Anasayfa , Avrupa , Münih Mahkemesi Avukat Savunmaları ile Devam Ediyor

Münih Mahkemesi Avukat Savunmaları ile Devam Ediyor

HABER MERKEZİ | 26.06.2020 |Münih’te devam eden, TKP/ML davası, 22.06.20 tarihinde 225. duruşmayla başladı. Pazartesi, Salı ve Çarşamba olmak üzere, üç gün süren duruşmalar pazartesi Saat 9:30’da Avukatların mütalaasıyla devam edildi. Pazartesi ilk duruşma saatlerinde söz alan Avukat Dietmar Kleiner, mütalaasında şu konulara değindi. Almanya ile Türkiye devletleri arasında süren ekonomik ve Askeri ilişkiler nedeniyle bu dava açılmış bulunuyor. Yüzyıllardır Türk devletiyle süren bu ilişkiler sonucunda, Almanya’da bulunan komünistlere, Kürtlere ve muhalif olan diğer kesimlere dönük, ciddi baskı ve yargılamalar söz konusudur. Bu anlamda 129-a-b maddeleri tamamen bu çıkarlara hizmet etmektedir.

Uygulamada anti-demokratik ve baskıcı olan,129 a-b maddeleri her dönem güncel tutulmuştur. Belirlemesiyle bu konuyu genişçe anlatarak, ardından Almanya’nın anti-komünist geleneği üzerinde durarak tarihten örnekler verdi. Bu örnekler içinde, Almanya burjuvazisinin Rosa Lüksemburg’un nasıl yargılandığı ve nasıl katledildiğini anlattı. Ayrıca Hitlerin komünistlere yönelik saldırı ve tutuklamalarını genişçe anlattıktan sonra, bugün burada komünistlere karşı yürütülen bu yargılanmaya sadece R.T. Erdoğan ve işbirlikçileri sevinmektedir. Dedi. Ve Müslüm Elma’nın da halen tutuklu yargılanması demokratik değildir. Diyerek, müvekkili için beraat talep ederek mütalaasını bitirdi.

Ardından Avukat Dr. Peer Stolle’ye sıra geldi. Fakat Dr. Peer Stolle annesinin ölümü nedeniyle duruşmaya katılamamıştı. Bu nedenle gönderdiği mütalaasını, Avukat Yunus Ziyal okudu. Dr.Stolle mütalaasında, polis takibatları ve dinlemelerde yapılan usulsüzlükler üzerinde durarak, 129 a-b maddelerinin TC devleti için, uygulamaya konan bir yasa olduğunu anlattı. Ayrıca yürürlükte ki, bu anti-demokratik yasayla, evrensel olan insan hak ve özgürlüklerini çiğnendiği ve evrensel hukuk normlarına uymadığı konusunu geniş bir şekilde gönderdiği yazısında vurguladı. Ardında müvekkili için beraat talep etti.

Avukat Yunus Ziyal da 129 a-b maddeleri üzerinde durarak, Almanya bu yasayı kendine bir kalkan olarak, kullanarak tüm anti-faşist, devrimci, sosyalist ve komünist kesimleri baskı altına alma siyasetini uygulamaktadır. Bu nedenle iş birliği içinde olduğu ülkelerin devrimcileri bu kapsamda yargılanmakta ve haksız cezalar verilmektedir dedi. Bu konuyu geniş bir biçimde anlatarak, örnek olarak beş yılı aşkın süredir Müslüm Elma tutukludur dedi. Sonunda müvekkili için beraat talep ederek konuşmasını bitirdi.

Avukat Ulrich v Klinggräff ise, mütalaasına başlarken, özellikle şu cümleleri önemliydi. Konuşmasında şöyle dedi; cumhuriyet savcısının ilk baştan bu yana bu değerli insanları terörist göstererek, bilinçli bir şekilde, kamuoyunu nasıl yanılttığını, faşist TC devletinin çıkarlarını nasılda savunarak öne çıkardığını ve bunları da tüm 129 a-b yasası davalarında olduğu gibi hep aynı argümanları kullanarak nasılda maniple ettiğini hep birlikte gördük ve şahit olduk. Ardından Almanya ceza yasasının ayrıntılarını detaylıca anlatarak, yapılan usulsüzlükler ve adil yargılama hakkının aleni bir şekilde gasp edildiğini ve bu davada öne sürülen tüm argümanların içi boş olduğu geldiğimiz aşamada ortaya çıkmış bulunuyor. Ama bütün bunlara rağmen Almanya ve Türkiye devletlerinin yüksek çıkarları bu davanın düşürülmesi önünde engel olmuştur. Diyerek hazırladıkları uzun mütalaasının diğer bölümünü devam etmesi için, Avukat

Franziska Nedelmann’a bıraktı.

