Home , Avrupa , Ölümsüzlüğünün 31. Yılında Devrimci Sanatçı Yılmaz Güney Anılacak!

Ölümsüzlüğünün 31. Yılında Devrimci Sanatçı Yılmaz Güney Anılacak!

11990243_1682118048687034_973963310_oPARİS | 03 – 09 – 2015 | Fransa’daki demokratik kitle örgütleri, 31. ölümsüzlük yılında Yılmaz Güney için yapılacak anmaya çağrı yaparken, yapılan açıklamada devrimci sanatçı Yılmaz Güney ve son süreçte Türkiye ve T. Kürdistanı’nda yaşanan gelişmelere vurgu yaptı.

ÖLÜMSÜZLÜĞÜNÜN 31. YILINDA DEVRİMCİ SANATÇI YILMAZ GÜNEY’İ ANIYORUZ     

„Sanatçının niteliğini pratiği belirler“ derdi Yılmaz Güney. Zira sosyal pratikte sergilenen tavrı ne denli devrimci olursa, o sanatçının niteliği o denli devrimci olacaktır. Faşist Türkiye Cumhuriyeti’nin yoksul halkı iliğine kadar sömürdüğü zulüm dünyasında, tıpkı ezilen tüm emekçiler gibi, Yılmaz Güney de yoksulluğun mimarlarına duyduğu öfkeyle büyüdü. Asıl adı Yılmaz Pütün olan Yılmaz Güney, 1 Nisan 1937 tarihinde yoksul bir kürt ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Kendisine burjuvazi tarafından vaat edilen bütün nimetleri elinin tersi ile itmiş ve sistemle girdiği her siyasal, ideolojik çatışmada daha bir netleşerek çıkmıştır. Burjuvazi ondan korkuyordu, çünkü kendileri de çok iyi biliyorlardı ki, Yılmaz devrimcileştikçe onun beyaz perdesi, halka devletin gerçek yüzünü yansıtacaktı. Nitekim böyle de oldu. 1969’da ‘AÇ KURTLAR’ ve 1970’de ‘UMUT’ la başlayan sanattaki siyasal çatışma artık durdurulamayacaktı.

Faşist TC devleti Yılmaz’ı engellemek için bin bir türlü oyunlar düzenledi. O’nu zindan karanlığına atarak halktan ve sanatsal üretiminden koparacaklarını sandılar, ancak yanıldılar. Yılmaz Güney, sınıf mücadelesinin her alanda verilmesi gereken bir mücadele olduğunun bilincindeydi. Eğer cezaevleri bir sistemin aynasıysa, kitleler bu aynadan yansıyanları Yılmaz’ın beyaz perdesi şahsında görecekti artık. Bu yaklaşım tarzı Yılmaz’ın en kötü koşul olarak zindan sürecinde en verimli çalışmalarını oluşturmasını sağlamıştır. Örneğin 1983’te çevrilen Yılmaz’ın son filmi ‘DUVAR’, Ankara Kapalı cezaevinde yaşanan gerçek isyanı beyaz perdeye taşımıştır.Özellikle Yılmaz GÜNEY’in 1974’te ‘ARKADAŞ’, aynı yılda ‘ENDİŞE’ ve 1982’de ‘YOL’ filmlerinde işlediği tema, bir bütün olarak Türkiye gerçekliğini ifade etmekte ve onun siyasal şekillenişini de ortaya koymaktadır.

Evet, Yılmaz Güney egemenler açısından bir tehlikedir. Ve bu tehlike bir kez daha onları rahatsız etmektedir. Çünkü Güney’in ortaya çıkardığı ürünler, söylemleri ve bunlarla uyuşan pratikleri bugün hala aynı canlılığını korumaktadır. Çünkü Güney “Ben sanatsal mücadelemi siyasal mücadeleden, anti-faşist, anti-feodal mücadeleden ayrı görmüyorum” diyerek yaşadı. Çünkü Güney doğduğu topraklardan kilometrelerce ötede son nefesini verirken bile “üşüyorum, üzerime Komünarların battaniyesini örtün” diyerek mücadelesine ve halkına sadık kaldı. Ve bugün emekçi halkın haklı sahiplenmesi bu nedenle bir o kadar da egemenlerin düşmanlığını kazanmıştır. İşte faşist düzenin saldırılarının kaynağında tam da bu gerçeklik yatmaktadır.

