Home , Köşe Yazıları , Sınıf Bilincinin Önemi

Sınıf Bilincinin Önemi

YUSUF KÖSE | 05 – 03 – 2011 | Her zaman önemli olduğu gibi, günümüz koşullarında işçi sınıfının (ve elbette tüm emekçi halkın) sınıf bilincine sahip olmasının önemi, kendini  ciddi bir şekilde dayatmaktadır. Burjuvazinin çok yönlü saldırısıyla karşı karşıya kalan işçi ve emekçilerin sınıf bilincine sahip olmaları, bu tür karşı devrimci ve şekere bulanmış reformist düşünceleri daha net görmelerine ve onların burjuva özünü yakalamalarına hizmet edecektir.

Kitle hareketlerinin devrimci bir içeriğe sahip olmaları devrimci hedefleri içermesiyle ölçülür. Bu da kitlelerin devrimci teori ile donanmaları ya da onlara devrimci sınıfın devrimci teori ile önderlik etmesiyle olabilir. Devrimci teoriye sahip olmayan bir hareketin eyleminin devrimci olması, söylem yerindeyse kuşun taşa çarpması gibidir ve arkası gelemez. Lenin söylemiyle; “Devrimci teori olmadan devrimci harekte de olmaz.” Sorun bu kadar net ve anlamlıdır.

Kitlelerin kendiliğinden hareketlerinin ilerici (her zaman bu içerikte olmadığı bilinir) ve demokratik muhtevalar içermesi ya da bu tür şeyleri hedeflemesi, onların bilinçli hareket ettiği ya da önderliğinin devrimci olduğu anlamına gelmiyor.

Kuzey Afrika (Arap halkları) ve Ortadoğu halklarının sisteme karşı ayaklanmaları, ilerici ayaklanmalar olmasına karşın, sosyalizmi hedeflemediği herkesçe bilinen gelişmelerdir. Daha fazla ekonomik ve demokratik haklara sahip olmayı hedefleyen bu ayaklanmalar, ne var ki, işçi sınıfının devrimci bilincinden yoksun olmasından dolayı, burjuvazinin liberal ya da reformist görünümlü kesimlerinin rahatlıkla etkisi altına girebilmektedir. Örneğin, 30 yıldır Hüsnü Mübarek’i halkın tepesinde sopa olarak tutan emperyalist burjuvazi,  ona karşı önelenemez kitle hareketinin gelişmesi sonucu, Mübarek’e karşı ve “demokratik hak ve özgürlüklerden yanaymış” gibi bir görüntü sergliyebiliyor. Böylece kitleleri daha ilk başta karşısına almayarak, onları yanlış yöne yönlendirmenin teorik zeminini hazırlayıp, kendi çıkarları doğrultusunda politik taktikleri kitlelere benimsetmenin pratik adımlarını atabiliyorlar. Ya da Libya’da, Kadafi’nin baskılarına karşı halkı koruma adına Libya’yı işgale hazırlanıyor. Ne için? Libya’daki petrol için.

Başta Tunus olmak üzere peşi sıra ayaklanan Arap halklarının direkt hedeflerinde baştaki yöneticiler olmasına karşın, o yöneticilerin kişiliğinde somutlaşan kapitalizm var. Faşizm, sömürü ve ağır baskı koşulları altına yaşamamak ve buna karşı baş kaldırı var. Bu anlamda da, bu ayaklanamalar sıradan ve küçümsenecek ayaklanamalar değildir. Arap halkları, her ne kadar sınıf bilincinden ve devrimci bir önderlikten yoksun bir şekilde ayaklansalarda, hedefleri ve istemleri ilericidir. Onlar, kendi pratiklerinden çıkardıkları bilinçle hareket ederek emperyalist tekellerin ve yerli işbirlikçi egemenlerin çıkarlarına karşı baş kaldırdılar ve baş kaldırmaya devam ediyorlar. Bu anlamda sosyalist devrimi öğrenmeye devam ediyorlar.

Emperyalist burjuvazi ve işbirlikçi egemen sınıflar, kitlelerin haklı öfkelerinin yönünü değiştirmek için ve öfkeleri yatıştırmak için olsun, kitlelerin yanındaymış gibi gözükmeleri, kitlelerin taleplerini desteklediklerinden değil, kitle hareketlerinin daha ileri ve daha örgütlü hale gelmemesi için burjuvazinin uzun vadeli çıkarları doğrultusunda yapılan taktiksel manevralardır.

Mısır halkına karşı emperyalist burjuvazinin güdümlü ordusu olan Mısır ordusu, halkın yanında “gözükmesi anlaşılır” olmasına karşın, halkın bu ordunun gerçek yüzünü görememesi, sınıf bilincinden yoksun olmasından kaynaklanıyor. Oysa bu ordu, Mısır halkına karşı emperyalizmin ve Mısır egemen sınıfların çıkarlarını koruyan faşizmin uygulayıcısıdır.