Avukat Nedelmann okuduğu mütalaanın ikinci bölümünde, polisin usulsüzce yaptığı takibatlar ve dinlemelerde, konuşmaların ve elde edilen belgelerin, kıriminal polis dairesinde bulunan Türk tercümanların maniple ettiği ve yapılan tercümelerin üzerinde yorumların yapıldığına dair, ayrıntılarla anlattı. Ayrıca Türkiye’de işkence bir devlet politikası olarak, gelenek haline geldiğini ve her dönem fiziki ve psikolojik olarak sistemli bir şekilde uygulandığını vurguladı. Konuşmasının devamında Almanya’da 129 a-b davalarında yargılanan Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere dönük olan davalarda, nedense mahkemeler her defasında işkenceyi “kötü muamele” olarak yorumlamaktadır. Bu yaklaşım Türk devletinin insanlığa işlediği suçlarını hafifletmektedir. Diyerek Müslüm Elma’nın tutuklu yargılanması özgürlüklere aykırıdır dedi. Ve mütalaasının sonunda müvekkiline beraat isteyerek sunumunu bitirdi.

Avukat Martin Heiming de mütalaasında, biz her defasında söyledik. Bu dava sadece faşist diktatör R.T. Erdoğan’ın gönlünü hoş etmek için açılmış siyasi bir davadır. Geçmişten günümüze kadar, TC devletinin katliamları, saldırıları ve baskıları katlanarak devam ediyor. Kürtlere, Alevilere, devrimci ve sol kesime yönelik sistematik bir şekilde bu baskılar yapılıyor. Bu anlamda Ermeni soykırımı yaşanan canlı tarihin önemli bir olgusudur. Aslında bu davanın düşürülmesi için, mart ayında, yeterli kanıtlarla birlikte, dilekçe sunduk; ama kabul görmedi. Dedi. Ardındın bilirkişi Prof. Dr. Christoph K. Neumann burada birçok konuya açıklık getirdi. Diyerek; Prof. Dr. Christoph K. Neumann’dan yaptığı alıntılarda; Ermeni soykırımı, 1938 Dersim katliamı, Kürt isyanlarının kanlı bir şekilde bastırılması, Alevilere yönelik baskıcı politikalar ile devrimci, sosyalist ve muhalif olan tüm kesimler dönük, saldırı ve işkenceleri detaylıca anlattı. Ayrıca TC devleti 1990 dan itibaren Kürt köylerini yakıp yıkıyor, insanları yerinden, yurdundan ve toprağından kopartarak zorla göçe sürüklüyor. Tüm bu gerçekler aleni bir şekilde bilinmesine rağmen, Almanya devleti ve hükümetleri, Osmanlı imparatorluğu döneminden bugüne kadar, hep Türk devletini ve hükümetlerini desteklemiş ve bu katliamlar karşısında suskun kalarak, TC devletinin yanında yer almıştır. Diyerek konuşmasının sonunda mahkeme heyetine; siz hakimler sadece hukuk değil, bu ülkenin demokrasi, hak ve özgürlüklerini de korumakla yükümlüsünüz. Çünkü; hukuk yemininizde bunu söylediniz. Çağrısında bulunarak, mütalaasının sonunda Müslüm Elma’nın tutukluluğu hukuksuzluktur dedi. Ve müvekkiline beraat isteyerek, konuşmasını bitirdi.

Avukat Yener Sözen de mütalaasında önemle şu konular üzerinde durarak, şöyle başladı. Dört yılı aşkın süredir, bu duruşmalar devam ediyor ve dava üzerine çok şeyler söylendi. Aslında bana çok şey kalmadı ama, yine de bir şeyler söyleyeceğim dedi. Ardından bu siyasi davanın genel gidişatına ilişkin, eleştiriler yapıldı ve davanın düşürülmesi için dilekçeler verdik. Ama nedense, hiçbiri kabul görmedi. Yine Türk devletinin Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde ki baskısını anlattık. Ayrıca bu davanın açılması için verilen izinin keyfi olduğunu söyledik. Ancak siz mahkeme heyeti olarak, bu dava izninin keyfi olup olmadığına bakacağınızı söylediniz. Fakat bu konuda bir gelişme ortaya koymadınız, tersine bir ceza dairesi gibi davrandınız dedi. Ve konuşmasını şöyle devam etti; gerçek olan şey, Almanya ve Türk devletinin menfaat ilişkileri bu davada önemli derecede rol oynuyor. Çünkü; Almanya için Türkiye, ucuz enerji kaynaklarının olduğu ülkedir. Ayrıca Ortadoğu pazarına da buradan müdahale ettiği nedeniyle vazgeçilmezdir ve önem arz ediyor diyerek, Almanya ne olursa olsun sermaye çıkarlarını koruma güdüsü içerisindedir dedi. Bu davanın amacı da budur diyerek, benim düşüncem de böyledir dedi.