Emperyalist kapitalist sistem ayakta durmak için işçi sınıfının ve emekçileri canları pahasına kazandığı haklarına saldırmaya devam etmektedir. Dünyada ise kendi aralarındaki dalaşlardan dolayı da dünyaya yı kan gölüne çevirmektedirler. Bu saldırı ve savaşları yeni savaş konseptlerine uygun olarak ya doğrudan saldırıp işgal erderek yada Türkiye gibi yeminli uşakları veya yarattıkları DAEŞ gibi vahşi çeteler vasıtasıyla devam ettirmektedirler. Ama ortadoğu da DAEŞ vasıtasıyla hayata geçirmeye çalıştıkları bu saldırı politikası kürt yurtsever hareketi ve devrimci doststlarının Kobane ve Tel abyad daki cansiprhane haklı ve meşru savunmalarına çarpmıştır. Bu micadelenin etkisiyle Emperyalistler ve yardakçıları taktiklerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Koalisyon güçleri adı altında havadan operasyonlara başlamışlardır ve halkları sıtmaya razı etmeye çalışmaktadırlar. Emperyalistler arası çelişkilerden yararlanmak gerektiğini bilincindeyiz fakat bizler biliyoruz ki bunlar kendi aralarında uyuştukları zaman her an oklarını bize doğru yönlendireceklerdir, bundan dolayı bu barbarlar sürüsüne karşı daima tetikte olmamız gerektiğini aklımızdan çıkartmamalıyız.

Emperyalistlerin ordadoğuda ki işbirlikçi maşalarında biri olan Faşist TC devleti de AKP eliyle yaratmaya çalıştığı yeni osmanlı hayalllrinin, içerde Gezi süreciyle başlayıp doğa katliamlarına karşı yapılan eylemlerle ve işçi sınıfının çeşitli metal işkolu direnişleriyle zirveye ulaşan ve halen yer yer de devam eden direnişler ve hak alma mücadeleleri ve günümüzdede yurtsever hareketin başlattığı özyönetim süreci ile dışarda ise Kobane direnişi ve Tel Abyad zaferiyle yerle bir edilmesi Faşist devletin saldırılarını daha da pervasızlaştırmıştır. Faşist devlet AKP eliyle sanat cephesinde, gezi eylemlerine katılan duyarlı sanatçılara karşı karalama ve linç kampanyası ve günümüzde de bu karalama kampanyalarına Tiyatro sanatçısı levent ÜZÜMCÜ şahsınada devam etmektedir. Sanat cephesinde olduğu gibi her cepheden tüm ezilen ve ötekileştirilenler AKP vasıtasıla yapılan bu saldırılar hız kesmeden devam etmektedir. AKP iktidarı dönemindeki doğa katliamları ‘yeşil yollarla’, HES lerle orman yakmalarıyla taban yapmıştır. Bu doğa katliamları birer rant kapısı haline getirilmiştir. Bu rant savaşlarında Hopa da 8 yurttaşımız doğaya kurban verilmiştir.

Faşist devlet direnişlere rağmen boş durmamış gerici bağnaz hayallerini gerçekleştimek için her türlü yola başvurmaktan geri kalmamıştır. Dönem dönem açıktan beslediğii DAEŞ ve El Nusra gibi çeteler vasıtasıyla çeşitli saldırılar ve katliamlar yapmıştır. 7 haziran seçimlerinden önce birçok defa HDP büro ve mitinglerine saldırmıştır ve çok sayıda insanımızı katletmişlerdir, seçimleri kaybettikten sonra faşist devletin ve AKP hükümetinin beslediği daeş çeteleri saldırılarını yoğunlaştırarak devam etmektedir, son olarak kobane ye gitmek içi SURUÇ a giden SGDF li Devrimcilerin basın toplantılarına bir saldırı dizenlenmiş ve 33 Devrimci ve Sosyalist, fikirlerinde ve yaşanabilir bir dünya özlemlerinden dolayı katledilmişlerdir. Bu katliamı bahane eden AKP sözde DAEŞ e karşı ama özde Devrimci Demokrat, Sosyalist, Komunist ve Yurtsever Harekete karşı saldırı ve operasyonlara başlamıştır. Binden fazla kişi gözaltına alınmiş ve çoğu tutuklanmıştır. Günay ÖZARSLAN adlı bir Devrimci yargısız infaz edilmiştir. Kürdistanın çeşitli bölgelerinde yapılan operasyon ve hava saldırıların içinde çocuk ve hamile kadınlaında bulunduğu onlarca sivili katletmiş,ormaları yakılmış, gerilla cenazelerıne işkence yapılmış, Kevser ELTÜRK adlı gerillanın cenazesi kalleşçe bir ruh haliyle çırıçıplak soyularak teşhir edilmiştir.AKP ve sizofren RTE nin halkları birbirine düşman etme ile erken seçime gitme politikası iflas etmiştir. Bunu somut olarak asker cenazelerindeki iktidara karşı olan tepkiler bize göstermektedir. Ve güruh halka 1990 lara geri dönüleceği tehtidinde bulunmaktatır ama aslında 1990 lara dönüldüğü yoktur sadece saldırı ve katliamlar kılıf değiştirmiştir, bu unutulmamalıdır bunu unutmak demek devleti aklamak demektir,

