NURCAN BAYSAL- Bodrum’dan Yunanistan’ın Kos adasına gitmek üzere yola çıkan ve içinde 22 göçmeni taşıyan iki botun batması üzerine 11 kişi hayatını kaybetti, 5 kişi halen kayıp. Hayatını kaybedenlerin bir kısmı çocuktu. Ölenlerden 3 yaşındaki Aylan’ın kıyıya vuran minik cansız bedeni hepimizin suratına tokat gibi çarptı!
3 Yaşındaki Aylan Kurdi ve 5 yaşındaki minik abisi Galip Kurdi bu feci kazada ölmeseler, resimleri böylesine evlerimize girmeseydi, muhtemelen birçok kişinin sokakta yüzüne iğrenerek baktığı, gözünü kaçırdığı ya da “dilenci bunlar” diyerek söyleneceği, kızacağı çocuklardı.
Yıllar önce, Suriye’de iç savaşın yeni başladığı aylarda, Kilis’te, bir ahırda yaşayan Suriyeli savcıyı gördüğümde tanışmıştım Suriyeli sığınmacılarla. Suriyeli sığınmacılar geçen 4 yıl içerisinde birçoğumuzun artık görmek, konuşmak istemediği bir konu haline geldi. Hatta onları da kendi ülkemizde yaptığımız gibi ayırdıkça ayırdık, Sünni mi, Alevi mi, Esad yanlısı mı, ÖSO’cu mu, Arap mı, Kürt mü, İslamcı mı diye… Suriyeli mültecilerle ilgili değerlendirmelerimiz çoğu zaman mültecinin etnik, mezhepsel, hatta hangi gruptan olduğuna göre değişti, hatta kimin zulmünden kaçtığına göre bile değişebildi. Bir grup Esad zulmünden kaçanları, bir grup IŞİD zulmünden kaçanları hep dile getirdi. Oysa onlar ülkeleri bir iç savaşın içine girmiş, Esad’ın zulmü, radikal İslamcıların zulmü, diğer grupların zulmü ya da IŞİD’in zulmünden kaçan, ama “zulümden kaçan” insanlardı. Ve tek istekleri en azından çocuklarını daha rahat bir yaşama kavuşturmaktı.
Ancak düşündükleri rahat yaşamı Türkiye’de göremediler. Evler onlara 2 katı kiraya verildi, çocukları tok karnına çalıştırıldı, kadınlarının bedenleri satıldı. Suriyeliler 4 yıldır bu ülkede hiçbir yasal güvenceleri olmadan yaşıyorlar, emekleri, bedenleri sömürülerek; her türlü ırkçılığa, ayrımcılığa, tacize uğrayarak yaşıyorlar. Ve koca ülke her anlamda bundan faydalandığı için herkes sus pus…
Dahası da var! 9 Mart’tan beri Suriye sınırı kapalı ve Suriyeli sığınmacılar artık Türkiye’ye giremiyorlar. Ürdün ve Lübnan’dan sonra Türkiye de Suriyeli sığınmacılara sınırını kapadı. Artık koca bir mezarlığa dönen Akdeniz’de son şanslarını aramaktan başka çareleri yok!
Aylan’ı kaybettik, ama en azından bundan sonra daha az Suriyeli çocuğun Akdeniz’de boğulmasını önleyebiliriz. Onlarla dayanışarak, onlara yapılan zulümlere karşı durarak, bu ülkede insan gibi yaşayabilecekleri kalıcı bir statüye kavuşmaları için çabalayarak…
Aylan’ın cansız minik bedenine bakıp gözyaşı dökmek, Suriyeli göçmenlerin sorunlarını maalesef çözmüyor. Gözyaşlarımızı ve öfkemizi unutmayalım, ancak gözyaşı ve öfkemizi en azından bu ülkede daha iyi bir yaşam sağlamak için onlarla dayanışmaya, Suriyeli sığınmacıların hakları, insanca yaşam koşulları için mücadeleye evirelim.
Unutmayalım, Aylan’ın katili biraz da, bu insanları ve yaşadıklarını görmezden gelen bizleriz!