METİN AYÇİÇEK |07-04-2014 | Bugüne kadar yarattığı sonuçlarla değil, esas olarak ileride yaratacağı sonuçlarla etkisini sürdürecek olan, en az birkaç yıl daha sürecek bir seçim sürecini yaşamaktayız. HDP’yi ve BDP’yi yani Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da seçim süreçlerini ayrı ayrı değerlendirmek bir zorunluluktur. Ben de öyle yaparak önce HDP üzerine yapılan tartışmalara ilişkin bir şeyler yazmak istiyorum.
Katıldığı ilk seçim deneyiminde elde ettiği sonuçlarla HDP’nin varlığının ve mücadelesinin önemini küçümseyen ya da hiçleştiren tartışmalarda ben yokum.
Üstelik bu mücadele „hırsızları aklayan“ yüzde kırk beşlik; milliyetçilikte ısrarlı yüzde doksan beşlik, değerler sistemi çürümüş-çürütülmüş Türk toplumu içinde sürdürülmeye çalışılırken, HDP, Anadolu toprakları için bir zorunluluk olduğunu yaşam içinden açık olarak sergilemiştir. Bu nedenle, Batı’nın mücadele cephesi olarak eylemleriyle kendini tanımlayarak daha büyümesi için elbirliğiyle güç katılması gerektiğini düşünüyorum.
***
Batı’da sanırım daha çok „yolsuzluk“ iddiaları ve CHP’nin içiboş sözlerine yanıt üreten tartışmalara takıldık kaldık. İşsizliği, yoksulluğu, açlığı, kadın katliamını, gençliğin tüketilişini, ötekileştirilenlerin sorunlarını, çocukların öldürülüşünü yeterince deşifre edemedik; bu konulara ilişkin toplumsal bir ilgi ve tepki yaratamadık. Emek güçleriyle devlete karşı „anlamlı bir baskı grubu“ yaratabilecek birliktelikler gerçekleştiremedik; emeği örgütleyemedik. Ne Suriye ile Türk Devleti arasında sürmekte olan sıcak savaşın, ne Roboskî’nin hesabını yeterince soramadık. Beklentimizin büyük olduğu birçok kentte beklenene ulaşamadık…
Hepsi doğru. Ama ben yine de ekleyeceğim: Biz Kazandık!
Yukarıda sıraladığım/sıralamadığım çalışma alanları, her hangi bir siyasal partinin sadece seçim çalışmaları kapsamında dillendireceği çalışmalar değildir. Zira bu çalışmaların bütünü, barış, özgürlük ve demokrasi talepli ya da sosyalist herhangi bir siyasal partinin günlük zorunluluğu, olmazsa olmazıdır. Oysa biliyoruz ki HDP, bağımsız örgütlenmesini bir hayli geç gerçekleştirebildi. Bu sürece ilişkin hangi tarihte hangi adımın atıldığının kronolojik sıralamasını yaparak „bağımsız HDP’yi“ ortaya çıkarmak mümkün değildir. Dün BDP olanın (belki de yeterince şeffaf olamadığı için) kamuoyuna mal edilememiş „bağımsız HDP’liği“ en azından kitlelerin gözünde çok da inandırıcı olamazdı.
Kaldı ki, BDP içinde çalışılırken elde edilen alışkanlıkların, kazanılan politik reflekslerin, sırf yüzümüzü Batı’ya döndük diye bir anda değiştirilmesi; Batı’ya ilişkin politik duyarlılıkların kazanılması da bu kısa süre içinde olanaksızdı. Üstelik, seçimlerden iki hafta öncesine kadar (üstelikte kendi anketlerimizde) İstanbul gibi bir metropol kentte bile seçime katılabilecek insanların sanırım yüzde 56’sının HDP’yi hiç tanımadığı gerçeği söz konusuydu. Yakından tanıdığımız „Alo Fatih’li Türk basını“ gerçeği de göz önündeyken bunun böyle olması bir anlamda kaçınılmazdı. Bu gerçeklik içinde ve buna rağmen seçimlere girerek varlığını deklare etmek çok önemli bir adımdı.
HDP sanırım kendi örgütlenmesini bile yeterince gerçekleştiremeden bir seçim çalışması içerisinde buldu kendini. Bu nedenle de elde edilen sonuçlara bakarak söylüyorum: Evet, biz kazandık! Artık Türkiye politik arenasında HDP adıyla gerçek politik bir güç var.
***
Ama, içinde yürümeye çalıştığımız koşulları dikkate almadan yapılacak yorumların yarardan çok zarar getireceğini de düşünmek gerek. Sanki Batı’da kırk seçime girmiş, deneyimleri taptaze, hareketli bir partinin seçim aktivitesini değerlendiriyormuşuz gibi bir havaya girmeyelim. Üstelik daha önceki yıllarda gerçekleştirilen ya da gerçekleştirilmek istenen bütün Blok-Çatı girişimlerinin, bu tür girişimlere yönelik umutları daha da körelten, güveni daha da yıpratan sonuçlarına bakarak söylüyorum: HDP, geçmişte sadece matematiksel olarak birbirine eklemlenerek daha büyük bir güce dönüştürülmeye çalışılan güçler toplamından farklı bir şey olmayı hedefleyen; emek eksenli, çoğulcu-katılımcı özgürlükçü bir demokratik mücadele alanı, demokratik Cephe hareketi olarak büyük öneme sahiptir. Yani bunu büyüterek sürdürebildiğimiz oranda biz kazandık!
***
Şimdi yapılacak şey, bu birliğin büyüyerek yürümesini isteyerek, kendine güven duygusunu da geliştirici tarz ve içerikte eleştirilerde bulunarak, elimizi taşın altına sokup sorumluluk üstlenerek, devam etmekte olan bu süreci geliştirmek olmalıdır.
HDP başarılı oldu! Yirmiye yakın kente faşist-milliyetçi (ulusalcı) güçler tarafından linç eylemleriyle kuşatıldı. Buna rağmen sürdürdü mücadelesini. Yeterli miydi? Asla. Ama uzun zamandır sadece salonlarda yapılan „basın açıklaması“ eylemleriyle tanıdığımız atıl sol değişiyor. Gezi’de özellikle SDP’lilerin barikat savaşçılarıyla güç aldık; Rojava’da yer alan MLKP şehitleriyle onurlandık; TİKKO’luların eylemleriyle canlandık, halkların el ele yürüyüşüyle cesaretlendik; HDP ile alanlara taştık.
Yeterli miydik? Asla! Ama yeni başladık ve bunu daha işin başından ve abartmadan bayrağımıza yazdık: „Bu daha başlangıç! Mücadeleye devam!“