Burjuvazinin teorik olarak Marksizmi çarpıtmak için büyük bir çaba harcaması buradan anlaşılabilir. Aynı şekilde, Marksist örgütlere karşı yoğun bir baskı uygulamaları ve onların kitleler içinde örgütlenmelerinin önünü kesmek için her türlü yola baş vurmaları da buradan anlaşılabilir.

Burjuvazinin Marksizmin kitleler içinde kök salmasını ve onların eyleminde yol gösterici bir hale gelmesini önlemenin bir yolu olarak da reformizmi teorik olarak devreye sokmasıdır. Reformistler de buna yatkındır ve her ülkede anında egemen burjuvazini imdadına bir yan kurtarıcı gibi yetişir. Reformizm, söylem yerindeyse; emperyalizmin arka cephesinden ön cephesine kısa süreliğine bir geçiş yaparak işçi ve emekçilerin devrimci eylemi karşısında burjuvazinin stepnesi olabilir.

Bunun örneği, zaman zaman Türkiye’de de yaşandı. En son, anayasanın bazı maddelerinin değişimi için yapılan “referandum”da, bazı reformistlerin “evet”çi olması bazılarının ise “hayırcı” olaması en yakın örneklerden biridir. Reformizmin bir eğilimi de, egemen sınıflar arasındaki çelişki de birinin yanında diğerine karşı yer almaktır. Bunlar da,  tarihteki ataları gibi aynı görevi üstlenmişlerdir. Türkiye’de, “Birikim” çevresinin Marksizmi islam motifli egemen sınıf burjuvazisine “yararlı” hale getirme çabalarında olduğu gibi… Ancak Marksizm “şerbet” değildir. O işçi sınıfının pozitif bilimidir.

Marksizm çok açık ve net bir bilim olmasına karşın, onu anlaşılmaz kılan kesimlerin başında küçük burjuva reformistleri gelmektedir. Örneğin, 1979 İran’ında Şah’a karşı Hümyeni’yi ateşli bir şekilde destekleyen bütün ilerici ve komünist güçler, bu desteğin karşılığını çok ağır bedeller vererek ödemişlerdir ve hala ödemeye devam ediyorlar. Yine, kendine komünist diyen bir çok örgüt, İran-Irak gerici savaşında İran egemen sınıfların yanında saf tutarak kendilerini yok ettirmişlerdir.

Marksizm net ve anlaşılır bilimsel bir teoridir. Çelişik ve karmaşık bir yanı yoktur. O işçi sınıfının bir bilimi ve onun çıkarlarına hizmet eder. İşçi ve emekçilerin çıkarlarına ters düşen şeyleri Marksizm reddeder. Marksizm bu kadar yalın ve açıktır. İşçi sınıfı bilincine sahip olmayanlar yalpalar. Bu bilince sahip olanlar her zaman ve her yerde kimin yanında yer alacaklarını bilirler. Burjuvazi ile proletaryanın çıkaralarının kolayca ayrıt ederler. Kalın duvarlarla birbirinden ayrılmış burjuvazi ile proletaryanın sınıf çıkarlarını bir birine karıştıranlar, özünde burjuvazinin yanında yer alanlardır.

Son gelişmeler bir kere daha ortaya koymuştur ki, Marksist bilinci kitleler içinde geliştirmenin ve bu doğrultuda örgütleme yapmanın kaçınılmazlığı kendliğinden ortadadır. Sosyalizmin teorik olarak kitleler içinde ete kemiğe bürünmesi, kitlelerin eylemini de devrimcişleştirecek ve hedeflerini netleştirecektir. Marksizmin kitleler içinde ete-kemiğe bürünmesi, kitle eylemlerini daha büyük bir devasa haline getirerek emperyalizme ve gericiliğe kalıcı şamarlar indirebilecektir.

Marksizmin kitleler içinde kök salmasını sağlama işi Marksistlere düşmektedir. Marksist toplumsal bilincin Marksist devasa pratik eylemliğe dönüşmesi, işte o zaman, kitlelerin bilincinde daha net yankılanacak ve yer edinecektir. Marksizm gücünü, işçi sınıfı hareketinden alır. İşçi ve emekçilerimn kitlesel hareketleri aynı şekilde Marksizmi güçlendirir.  Burjuvazinin kitle hareketlerinden korkusu bu nedenledir. Ancak korkunun ecele faydası yoktur ve Marksizm dünya işçi sınıfı ve emekçilerin eylemlerine yön vermeye ve dünyayı sallamaya devam edecektir.

***