Home , Köşe Yazıları , Özden Çiçek | Müzik Tarihinde Kadın Besteciler!

Özden Çiçek | Müzik Tarihinde Kadın Besteciler!

KÖŞE YAZISI | 30.01.2020 | MÜZİK TARİHİNDE KADIN BESTECİLER – 1

Sanatsal yaratıcılık insana özgü olsa da toplumsal cinsiyet bağlamında eşitsiz koşullar sebebiyle, ‘yaratıcılığın erkeklere mahsus’ olduğu görüşü bilinen bir yaklaşımdır. Bu sebeple müzik tarihi literatüründe müziğin icra, yorum ve besteciliği gibi başlıklar erkek müzisyenlerin egemenliğinde süregelmiştir. Sanatsal üretimlere cinsiyet eksenli görüşü yerleştirmek elbette sakıncalı gibi görünebilir. Ancak  yaşadığımız yüzyıl bize; toplumsal cinsiyetin olmadığını söyleyemediği gibi, bırakın sanat üretimini insan hakları açısından, yaşam hakkı mücadelesi yürüten ve bu uğurda sönen yaşam hikayelerini okumadan ve duymadan gün geçiremiyoruz. Kadının sanat tarihi ya da müzik tarihindeki yerinden söz ederken, o`nu çevreleyen toplumsal koşullardan ille de söz etmemiz gerekiyor. En başta sanat üretimi açısından da olmazsa olmaz sayılan eğitim hakkının engellenmesiyle başlayan bir gerçeklikten bahsetmek gerekir.

Clara Schumann’ın 200.  doğum yılı nedeniyle, yorumcu ve  besteci kadınların müzik eserlerini dinleme imkanı bulmanın  yanında,  kadın yorumcu ve bestecilerin hayat hikayelerini incelerken, dönemin koşul ve imkanlarını da sorgulama imkanı doğuyor. Üstelik müzik tarihi kaynaklarında kimilerinin adları geçmese de, sayılamayacak kadar  kadın besteci olduğunun farkına varmamak biraz da, bizlerin bu konuda meraksızlığı ya da ana akım sanat yaklaşımlarından ne denli pay alındığının göstergesi olarak algılanmalıdır. Yine felsefe ve edebiyat alanında öne çıkan kimi isimlerin kadının toplumsal statüsü  ve sanat üretimi konusunda yaklaşımlarını okuyunca hayrete düşmemek elde değil. Kadının aşk ve annelikten öte geçemeyen ödevlerinden söz eden Guy de Mappussant, sanatçılık sergilemeyecek kadar resim ve müzik dersi verilmesi gerektiğini öğütleyen Immenuel Kant, kadının eğitiminin ancak iyi ev hanımlığı konusunda olması gerektiğini söyleyen Arthur Schopenhauer… gibi liste uzatılabilinir. Bu gibi yaklaşımların merkezini oluşturan görüş ise ‘kadının soyut akıl yürütemediğinden’ dolayı, kadının erkek besteciler için eserlerine ilham veren estetik nesne olarak görülmesidir. 19. yüzyıl düşünürlerinin kimileri bu görüşleri sıralarken dönemin kimi müzisyenleri de cinsiyete dayalı müzikal estetik norm  belirlemelerinde bulunmuşlardır. Erkek müzisyenlerin eserleri mantıklı, nesnel ve aktif olarak değerlendirilirken, kadın müzisyenlerin ise hassas, pasif ve duygusal olması nedeniyle sadece şarkı ve piyano eserleri yazabilecek kapasitede oldukları düşünülüyordu. Diğer yandan rahibeler başta olmak üzere, varlıklı ya da yeteneklerini sergileleyecekleri müzisyen bir aileden geliyor olmak müzik kapasitesini göstermek açısından  önemli ayrıcalık olarak görülürdü.

Avrupa`da besteciliğin dışında, kadınların enstrümanist olarak orkestralarda yer alabilmesi yakın yüzyıl öncesine dayanıyor. Tıpkı eğitim alanında da olduğu gibi birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası erkek öğretmen ve müzisyenlerin savaşlarda ölmesi nedeniyle oluşan istihdam ihtiyacı sonucu, okul ve orkestralarda kadınlara yer verilmiştir. Madeline Caruzzo 1982 yılında Berlin Filarmoni Orkestra`sına kabul edilen ilk keman icracısı olarak kayda geçer. Bugün dahi büyük orkestralarda yer alan kadın müzisyen sayısı istenilen düzeyde olmadığı bilinen bir gerçektir, örneğin güncel veri açısından Berlin Filarmoni Orkestrası`nda 120 müzisyenden  sadece 20`si kadındır. Sanat tarihçi ve yazar Linda Nochlin bir makalesinde irdelediği, büyük kadın bestecilerin olmadığına ilişkin verdiği cevap düşündürücüdür: ‘Çünkü kadınlar büyük olamadılar!’ En başta söylendiği gibi sanat üretiminde başta eğitim olmak üzere çeşitli olanaklardan mahrum kaldığınızda değil büyük olmak, en başta adınız bile olmayacaktır. ‘Büyük bestecin’ isimleri  meydanlarda yazıldığı ve  gösterildiği dönemlerde kadınların ismi ancak doğum, evlilik ve ölüm gibi ilanlarda yer alıyordu. Kadınların konser gibi etkinliklerde ya da ilanlarda adlarının geçmesi ‘asilliklerinin zedelenmesi’ olarak öğretildiği için, konserlere çıkabilen kimi müzisyenler de  ilanlarda anonim ya da takma isim verilmek suretiyle yer alabiliyorlardı. ‘Asilliklerini zedeleyip’ bugünlere gelebilmek hiç kolay olmadığı gibi,  köprülerin altından epeyce sular aktı!

