Home , Haberler , Rönesans İzinde İtalya İzlenimi – Özden Çiçek

Rönesans İzinde İtalya İzlenimi – Özden Çiçek

KÖŞE YAZISI | 08.10.2019 | Rönesans izinde İtalya izlenimi – Özden Çiçek

Gündelik hayat içerisinde bazen öğrendiklerimizin işlevsel olmadığına kanaat getiririz. Oysa kimi  hallerde bizi yanıltan deneyimlerimizle karşı karşıya kalırız. Lise öğrenimim sırasında sanat tarihi dersine karşı yoğun ilgi duymuştum, o dönemlerde de sanatın önemi ve yine sanat sayesinde insanın derinlikli bir bakış elde edeceği fikri bende yer tutuyordu. Rönesans dönem eserleri ders kitaplardan öğrenirken, koşullarım gereği bu eserlerin bazılarıyla  bir gün karşılaşacağımı aklımın ucundan bile geçirmezdim. Benim de katıldığım  ATİK( Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) Tatil ve Gençlik Kampı sayesinde İtalya hakkında hatırı sayılır izlenimler edinmiş oldum.

Özellikle İtalya`nın Rönesans ve reform dönemi eserleri sayesinde  bir dönemin kapanıp başka bir dönemin açıldığının izini kolaylıkla sürebilirsiniz. Toplumlar tarihi bilgisinden hareketle her türlü sanat akımı ya da sanat üretimi; dönemin ihtiyaç ve koşulları sayesinde belirir ve öyle ortaya çıkar. Bu nedenle hiç bir  olgu ya da olayı toplumsal koşulun dışında tutamayız. Yine her bir yeni dönem, bir önceki dönemin izdüşümlerini mutlak surette içinde taşır.

Rönesans dönemi öncesi insanın yaratıcılığı daha sınırlı iken, yeniden doğuş anlamına gelen bu dönemle birlikte pek çok düşünce, sanat ve siyasi akımın geliştiğini söylemeliyiz. Bir başka okuma ile; bilim, felsefe ve siyasette olduğu kadar insanın günlük yaşamında kimi yeniliklerin yanı sıra sanata  coşkunun en çok nüfuz ettiği dönem olarak adlandırılır. 1450 ile 1600`lü yıllara denk gelen Rönesans dönemi ile özellikle, batıda kilisenin baskısına karşılık insanın gündelik sorunlarını da yansıtacağı bir döneme başlanılmış olundu. Diğer sanat dallarında olduğu gibi örneğin müzikte de doğalı yansıtan bir tutum izlenilmeye çalışılmıştır. Yani sanatta din dışı eserler artık toplumun beğenisine sunulmaya açılmıştır.

Rönesans, sanatta coşkunun egemen olmaya başladığı bir dönem olması nedeniyle, müziksel ifadesinde ritm ve armonilerdeki farklılık kulağa yansıyor. Özellikle dans müzikleri  performansı açısından enstrümanların çoğalmasına da neden olurken; çalgısal müzik, vokal müzikten bağımsız bir konuma ulaşmaya başlıyor. Böylelikle de çalgıların fiziksel ve çalış tekniği açısından değişime uğramaya başladığını söylemek gerekiyor. Yine matbaanın bu dönemlerde icadı sayesinde yazılı basının oluşmasıyla birlikte nota basımı ilk kez 1501`de Venedik`te yapılır, notası yazılıp basılan müzik eserleri yavaş yavaş başka yerlere de ulaşmaya başlar. İtalya`nın Floransa şehrinde bir grup müzisyen Antik Yunan trajedilerini müzik yardımıyla sahneye yansıtma niyetiyle; insan sesi, çalgı ve tiyatronun birleştirildiği bir sanat akımına öncülük ederler. Bu sanat akım adını daha sonra opera olarak duyuracaktır. Bu nedenle tarihte seslendirilen ilk opera eseri Floransa`da 1597 yılında Jacepo Peri tarafından yazılan Dafne adlı eserdir. Claudio Monteverdi`nin (1567-1643) eserleriyle birlike opera; sanatı, çalgı ve insan sesi zenginliğinin yanı sıra dekor, kostüm ve sahneleme öğeleriyle görülmeye başlıyor. Daha sonra Avrupa`nın diğer ülkelerinde de opera eserleri yazılmaya başlanıp sergilenmesi kaçınılmaz oluyor.  İtalyanca`da eser anlamına gelen operanın bugünkü sunum zenginliğine ulaşması  elbette uzun bir dönemi kapsar. Opera ile birlikte tiyatro sanatı da yine bu dönemde önemli gelişme gösterir. Tiyatronun okunan şiir metinlerinin dışında oynanarak kendisini ifade eden bir sanat dalı biçiminde gelişme gösterir.

