Home , Köşe Yazıları , Orhan Miroğlu gibileri…

Orhan Miroğlu gibileri…

hasanb_bildHASAN BiLDiRiCi-03-05-2015- Musa Anter’in öldürülmesindeki rolü hala aydınlığa kavuşmamış olan Orhan Miroğlu AKP tarafından Mardin birinci sıradan milletvekili adayı gösterildi. Kürdistan Sosyalist Partisi’nden onbeş yıla mahkum olup, DTP’de Genel başkan yardımcılığına kadar gelip, Mersin’de DTP’den milletvekili seçilmeyince muhafazakar ve dinci Türkçülüğün dizinin dibine çöken Orhan Miroğlu’nun hayat hikayesi, Kürdün Türkle kurduğu kalitesiz ilişki biçiminin, satılmışlığın, para ve çıkar için bütün değerleri ayaklar altına almışlığın hikayesidir. Faşist ve dinci Türkçülük nasıl Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerine iktidar ve hükmetme şansını yakalıyorsa, muhafazakar ve Kemalist Türklükle işbirliği halinde olan mağdur edilmiş Kürtlüğün kişiliksiz hali, Türk ırkçılığına Kürtler üzerinde sür git hükümranlık imkanı sağlıyor.

Orhan Miroğlu’nun Adıyaman kopyası Mehmet Metiner’dir. Gazetelerin yazdığına göre Mersin AKP’den üçüncü sıradan aday gösterilen Muhsin Kızılkaya’yı da buna eklemek gerekmektedir.

 

orhan_miroglu

Bu üçlünün pazarlık kozlarını legal Kürt hareketinden edinerek AKP limanına demir atmış olmaları, işin garip, hatta garip sayılmayacak yanıdır. Özel bir yetenek gerektirmeyen Kürdistan’ın herhangi bir köyünün sığırlarını otlatma işinin dahi teslim edilemeyeceği Mehmet Metiner 2000-2001 yılları arasında HADEP Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. Zaten sorun da buradan kaynaklanmaktadır, Kürt veya Türk, Türkiye’de siyaset karakterin, yeteneğin, mesleğin ve güzelliklerin değil, biat eden yeteneksizliğin kişiliksizleştirilmiş hali olarak başımıza musallat edilmektedir.

İslam nasıl bin beşyüz yıldır Ortadoğu’da mutsuzluğun ve çıkmazın aracı haline getirilmişse, mevcut haliyle siyaset kurtuluşun ve özgürlüğün değil, toplumu yozlaştırıp onun umutlarını ertelemenin aracı haline getirilmiştir. Siyaset kirlenmişliğin, dolandırmanın ve aldatmanın adıdır.

Bu haliyle siyaset düşü kurulan özgürlüğün, eşitliğin ve normal yurttaşlığın önünde bir bariyerdir. Orhan Miroğlu tarzını eleştirdiğinizde, mağdur edilmiş Kürtlüğün kişiliksiz hali yamuk duruşunu maskelemeye yarayan şu alt itirazla karşımıza çıkmaktadır:

“Ama adam Kürt, o da girsin meclise!”

Ötekisi Türk ırkçılığıyla işi götürürken, berisi, yani bir alt kopyası olan Kürt de Kürtlüğün mağdur edilmiş halini mağduriyetin nedeni olan Türke pazarlamaktadır.

Bu kişiliksiz ilişkinin ve pazarlığın ortaya çıkardığı kişiliksiz bir iktidar, bu iktidarın öngördüğü vatandaşlık biçimi kişliksiz bir vatandaşlık biçimi olagelmektedir.

İnsanın içini kanatan, tüketen ve insanı yaşadığı ülkeden nefrete kadar götüren bu durum aslında siyasetin ötesinde ele alınması gereken bir konudur.

Çünkü bu haliyle Kürtlük karakterin değil, problemli Türklüğün yamuk yanlarını beslemektedir.

Türk Kürt ilişkisindeki çıkmaz budur. Kenetli bir kişiliksizlik her iki toplumun en yeteneksiz, bencil, çıkarı için herşeyini satacak olanlarına fırsat sunmaktadır.

Bu aynı zamanda bir zamanlar her partinin bayrağını köy odasında saklayan ve hangi parti başkanı gelmişse o gün o bayrağı çıkaran sıradan Kürt ve Türk köylüsünün ortalama psikolojisine de denk düşmektedir.

Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner, Muhsin Kızılkaya gibileri, hatta toplumun bayağı büyük bir kesimini oluşturuyor diyebileceklerimiz kendilerine imkan sunacak her partinin bayrağını sallayabilecek durumdadırlar. Bunun sıradanı köyünde her partinin bayrağını sallarken, okumuşu ve aydın sanılanı milletvekilliği listelerinde boy gösterermek için olmadık kılıklara girmektedir.

Bu yol mevcut koşullarda kötü veya aşağılanacak bir yol mudur? Kişiliksiz siyaset ve vatandaşlıkta bu yolun fazlasıyla getirisi var. AKP’den seçilecek olan Orhan Miroğlu diyelim tam dağılmak üzereyken, AKP’den ayrılıp HDP’ye geçse ne olur? Başta Kürt siyaseti olmak üzere herkes Orhan Miroğlu’nun bu davranışını takdirle karşılar ve HDP’nin parti rozeti de Orhan Miroğlu’na törenle takar mı bilmiyorum?

Ancak bu tür törenlerin sayısız örneği var.

Devletin bir kesimiyle iş bitiren Kürt, devletin diğer kesimiyle iş bitireni kendi yamukluğunu gözden kaçırmak için işaret ediyor:

“Ama o da öyle yapıyor, ben niye yapmayayım ki!”

Ölçü bu, ölçü ve mazeret bu olunca tartışmayı siyaset yoluyla sonuca götürmek ve oradan bir karakter çıkarmak mümkün görünmüyor.

Siyasetin bu biçimi karaktersizliğin ana nedeni oluyor.

Geriye karakter sahibi kişlikli yurttaşlığın yapması gereken tek itiraz biçimi kalıyor:

Bir zamanlar sırf legal Kürt siyasetiyle bağlantılı olduğu ve onun gücüne karşı kullanmak için Muhsin Kızılkaya’yı Mersin’den, Orhan Miroğlu’nu Mardin’den, Mehmet Metiner’i Adıyaman’dan AKP milletvekili adayı yapan kişiliksiz Türk siyasetiyle, Türklüğün bu iktidar biçimini sürekli besleyen Kürtlüğün kişiliksiz ittifak haline dur demek gerekiyor.

Bu amaca ulaşmak için illa Kürt bağımsızlığını beklemek gerekmiyor.

Kürt veya Türk, saygın bir yönetim ve saygın bir yurttaşlık kültürüyle yaşayabilmek için mağdur edilmişliği Türk ırk pazarında satışa çıkaran bu anlayışı aşağılamak gerekiyor.