Batı müziği tarihinde ilk kadın besteci, başrahibe ve şair Bizanslı Kassia(810-865)`dır. Ortaçağ döneminin ilk kadın bestecisi ise Hildegard von Bingen(1098-1179) `in aynı zamanda bilimsel makaleler de yazdığı bilinir. Bu dönemde rahibeler, rahipler gibi kilisenin kamuya açık etkinliklerinde görev alamadıkları gibi korolarda da şarkı söyleyemezlerdi. Yine şair, müzik öğretmeni  ve besteci Francesca Caccini(1587-1641) ve Venedikli Barbara Strozzi(1619-1677) İtalya`nın önemli kadın bestecileri arasında yer alırken, diğerlerinden bir farkı ise topluluk önünde sahne alabilmiş ‘şanslı’ müzisyenlerdendir. Aynı dönemin öne çıkan bestecilerinden Fransız Elisabeth Jacquet de la Guerra(1665-1729) `in yanı sıra Gustave Mahler`in eşi besteci Alma Marie Mahler-Werfel ise  bizzat G. Mahler tarafından müzik kariyeri engellendiği söylenir. Müzik kaynaklarında adlarına rastlayabildiğimiz kimi isimlerden söz edecek olursak; Fransız besteci ve piyanist Louise Farranc (1804-1875), bir önceki yazıda (Bir Direnim Hikayesi Clara Schumann) detaylıca adından söz edilen Clara Schumann(1819-1869), İtalya`da ilk opera eseri kabul edilen besteci Carlotta Ferrari(1837-1907), İspanyol şarkıcı ve besteci Pauline Viardot(1821-1910), Amerikalı besteci ve piyanist Amy Marcy Beach(1867-1944)`dan bahsedebiliriz.

Konu bağlamında dinlediğim konser Hannover Belediye Müzik Okulu`nun öğrencileri tarafından kadın bestecilerin piyano eserleri seslendirilirken, hayat hikayelerinden de söz edildi. Konser repertuvarı Clara Schumann`ın eserlerinden başlayıp günümüz bestecilerinden bazıları olan Monika Hildebrand, Barbara Heller, Evelyn Glennie ve Anne-Marie Bouan-Hardy`in eserleri icra edildi.

Bir diğer etkinlik ise Hannover Belediye Sineması`da yönetmenliğini piyanist Kyra Steckeweh ve Tim van Beveren`in üstlendiği Kadın Besteciler(Komponistinnen/2018) adlı film idi. Film, piyanist  Kyra Steckeweh`in büyük konserlerde neden erkek bestecilere bu denli yer verildiği sorusuyla birlikte, bestecilerin hayat hikayelerinin izini  sürüyor. Filmde ilgi çekici bilgilerin yanı sıra dört bestecinin hayatlarından kesitler sunulmasının yanında anlatımlar içersinde bestecilerin  eserlerinden de kısa örnekler sunuluyor. Bir dipnot bilgisi ise; Almanya`nın Frankfurt şehrinde kırk yıl önce kurulan Kadın ve Müzik Arşivi ve Hamburg`da çalışmalarını sürdüren Kadın ve Toplumsal Cinsiyet adlı kurumlar filme önemli kaynaklık ediyor. Filmde hayatları anlatılan besteciler sırasıyla Mel Bonis(1858-1937), Lili Boulanger(1893-1918), Fanny Hensel(1805-1847) ve Emilie Mayer(1812-1883)`dir.

1843 yılında kurulan Leibzig Konservatuvarı`nda müzik öğrenimini sürdüren erkek öğrenciler için kompozisyon ve müzik teorisi dersleri almaları zorunlu iken, kadın öğrenciler için böyle bir zorunluluk yoktu. Felix M. Bartholdy koşulsuz eğitimini aldığı dönemde müzisyen kız kardeşi Fanny ise kompozisyon dersleri alamamıştır. Mabel Daniels 1902`de Münih Konservatuvarı`nda teori derslerine katılan ilk kadın olmuştur. On dokuzuncu yüzyılda toplumsal değişimlere paralel olarak feminist akımların da etkisiyle kadınlar yaşamın nesnesi olmayıp, öznesi  olma yolunda hayatları pahasına direnç göstermişlerdir.

Kadınlar doğası gereği üreme potansiyelinin dışında erkeklere yardım etmek ve desteklemekle o kadar meşgul oldular ki, kendi değer ve yeteneklerinin farkında bile değillerdi. On dokuzuncu yüzyıla damgasını vuran ‘sanatta kadın yetersizliği’ miti, özellikle kadınların genel ve özel eğitime erişebilmeleri ve de sosyal yaşama dahil olabilmeleri hiç kolay olmadı. Sanat üretimi de dahil tüm üretimlerin zihinsel ya da biyolojik sebep olmaktan öte, aksine toplumsal cinsiyet ve koşullardan kaynaklı  engeller olduğu bilinen bir gerçektir.

Sanat üretiminde erkeğin ilham kaynağı nesnesi olarak görülen kadın; vardık, varız ve var olacağız, sözüyle hayatı yeniden dizayn ediyor. En muhteşem haliyle müzik, bir erkek sanatıdır, diyen  Eugene Murray Gates`in sözüne atıfta bulunarak yazıyı sonlandıralım. En muhteşem haliyle müzik ya da sanatsal yaratıcılık; kadın ve erkeği ile, insana özgüdür!

Özden Çiçek