REGENSBURG | 21 – 12 – 2010 | Aralık ayı katliamlarla dolu bir ay; 19-22 Aralık, Maraş ve Kerbela. Regensburg’da diğer Devrimci-Demokrat güçlerle birlikte, yaşanan katliamların bir daha gerçekleşmemesi için Aralık ayı süreci tekrar bilince çıkarıldı.
Toplantıya 19 Aralık ve Maraş katliamlarının anlatıldığı yarım saatlik bir video gösterimi ile başlandı. Arkasından 19 Aralık ve günümüzdeki cezaevleri gerçekleri üzerine UPOTUDAK ve Deköp-A’nın hazırlamış olduğu broşürlerden yararlanılarak hazırlanan Power-Point sunum yapıldı. Sunuma katliamın tanımı yapılarak başlandı: ‚Katliamlar, egemen güçlerin toplumun bütününü kucaklayacak mantıklı ve sağlıklı politikalar üretemedikleri zaman varlıkları tehlikeye düştüğünde buna karşı oluşan tepkiyi ortadan kaldırmak için zaman zaman başvurdukları bir yöntemdir. Ve herzaman yerel bir kitle tabanı ve meşruluğu vardır. Toplumu organize etme yeteneğinden yoksun yönetimler, bunu; sorumlu oldukları toplumu şiddet ve açlıkla terbiye etme gibi insan bilincinin daha ilkel yanlarına denk düşen yöntemlerin kolaycılığı ve bayağılığı ile yaparlar’.
Daha sonra 19 Aralık sürecinin politik ve ekonomik arka planı tartışıldı. Güncel yönetimin, katliam sürecinde yeralan global yönetimin türkiye ayağındaki yöneticilerini ve uzlaşmaz tavırlarını Devlet Üstün Hizmet Madalyasıyla ödüllendirerek, efendilerine sadakatde kusur etmediklerine de dikkat çekildi. Bu süreçte yeralan kendi halinde türkiyeli yöneticileri bile hayrete düşüren orantısız güç kullanımının, gücün kötüye kullanımının (P-9o, Fosfor bombaları ve kimyasal silahlar) boyutları ortaya kondu. İsrailin Gazze katliamında kullandığı silahları Türkiye, kendi genç, dinamik, yalnız kendi sorumluluğunu değil toplumun sorumluğunuda hiç bir karşılık beklemeden alma cesaretini gösteren kişiliklerini yoketmede kullandı. Bu teknoloji harikası silahlarla yokedilen bir ülkenin onurlu ve gururlu geleceğiydi.
Aslında Ulucanlar ve 19 aralık katliamları ile genç kuşakların önüne yeni insan tipi de konmuş oldu. “Her koyun kendi bacağından asılır. Buna karşı çıkan koyunların bacaklarını birbirine bağlar asarız’ İşine git özveriyle çalış..Evlen ailene bak. Ayaklar başı yönetemez. Onların nasıl yönetildiği seni ilgilendirmez..Hem üretip hem yönetemezsiniz zor iş..Halimizi görüyorsunuz. Sen kürt değilsin alevi değilsin, yoksul değilsin, kadın değilsin, çocuğun yok. Sana ne onların hakkından..Buna harcadığın enerjiyi kendine harcasaydın şimdiye yatların katların olmuştu. Enayi….Don kişot, Dinazor, Eski Tüfek..Yeldeğirmenleri geçmişte kaldı..Kimse sana bunu söylemedi mi? Artık Post-modern çağa ayak uydurun…Çağ dışılar..Gençler! bu tehlikeli kişiliklerden uzak durun! yoksa….Biliyorsunuz….”.
Ulucanlar ve 19 Aralıkta ortaya konan direnişin boyutları insan aklının ve Psikoloji biliminin sınırlarını zorladı. Birsen Kars’ın ambulansdan inerkenki duruşu, yaşadığı dehşet dolu anlara ve yanık bedeninin acısına rağmen ‘6 kadını diri diri yaktılar’ derken, ses tonunda en ufak bir kendine güvensizlik ve aman dileme belirtisinin olmamasını da insanın aklı almıyor. Katliamın ortasında Bayrampaşa’daki devrimcilerin baş vurduğu ve çatıdakilerin ne yapacağını şaşırdığı, ‘havalandırma da halay çekme’ de bizim devrimci geleneğe özgü bir psikolojik savaş yöntemi olmalı. Ölüm korkusunu yenmiş, aşmış bu insanlara kapılarda kayda değer bir barikat olmadığı halde, korkaklar ancak çatılardan saldırabildiler.
Sunu da cezaevleri gerçeği’nin anlatıldığı bölümün başlığı ‘Her köye bir cezaevi ve haydin gençler cezaevine’ idi. Başbakanın Diyarbakır konuşmasında yeni cezaevi haberini bir müjde gibi sevinç ve gururla Diyarbakırlılara vermesi ve son 8 yıllık AKP döneminde, 12 Eylül’de 72 bin olan hapishanelerdeki yatak kapasitesinin 120 bine çıkarılması bu başlığı seçmemize neden oldu. Bir cezaevi toplumu olmamamız için Milli Eğitim Bakanlığının yeni yasama döneminde meclisin müfredat proğramına Thomas More’un Ütopya’sını ders kitabı olarak acilen koyması gerekiyor.
Direnişi kim sahiplendi? Devlet, medya aracılığı ile toplumsal desteği yanına çektiğine ve direnişi marjinelleştirdiğine emin olduktan sonra vurmuştur. Katliam sonrası işçi sınıfının kitlesel eylemleri olmadı.Kimse kepenk kapatmadı ve genel greve gitmedi. Dersleri boykot etmedi. Maraş katliamına gösterilen kitlesel tepki burda yoktu. Bu da düzen güçlerinin saldırı zamanlamasını iyi yaptığını ve katliamın TV’den naklen verilme pervasızlığını açıklamaktadır… Operasyonun hemen ardından dönemin İçişleri Bakanı Sadettin TANTAN operasyonun bir yıl öncesinden en ince ayrıntısına kadar planlandığını açıkladı.
Ne yapmalı? Bu bölümü broşürden olduğu gibi aktardık: “Sınıf mücadelesinin bu özgün alanında süregelen mücadeleye kayıtsız kalmak bir yana, 19 Aralık tarihini baz alarak, direnişte bayraklaşan tutsakların anısını, mücadelemizde de bayraklaştırıp, karşı devrimci sınıfların katliam düzenlerine karşı ortak mücadele hattını büyüterek güçlendirmemiz gerekmektedir. 19-22 Aralık katliamını 10.yıl dönümünde sınıf kinimizle lanetlerken, bizlere düşen güncel görevin, devrimci tutsakları kendi koşullarında yanlız bırakmayarak onların dışardaki sesi ve solugu olduğumuzu unutmadan mücadeleyi yükseltmek olduğunu bilmeliyiz.
Devrimci İrade Teslim Alınamaz!
Regensburg Yeni Kadın