Rönesans dönemine ait sanatın farklı alanlarında iz bırakmış sanat insanlarına tek tek yer vermek mümkün olamayacağı gibi, yine her bir sanat kolu derinliğine yazı ve analizleri mutlak kılar. Bu yönlü okuma yapmak isteyenler için hatırı sayılır detaylı kaynak kitapların yazıldığını yinelemiş olalım. Rönesans döneminin en önemli akımı Hümanizma (insan odaklılık, insan merkeziyetçilik) olduğu için, müzik alanındaki bestecilerin de bu akımdan etkilendiğini söylemek gerekir. Edebiyat alanında en bilineni Dante (1265-1321) akla gelenlerden olup, sonrasında Petrarca(1304-1374),  Boccaccio(1313-1375) ve Macchiavelli(1469-1572) sayılmalıdır.

Özellikle anatomi biliminin gelişmesi, perspektifin daha bilinir olması Rönesans döneminde resim sanatını geliştirmiştir. Hatta bu döneme takabül eden farklı okul/ekolden söz etmek mümkün. Venedik Okulu daha çok manzara resimleri ile ilgili çalışmalar sürdürken, Floransa Okulu ise insan anatomisi ve perspektife önem veren eserler ortaya çıkarmıştır. Dönemin en bilinen ressamı Floransa`lı Leonardo da Vinci(1452-1519) ve Sandro Boticelli(1545-1510)`dir.

Mimari ve heykelde ise dönemin sanatçıları daha farklı tarz ve uslupta eserler vermeye başlamışlardır. Özellikle mimari ve heykelde adından söz ettiren Micheangelo (1475-1564) ve Raffaello(1483-1520)`dur. Rönesans döneminin ana yapı malzemesi taş olmasına rağmen yüksek kubbe, sütun ve dekorasyonlarda mermer kullanılmaya başlanılıyor. Yine bu dönemde ihtişamlı kiliselerin yanı sıra sosyal amaçlı binalar da yapılmaya başlanılmıştır. Floransa şehri özellikle heykel ve mimari açısından oldukça önemlidir. Filippo Brunelleschi(1377-1446)`nin yaptığı Floransa Katedrali`nin kubbesinin yüksekliği ve yapılan desenler en akılda kalıcı olanıdır. Şehirde heykellere fazlasıyla rastlamak mümkün, en büyük sebebi ise heykeltraşlar açısından insan anatomisinin ilgi çekiciliğinin yanı sıra sanatçıların bu yönlü engellemelerle karşılaşmamış olmalarıdır.

Galileo Galilei`nin doğduğu yer olan Pisa şehrinin en önemli tarihi eseri ise Mucizeler Meydanı`nda yer alan kilise, vaftizhane ve Pisa Kulesi`dir. 1987 tarihinden bu yana UNESCO tarafından dünya mirası olarak nitelendirilen meydan, oldukça geniş bir alanı kaplıyor. Pisa şehrinin bir başka önemli yanı ise G. Galilei tarafından fizik biliminin temeli burada atılmıştır.

İnsan araştırması olan sanat sayesinde şehirler, toplumsal koşul ve özellikle de dönemin ihtiyaçlarını anlamak açısından bir müze olarak görülmelidir. Şehirleri gezip görmekle görsel hafıza oluşabilir, ancak  görsel hafızayı bilgi ve diğer sanat dallarıyla olan bağı kurarak desteklememiz gerekmektedir. Dante`nin dizeleri, C. Monteverdi`nin müzik eseri, Micheangelo`nun resimleri, Brunelleschi`nin mimarisiyle bütünleşmiş bir sanat yaklaşımı, tüm sanat dalları arasında bağ kuran, bütünlüklü bir yaklaşımı beraberinde getirir. İtalya`nın diğer şehirlerini görememiş olsam da gezebildiğim kadarıyla özellikle Rönesans dönemi eserleri sayesinde ülke, görülmesi gereken önemli kültür kaynaklarını bağrında taşıyor.

Sanatın tarihine yolculuk keyifli olduğu kadar öğrenme süreci açısından detaylı bilgilenmeyi  gerekli kılıyor. Bize sadece ‘taş yığını’ olarak görünen bir bina ya da yontunun anlam ve önemini toplumlar tarihi bilgisiyle kavrayabilirsek daha anlam kazanacaktır.

Özden Çiçek