Home , Haberler , “Sosyal Medya” paylaşımları ve ‘kişilik’ -II – H. Gürer

“Sosyal Medya” paylaşımları ve ‘kişilik’ -II – H. Gürer

Yazımızın birinci kısmında, işin psikopatolojik vakalar bölümüne kısaca değinmeye çalıştık. Bu bölümde de yer yer değineceğiz ancak daha çok yapılan paylaşımların egemen güçler tarafından sınıflandırılıp, bu araçları bilinçsizce kullananları farkında olmadan nasıl yönlendirdiklerine değinmeye çalışacağız.

Yazılara sıklıkla gelen yorumlar “çok uzun yazmışsın, zaman yok okumaya” oluyor. Oysa ben kütüphanemde binlerce sayfa kitap okumak için uğraşıyorum, okuyamadığım her gün suçluluk duygusu yaşıyorum. Ancak sanal âlemde uzun saatler mesai yapanların bir paragraflık yazıların dışındaki yazıları okuyacak zamanı olmuyor! Bunu da “zaman yok” diyerek açıklıyorlar. Oysa aynı kişiler zamanlarını dünyanın en aptal, en saçma troll videolarını paylaştıklarını, yine aynı içerikteki twitter ve face yorumları altında günlerce polemikler yaptığını görebiliyoruz.

Milyarlarca insanın ‘kullandığı’ iletişim, bilişim gibi medya araçları, insanların yönetilmesi ve yönlendirilmesinde egemenlerin elindeki en büyük araçlardan biridir. Kitle iletişim araçlarının, dördüncü güç olarak kullanıldığını, algının, duygunun ve düşüncenin ve davranışların kontrol edildiği ve yönlendirildiği bir alan olduğunu teorik olarak bilmeyen yok. Bu ‘farkındalık’ ve bilinçle bu araçlar kullanılıyor diyebilir miyiz? Tabi ki hayır.

Milyarlarca kullanıcısı olan Facebook, kullanıcılarını her sabah “Ne düşünüyorsun?” diyerek karşılıyor. Verilen cevaplara göre gündelik ruh halimizi kaydediyor. Sonra sevdiğimiz müzikten, hoşlandığımız renklere dek tepeden tırnağa tüm özelliklerimizi alarak sınıflandırıyor. Bu bilgiler, uluslararası kapitalist güçlerin, dev tekellerin, o ülkenin insanına yönelik tüketim objelerini pazarlamasında ve üretimlerinin de bir istatistiği oluyor.

Facebook sizi sizden iyi tanıyor. Zaman içinde tüm alışkanlıklarınız, özellikleriniz havuzlanıyor. Yazdıklarınızdan, paylaştıklarınızdan, beğendiklerinizden vs. veri depolama ve geliştirme tekniği ile akıllı makine öğrenme algoritmaları aracılığıyla, bir sonraki alışverişinizin ne olduğunu dahi tahmin edebilecek kadar sizi tanıyor. Öyle tanıyor ki, varlığından habersiz olduğunuz, kafanızda tasvirini yapmadığınız şeyleri beğeneceğinizi bildiği için “ilginizi çekeceğini düşündüğümüz” şeyler olarak öne çıkarıyor. Size sunuyor. Siz, varlığından dahi haberdar olmadığınız birçok şeyi bu reklamlar aracılığıyla öğreniyor, beğeniyor ve satın alıyorsunuz. İnsanı bu aşamaya getirmek pek zor olmadı. 10-15 yıl gibi kısa bir zaman dilimi, milyarlarca insanın bilgilerini ve düşüncelerini toparlamaya, insanlarda yeni bir davranış biçimi, yeni alışkanlıklar ve bağımlılıklar geliştirmeye yetecek kadar kısa bir zaman oldu. Bunları nasıl bu kadar fark edilmeden yaptıklarına göz atmak isteyenler 2005 yılında kaleme aldığım “Echelon, Promis, Mernis – Ölüm mangaları ve arka kapı!”[1] yazısına göz atabilirler.

Uzmanlar, sanal alemde uzun süre zaman geçirmenin, depresyona yol açtığını söylüyor. Sanal alemde depresif etkilerin özellikle istendiğini, röntgenciliğin özellikle yaygınlaştırılmasına teşvik edildiği ise araştırmaların sonuçlarından yalnızca bazıları. Bunun ekonomik nedeni; depresyondaki insanların normalden fazla alışveriş yaptıkları ve röntgenlediği insanların sahip olduklarına sahip olma güdüsüyle kendilerini kamçılayıp tüketim kültürünü hızlandırmalarıdır. Bunun politik hedeflerinden biri ise; hayatı eğlenceden, çeşitli zevk arayışlarından, lüksten, paradan ibaret sayan, bireysel yaşamı ve egoistliği geliştiren, toplumsal sorumlulukları silikleştirerek unutturan özelliğin olmasıdır. Yapılan her paylaşımdan hızlıca beğeni, övgü ve geri bildirim beklemek, hastalık düzeyinde duygusal tatmine ihtiyaç duymak, yalnızca tatmin olma üzerine kurulu bir sanal dünya insanına dönüşmeyi beraberinde getirmektedir.

