenin demokratik ve özgürlük güçlerine yönelik yürüttükleri savaş bunun somut örneğidir.
TC`nin kürtlere, YPG, YPJ ve diğer demokratik güçlere yönelik saldırılarında bunu açıkça görüyorum. Aralık 2015`de, yani yeni Suudi Arabistan Riyad`da toplanan katil ve Salafist örgütlerin toplantısını Suriye muhalefeti ve demokratik muahlefet olarak göstermeleri, söylediklerinin yalan olduğunun somut ifadesidir. Peki IŞİD`le savaşmak bahane ise, sorun ne özaman? Sorun Ortadoğuya kim hakim olacak. İngiliz başbakanı Cameron, bunu en iyi İngiliz parlementosunda açıkça itiraf etti. Camerona göre, Rusya bölgede yürüttüğü savaşla, bizim çıkarlarımızı tehlikeye sokuyor ve bölgedeki çıkarlarımızı korumak için bir an evvel bölgede olmamız gerekiyor. Amaç Ortadoğu halklarının özgürlüğü ve demokratik bir ortadoğu değil, tam tersine hedefleri Ortadoğu`ya hakim olmak.
1900`lara geri gidip süreci yakaladığımızda, ciddi bir tehlike karşımıza çıkıyor. Bugün bölgeye yerleşen bu devletler aynı zamanda birinci paylaşım savaşını yürüten devletlerdir. 30 Milyon insanın ölümüne mal oldu. İkinci paylaşım savaşını yürütenlerde yine bugün bölgeye yerleşen devletlerdir. Ölen insan sayısı 60 Milyon.
IŞİD`e karşı savaş açtık diyenler, dar bölgesel savaşı, yaygın savaşa dönüştürüp Irak, Suriye, Yemen, Mali, Libya, yani Asya ve Afrika kıtalarını kapsayan bir savaş, bir anlamda, bir üçüncü dünya savaşına yol açacak duruma getirdi.
Bütün bu gelişmelere karşı, dünya demokratik ve sosyalist güçleri zayıf, savaş karşıtı hareketler oldukça cılız. Savaşı durduracak güçler olan halkların demokrasi mücadeleside oldukça geri. Peki bunun karşısında nasyonalizm, yani faşizm ve fundamentalizmin onu açılarak, faşist ve fundamentalistlerin örgütlenmesine bizzat göz yumuluyor. Durum benim izlenimime göre halklar açısından, ciddi tehlike içeriyor. Türk basınından Türkiyeyi izliyorum. Durumun ciddiyeti, Türkiye halkları açısından dahada tehlikeli boyutlara varıyor.
Türk devleti, bütün kürtleri, yani 15 Milyon insanı Terörist ilan etmiş, şehirleri adeta yeniden işgal ederek, günlerce giriş çıkışları yasaklayarak, havadan ve karadan, kürt ulusundan halkımıza bomba yağdırıyor. Diyarbakır`da, 1.5 Milyon nüfuslu mahalleler devlet tarafından abluka altında, sivil ve savunmasız insanlar katletdiliyor. Van, Cizre, Nusaybin ve Mardin hepsi 10 binlerin, 100 binlerin yaşadığı beldeler. Devletin estirdiği terör, „teröre karşı mücadele“ olarak yansıtlıyor.
Demokratik ve sosyalist güçlere yönelik operasyonlarda tutuklanan insan sayısı binlerle ifade ediliyor. IŞİD`e karşı savaşa giden ülkeler TC`nin bu katliamlarını görmezden gelerek destek veriyor. IŞİD gibi katil örgütler, TC`nin militarist güçleri. Süreç gerçekten zor ve tehlikeli. Bu savaş durumunun son bulması veya daha büyük felaketlere yol açmaması demokratik ve sosyalist güçlerin, yani halkların mücadelesine bağlıdır.
Tüm dostlara, arkadaşlara ve yoldaşlara selam.
Musa Demir – 13.12.2015 – Landshut cezaevi