Faşist TC devleti ve bu dönemdeki uygulayıcısı AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan kendi ağababalarının istemleri doğrultusunda işçi sınıfına, köylülere, emekçilere ve diğer ezilenlere saldırmayı da ihmal etmiyorlar, Bunu son dönemlerde imzalanan toplu iş sözleşmelerinde komik maaş zamlarında görmek mümkündür, bu dönemde fakir daha fakirleşmiş zengin fakir arasındaki uçurum dahada büyümüş ve AKP ülke degerlerini talan ederek ve peşkeş çekerek kendi zenginini yaratmıştır. Bunlardan biride Bilal oğlandır. Yine bu dönemde kadın cinayetleri, nefret cinayetleri, iş cinayetleri LGBTİ bireyler karşı işlenen suçlar had safhaya ulaşmıştır. Bu suçlar ve siyasi tutuklamalardan dolayı hapishanelerde yer kalmamıştır. Hapishanelerde özellikle siyasi mahkumlara uygulanan tecrit ve kötü muamele katlanarak devam etmekte, hasta tutsaklar ilgili kurumların raporlarına rağmen tedavi amacıyla da olsa, serbest bırakılmayarak, göz göre göre ölüme terkedilmektedirler. Yine kaçak sarayın şizofren lideri RTE taa Endonezya dan yaptığı bir konuşmasında, ‘ülkemizdeki mezhep farklılığından dolayı bazı mezhepler ateist sol örgütleri destekliyorlar’ diyere Alevileri hedef göstererek halklar arasında kin ve nefreti yaymaya çalışmaktadır. Ama halkımız bu oyuna gelmemiştir gelmeyecektirde. Şuan yaşadığımız ve burjuva demokrasileriyle övünen bu ülkeler faşist TC’nin bu faşizan uygulamalarına ses çıkartmamakta, içlerinde 10 ATİK’li devrimcinin de bulunduğu onlarca devrimciyi ve yurtseveri tutuklayarak tc nin bu faşizan politikalarına destek sunmaktadırlar

Ölümsüzlüğünün 31. yılında Devrimci sanatçı Yılmaz GÜNEY’ i andığımız bu günde faşist devlet , AKP ve onun şizofren lideri RTE’nin bu alçakça saldırılarına boyun egmemek için, halkın yanında duran sanatçıları savunmak için,doğa katliamlarına direnen Havva ananın, Dersimin, Hopanın ve daha nicelerinin sesine ses katmak için, soma, ermenekte ve başka alanlarda katledilen işçilerin ve gezide katledilen emekçilerin hakları için, 7 yaşında bırakılan Baranlarımız için, yargısız infaz edilen devrimciler için, kalleşçe teşhir edilen gerilla bedenlerinin hesebını sormak için, kobane de ki çocukları bir nebze de olsan sevindirmek için Suruç’a gden ve hain bir saldrıyla katledilen SGDF li devrimcilerin yarım bıraktıkları sloganlarını tamamlamak ve anılarını yaşatmak için sizleri hep birlikte, bu geri kalmış faşist zihniyete karşı mücadeleye çağırıyoruz.

Devrimci Sanatçı Yılmaz Güney Ölümsüzdür!!

Yaşasın Devrimci Dayanışma!

Kahrolsun Faşizim ve Her Türden Gericilik

ATİK Fransa, ACTİT, FDHF, ODAK, ALINTERİ, BİR-KAR, DİDF, CDK-F