TÜRKiYE | 18-01-2013 | 19 Ocak 2007’de Genel Yayın Yönetmeni olduğu AGOS gazetesinin önünde katledilen Hrant Dink, Türk-Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın kalbindeki müstesna yerini koruyor/ daima koruyacak.
Hrant Dink, Ermeni bir gazeteci, tutarlı bir aydın ve demokrat olarak, devletin resmi tarihiyle cepheden bir hesaplaşmaya girdiği için katledildi. O, faşist Türk devletinin büyük bir özenle ve cansiperane savunageldiği resmi tarihin gerçekte büyük bir yalan ve aldatmacadan ibaret olduğunu deşifre ettiği için namlunun hedefine konuldu.
1915’te, Ermeni ulusuna yönelik soykırımın dünyanın dört bir yanına dağıttığı yaşamların izini sürdüğü, bu topraklarda milliyeti, dili ve inancı ne olursa olsun emekçi halkımızın kardeşçe yaşayabileceğine inandığı ve bu uğurda savaşım verdiği için ortadan kaldırıldı.
Hrant Dink, işçi ve emekçilerin; ezilen yığınların sömürü ve baskıya karşı birlikte mücadelesini engellemek adına zerk edilen şovenizm zehrinin panzehirine işaret ettiği için devletin öfkesini üzerine çekti.
Faşist Türk devletinin, daha kuruluşu yıllarından itibaren Osmanlı’dan devraldığı katliam ve soykırımın kanıyla inşa edildiğini belgeleriyle ispatladığı için topyekûn linç saldırısına maruz kaldı.
Başından beri çok iyi biliyoruz ki Hrant Dink, yalnızca bir avuç kendini bilmez, yolunu şaşırmış milliyetçi serseri -faşist tarafından katledilmedi.
Cinayetin gerçek sorumlusu onlara tetiği çektiren, vur emrini veren, artık herkes tarafından bilindiği üzere Hrant’ı açıkça tehdit eden devletin ta kendisiydi.
“Sizin de başınıza gelebilir” mesajı vererek, gözümüzün içine baka baka söylenen gerçek, cinayeti nerdeyse tüm devlet organlarının bildiğiydi.
Hrant Dink, planlı ve soğukkanlı bir şekilde, medyasından polisine, MİT’ten jandarmasına ve faşist güçlerine kadar koordineli bir operasyonla evet tamda gözümüzün önünde kurşunlandı.
Onu öldüren devlet, çeşitli milliyet ve inançlardan halkımız arasına nefret ve şovenizmle örülü kalın duvarlar çekmeyi amaçlamıştı.
Ancak bu topraklarda binlerce yıldır tüm kışkırtmalara inat kardeşçe ve birlik içinde yaşayan halkımız, faşist Türk devletine hak ettiği yanıtı verdi. Genç yaşlı, kadın erkek; Türk-Kürt, Ermeni, Rum, Arap, Laz… çeşitli milliyet ve inançlardan yüzbinler Hrant’ı bağrına bastı, onu sevgiyle kucakladı.
Ermenilere ait her şeyi adeta bir küfür koduyla topluma enjekte eden Türk devleti, “bir Ermeni gazeteci” için bu toprakların gördüğü en görkemli uğurlamaya engel olamadı.
Cinayetin ardından bir hukuk komedisine dönüşen “yargılamalar” ve son olarak kendilerinin de ne olduğunu açıklayamadıkları kararda, devletin cinayetteki rolünü teyit etmekten öte bir anlam taşımadı/taşımıyor.
Devlet, zaten görmek isteyenler için başından beri cinayeti yaptığını hem de yüksek sesle duyurdu. Ancak Hrant’ın yüzbinlerle sahiplenilmesi karşısında çaresiz kaldı. “Hocalı katliamı”na karşı öncülüğünü bizzat İçişleri Bakanının gerçekleştirdiği nefret mitingleri de bu tıkanmışlığın ve çaresizliğin bir sonucudur.
Yaşamına dair hiçbir anlatımı yiğit komünist Amrenak Bakır’a değinmeden geçmeyen Hrant, onun iyi bir öğrencisi olduğunu da gösterdi. Hrant’ta tıpkı Armenak gibi halkımızın yüreğinde yaşayacak.
İktidarını, Ermeni, Rum Süryani, Keldani vd. gayri Müslümlere karşı azgın bir düşmanlıkla sürdüren, koyu bir Türk milliyetçiliğini rehber edinen Faşist Türk devleti, bu geleneğini bugünde sürdürmektedir.
Hrant, tamda bu karanlığa yakılan bir meşaleydi. Katledilişinin 6.yıldönümünde Hrant’ı hak ettiği biçimde, faşizme olan kinimizle anıyoruz. Hrant’ın katili devlet, er ya da geç hesap verecektir.
PARTİZAN