Ardından; Almanya ve Türk devletinin arasında ekonomik ve Askeri ilişkiler var dedi.  Özellikle iki ülke arasında ki, silah ticareti, yoğun bir şekilde devam etmektedir diyerek; bu Almanya silahlarıyla, Türk devleti, başta Kürtler olmak üzere, devrimci, sosyalist, komünist ve muhalif olan tüm kesimlere karşı öldürücü bir biçimde kullanılıyor. Örnek olarak; Leopar Tankları, Türkiye’de Kürt coğrafyasından, Afrin işgaline kadar kullanıldı. Almanya bu suçlara ortak oluyor. Tüm bunlar bilindiği halde, Almanya ve Türkiye arasında ki bu ilişkiler kesintisiz devam ediyor dedi.

Konuşmasının son bölümünde ise, mahkeme heyetine şöyle seslendi; sizler en yüksek hukukçular olarak, Almanya hükümetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu suçmu veya suça iştirakmı yada suçluyu desteklemekmi, bu noktaları hiç sorguladınızmı? Diyerek Müslüm Elma’nın tutukluluğu adalet duygusuyla bağdaşmadığını vurgulayarak, son olarak bu salonda asla suçlu aramayın, suçlular başka yerdedir dedi ve müvekkiline beraat talep ederek konuşmasını bitirdi.

Avukat Frank Jasenski ise, mütalaasında, benden önce konuşan meslektaşlarım TC devletinin karakteristik özelliklerine dair, birçok konuya değindiler. Yine de söylemem gerekiyor, faşist Türk devletinin tarihi katliamlar, soykırımlar ve işkenceler tarihidir. Başta Kürt ulusu olmak üzere, çeşitli milliyetlere ve azınlık inanç guruplarına, devrimci, sosyalist ve komünistlere yönelik sürekli bir baskı, asimilasyon ve yok sayma; bir devlet politikası olarak hep devam etmiştir. Tüm hak, hukuk ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, faşist diktatörlüğün olduğu bir ülkede, hak ve hukuktan bahsetmek hayalden öte bir şey değildir.  Bu günümüzde cumhurbaşkanı RTE, tüm anayasayı kendine bağlamış durumdadır. Örneğin; Türkiye de bir hukuk sınavının sonunda, öğrenciye şöyle bir soru sorulur; sayın cumhurbaşkanımız RTE’na bağlılığınız nedir? Öğrencide tam bağlı olduğunu söyler ve sınavı geçer. Aslında bu nesnel durum, TC devletinin karakterini açıklamaya yeter. Yine savcı nedense bir tek işkenceden bahs etmedi. Zira TC devleti, işkenceyi sistematik olarak uygulamaktadır. Bu konu üzerine, uluslararası kurumlarda oldukça zengin kaynaklar vardır. Ama mahkeme bunları sadece aşırılık olarak ele alıyor. Ayrıca Türkiye’den gelen bilgiler istihbarı bilgilerdir. Polisiye bilgilerdir. Ve işkence altında alınan ifadelerdir. Mahkeme heyeti tarafından bunlar görülmek istenmiyor. Ama tam da bu konuda; Almanya dışişleri bakanlığı, Türkiye’de hak ihlallerinin varlığını ve işkencenin uygulandığına ilişkin, farklı dönemlerde gündeme getirmişti. Son olarak; Müslüm Elma’nın tutukluğu keyfidir dedi. Ardından müvekkilime beraat istiyorum diyerek, mütalaasını sonlandırdı.

Avukat Sinan Akay da mütalaasında, Türkiye’deki işkenceler ve işkence altında alınan ifadelere genişçe değinerek. Kürt ulusuna yönelik uygulanan asimilasyon ve baskıcı politikaların anlatarak HDP üzerinden örnekler verdi. Ardından müvekkilinin aile tarafının bir yanı Kürt ve Alevi olduğu için, çifte baskıya maruz kaldığını söyledi. Konuşmasının devamında, TC devletinin farklı etnik kimlik ve inançlara tahammülü olmadığını bu kesimlerin sürekli baskı altında tutulduğunu vurgulayarak, müvekkili için beraat talep ederek konuşmasını bitirdi.

