TÜRKİYE | 06 – 04 – 2010 | “Umut daima vardı
Yaralı bir kuşun türküsünde
Güçsüz tutsak bir madencinin yüreğinde
Buğusunda billur bir hasretin,
Umut daima vardı.
Ve şimdi
Bir uzun gecesinde insanlığın
Çiğneyerek alaylı bakışları
Mavi bir ışık demeti gibi
Bağdaş kuruyor düşlere
Umut daima vardı.”.
Can Nergiz,
Birbirimizi deri ve kemikten; en önemlisi de onurumuzdan ibaret hatırladığımız, tertemiz-yalın bir Nisan ayının üzerinden tam 8 yıl geçmiş.
19 Aralık’ın hemen ertesinde, ilk mektupta; sıcağı sıcağına aktardığım mektuplara baktım şimdi seninle birlikte. Hatırlayalım o günleri, o anın-tam da o andaki dilinden;
“Yaşamla ölüm arasında gelip-giden 5 günlük bir dönemi geride bıraktık. Canın önemsizleştiği, davanın sürdürülüşününse en görkemli, en doruk anlarının yaşandığı bir dönem oldu. Dişe diş, yüz yüze her anı dolu 5 gün. Nergiz’in nöbetçiyken “Operasyon!” diye haykırmasıyla ayaklandık, sonra…5 gün; gece-gündüz, nereden neyin geleceğini bilmeden, duvar delme sesleri, kurşun yağmurları, gaz bombaları, kan-can içinde dehşet günler yaşadık. Açıkçası tek tek zindanlarda bu tür şeyler beklenirken, 20’sinde birden olması, savaşın boyutunu da iliklerimize kadar sindirdi. Hala doğru dürüst uyuyabilmiş bile değiliz. Yaşadıklarımızın ağırlığı üzerimizde. Kayıpların, yaralıların, ayrıldıklarımızın ağırlığı üzerimizde. Nasıllar, neredeler; neler yaşadılar.”
Ardından Nisan 2001’de;
“Nergiz’le birbirimizin yüreği yüreğinde, soluğu soluğundaydık hep. Birbirimizin nöbetini, soluğunu tutar olduk. Birbirimizin danışmanı, doktoru, herşeyi herşeyi olduk. Yeri geldi gözlerimizi tutamadık, yeri geldi bu vücudumuzla kahkahalar bile attık. Kendimiz yok olduk. İnsanın yaşamında, kendisini hesaba katmadığı bu halle-bu boyutta ilk kez tanıştık. Hep bizden ayrı olanlardaydı yüreğimiz. Hep kime ne olduğundaydı soluğumuz. Bütün bu zorluklar içerisinde, başka biryerde yaşanılması mümkün olmayan güzellikler yaşadık. Şimdi, Nergiz’siz başka bir perdedeyiz. Onlarla taşan ve onlarsız!”.
Bütün bunların üzerinden, sadece zaman değil neler neler geçti Nergo can.
Tarih; yaşadığımız tarihin daha niceleriyle doluydu. İlk değildik, sonda. Tarihin üzerinden yaşam aktıkça, -hele ki bu asırda- aşınıyor, unutuluyor, örseleniyor. Yeri geliyor; sadece yaralar-ölümler hatırlanıyor. Yeri geliyor; bir filmin etkisinden daha az hissediliyor gerçekler….
Ama herşeye rağmen Nergo can; biz o günleri yaşadık ve o günler hala dünyanın dört bir yerinde-türlü türlü yaşanmakta. Ve o günler yaşandığı gibi, yaşandığı kadar yalındı-açıktı. Çırılçıplak bir gerçeklikti.
Suçlanarak kapatıldığımız hapishanelerde; insanın hayvana bile böylesine kıyamayacağı toplu bir katliama maruz kaldık. İnsan olmanın en değerli varlığı, ONUR, evet onurumuzu teslim almaya çalıştılar.
Ve sen bu zorlu koşuda;
Hapishane aracında, kafanı bile kaldırmakta zorlanırken, çiçeklerin patlayan tomurcuklarını görme hevesini içinde taşıyandın. Adı Ölüm Orucu olan bu direnişte; her gün yeni yeni yaşanılası anlar yaratandın. Elin kalem bile tutamazken, yş.larına birkaç satır yazma hevesini içinde taşıyandın. Ölüm denen kavrama inat; ölürken dahi cıvıl cıvıl hayata sarılıydın. Çünkü; ONURUNU KAYBETMEDİĞİNDEN VE KAYBETMEYECEĞİNDEN EMİNDİN. Son anına kadar, bu güçle yaşadın.
Ve şimdi Nergo can; üzerinden yıllar geçse de, engellemek için direndiğimiz F Tipi hapishane sistemine geçildi. Kimimiz sürgündeyiz, kimimiz tüm tecrit koşullarına inat senin hayata bağlılığın gibi direnmekteyiz, kimimiz bu gerçekliği insanlığın unutmaması için çabalamaktayız, kimimiz….. Aklı ve zihni çalıştırmaya üşenen bir insanlık sahnesinin en karmaşık anlarındayız. Bunları çalıştıramayan bir insanlığın, tarihe bakışındaki karmaşıklıklardayız. Zihinsel tembelliğin, insani üretimleri fakirleştirdiği bir döngüdeyiz. Ve böyle bir insanlık sahnesinde; garip değildir ki, yaşadığımız sımsıcak anlara bile yabancılaşma hiç de azımsanmayacak boyutta.
Bütün bunlara rağmen Nergo can; kendimize-bilincimize-emeğimize yabancılaşmamak için mücadele ettikçe ve en önemlisi İNSANLIK ONURUNUN hiçbir saldırı karşısında yenilmemesi gerektiğini unutmadıkça; ne seni, ne diğerlerini..
SİZİ TARİHİN EN GÖRKEMLİ ANLARININ YOLCULARI-DÜŞENLERİ OLARAK, BEYNİMİZDEN-BİLİNCİMİZDEN SİLMEYECEĞİZ!
UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!!
Mutlu bir altınçağ olduysa eskiden
Niçin bir kez daha olmasın
Herşey dönüp dolaşıp
Gelmiyor mu eski yerine?
Düşündüğüm öğütlediğim gibi beni paylaşsaydı insanlar
Yararları, mutluluğu ve ahlakı
Cennet olurdu dünya..
Uyanık temiz sevgiler gelirdi diyorum
Azgın, kör sevgiler yerine
Yalan, dolan, bilgisizlik yerine
Gerçek bilgi gelirdi
Ve kardeşlik zorbalığın yerine.
(T.Campanella-Güneş Ülkesi)