Toplumsal olaylar karşısında insanlar tepkisini öfkeli bir not paylaşarak veya kızgınlığını, isyanını ifade eden emojiler paylaşarak dile getirmeye çalışıyor. Bu ifade ediş, esasen sistemin kişilerde ‘sanal alem’ üzerinden ‘gazını alma’ etkisi yaratıyor. Kişi(ler) ruhsal, duygusal rahatlama, kendisini tatmin etme, toplumsal olaya karşı tepkisini dile getirme rahatlığı hissine kapılıyor. Oysa tepkiyi, tavrı o koca ‘sosyal-sanal’ boşluğa haykırmaktan başka bir şey yapmıyor. Bu ‘sosyal-sanal’ alan işin bir de bu kısmını oluşturuyor. Yani argo ifade ile gazınızı alıyor! Tepkileri, öfkeleri, isyanı, karşı koyuşları, ret etmeyi, toplumsal ve insansal sorumlulukları da sanal alemde hapsediyor. İnsanlar herhangi bir kitle etkinliğinde bulunmak veya herhangi bir toplumsal sorumluluğu yerine getirmek yerine, o etkinliğin duyurusunu veya haberini paylaşarak, “beğenerek” sorumluluğunu yerine getirdiğini sanıyor. “Neden etkinliğe gelmedin?” sorusuna “Beğendim ve paylaştım ya” yanıtı, işin hangi kerteye ulaştığını görmemiz için yeterli sanırız!

Bu araçlar doğru, bilinçli ve ölçülü ele alınmadığında, sadece kişilerde kişilik erozyonu, düşünüş ve davranış bozukluğu, çeşitli ruhsal ve psikolojik alışkanlıklar ve hastalıklar yaratmıyor. Aynı zamanda bütün dünyanın düşünsel, duygusal, davranışını yani nabzını elinde tutuyor. Bunu nasıl yapıyorlar? Şüphesiz milyonlarca yolu ve yöntemi var bunu yapmanın. Ancak en başta herkesin kendisini paylaşımlarıyla teşhir ve ihbar etmesine borçlular. Sonra kullanıcıların duygu durumunu tespit etmek için dakikada 19 bin tweet’i Avusturalya Black Dog enstitüsü ve bilim kurumu CSIRO “We Fell” (Hissediyoruz) tekniği ile inceliyor. Ya peki, 6 bin dev tekelin, yalnızca Facebook sayfalarında, her biri günde 1,5 milyon kullanıcının TrackMaven paylaşımlarını en detaylı ayrıntısına kadar incelediğini biliyor muyuz? Tabi ki hayır. Bilsek bile bu alışkanlıklarımızdan vaz geçecek miyiz? Tabi ki yine hayır. Alışkanlık ve bağımlılıklarımızdan kurtulmaya cüret etmediğimizden, bu tür şeyleri “komplo teorisi” veya “ben istediğimde bırakırım” türlü kendini kandıran şeylerle geçiştireceğiz. Çünkü bağımlıyız ve bağımlılığın her türlüsü kölelikten farksızdır. Günümüz dünyasında teknolojiye karşı bilinçsiz yaklaşımımız, çok yönlü bağımlıklar geliştirdi. Objelere verilen değer arttı. Objelerin değeri arttıkça insana verilen değer o oranda azaldı.

Gelişen teknolojiyle birlikte yaşamımıza giren önemli sağlık sorunları da oldu. Artık kilonuza, kolesterolünüze, ruh sağlığınıza dikkat etmeniz yetmiyor, beyin sağlığınıza da dikkat etmeniz gerekiyor. Zira teknolojiyi bilinçsiz kullanış, insanı, yalnızca normal insani ilişkilerden, davranışlardan uzaklaştırmakla kalmıyor, göz ve beyin yorgunluğuna ve beraberinde ciddi tahribatlara yol açıyor. Bilim insanları, saatlerce aynı şeyi aktivite eden insan beyinlerinde önemli değişimler olduğunu söylüyor. Bunların en başında da dikkat eksikliği geliyor. İnternet kullanımında geçirdiğimiz/harcadığımız zaman, hayatımızda geliştirebileceğimiz önemli bir beceriyi geliştirmemizde büyük bir engel teşkil ettiğini söylüyorlar. İnternet teknolojisi kullanılmalı, ancak onu hayatımızın vaz geçilmez, onsuz yaşanmaz haline dönüştürmek, insani olan başka şeylerin yerine geçirmek ölümcüldür.

Devam edecek…

H.GÜRER

20 Haziran 2016

http://www.atik-online.net/blog/sosyal-medya-paylasimlari-ve-kisilik-i-h-gurer.html