Avukat Roland Meister ise; mütalaasının ilk sözlerini şöyle açıkladı, beş yılı aşkın süredir bu davanın içindeyiz. Dört yılı aşkın süredir de duruşmalar devam ediyor. Ama şimdiye kadar savcı; maalesef TKP/ML’nin adını doğru kullanmayı, başaramadı. Doğru olan, Türkiye´dir, “Türk” değil, açılımı da Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist dedi. Ardından devam ettiği konuşmasında, benden önce, 129 a-b maddesi üzerine, meslektaşlarımın yaptığı açıklamalarına katılıyorum dedi. Yine Corono pandemisi döneminde mahkeme heyetinin davanın hızlandırma ilkesini ihlal ettiğini ve söz konusu olan 10’nuncu maddeye göre, hattalar işlediğini vurguladı. Devam ettiği konuşmasında; Almanya’nın anti-komünist geleneği, bugün burada yargılanan 10 kişiye karşı da devam etmektedir dedi. Açılan bu dava ile, Türk devleti uyguladığı baskı ve işkenceleri sürdürmesine hizmet etmektedir.

Geçmiş tarihe baktığımızda Hitler faşizmi; yargılayarak katlettiği komünist ve sosyalistlere yönelik, önemli ve olumlu tepkiler oldu. Ayrıca savcı her konuşmasında ve yaptığı mütalaasında, TKP/ML’yi terörist olarak değerlendirmektedir. Fakat gerçek şudur ki, TKP-ML programatik görüşleri olan, faşist düzene karşı mücadele eden, insanlık hak ve özgürlüklerini ve onurunu savunan bir partidir. TKP/ML hakkında, bunların dışında başka bir çıkarım yapılamaz. Hitler faşizmi de Sovyet sosyalizmine karşı savaştı, Yahudileri korkunç bir şekilde katletti ve sosyalizmi yıkmak için yoğun mücadele etti. Bu nedenle anti-komünist histeriler günümüzde de devam ediyor dedi. Ve konuşmasını şöyle sürdürdü; sosyalizm ile komünizm sürekli karalanıyor, kırminalize edilerek, bu yolda mücadele edenler tutuklanıyor. Böylece yapılması gereken saygılı bir tartışmanın önü bilinçli bir şekilde kapatılıyor diyerek; Çin halk cumhuriyeti, halk savaşı yoluyla kuruldu. Savcıya göre bu terörizm olmalıdır. Ama Mao halk savaşı yürütürken 3 savaş ve 8 halk ilkesini uyguladı. İnsanlığın çıkarlarını en üste tuttu. Bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi yürüttü. Bu nedenle Çin halkının çok büyük desteğini aldı. Diyerek; İbrahim Kaypakkaya’da toprak işgallerine, 15-17 Haziran büyük işçi direnişi gibi birçok kitlesel eylemde yer alarak, faşist rejime karşı mücadele etti. Ve sürekli açık yada kapalı biçimde darbelerle yönetilen bir ülkede mücadele etmek meşrudur. Bu anlamda, TKP/ML’nin çok yönlü siyasetini ve faaliyetini görmeden, terörizm adı altında yaftalamak boş bir çabadır. Yine savcının TKP/ML’yi bir cinayet örgütü olarak yansıtması, sadece absürt değil, aynı zamanda büyük bir karalamadır dedi.

Devam ettiği mütalaasında; TKP/ML’nin devrim programına bakıldığında, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı ile tüm halkların eşitliğini savunmaktadır. Ama savcı TKP-ML ideolojisini sanıkların aleyhine kullanarak cezalandırmak istemektedir. Bu dava Almanya ve Türkiye devletleri arasında çıkar ilişkileri üzerinde yürütülen siyasi bir davadır. TC devleti İŞİD ile işbirliği içindedir. İŞİD’de sunduğu sınırsız destekle insanlık suçu işlemiştir. Ama burada gördü ki, faşist Erdoğan’ın gönlünü hoş tutmak için bu davanın sürdürülmesinde ısrar ediliyor. Ayrıca Müslüm Elma’nın tutukluluk durumu da insan haklarına aykırıdır. Diyerek müvekkili için beraat isteyerek konuşmasını bitirdi.

Avukat Marvin Hegermann de bu davada usulsüzlüklerin olduğu ve adil yargılama hakkın kesintiye uğratıldığını anlattı. Ayrıca bu dava için yeni mahkeme salonların yaptırılması ve kamuoyuna bir şato gibi sunulması da aldatmacanda başka bir şey değildi dedi. Münih Stadelheim hapishanesinin altında, onlarca milyon Eurolar harcanarak yapılan duruşa salonu, burada yargılanan insanlar için değil, sadece sizin için güvenlikliydi. Ama ne yazık ki, tuvaletleri eksik olunca salon iptal edildi. Bu girişim kamuoyunu yanılma oyunuydu fakat tutmadı. Bu entelektüel insanları, çok tehlikeli gösterme girişimi boşa çıkmış oldu. Konuşmasını son bölümünde, Müslüm Elmaya özgürlük ve müvekkiline de beraat isteyerek bitirdi.

Son olarak, Avukat Rainer Ahues söz aldı. Yaptığı sunumda daha çok teknik noktalarda yapılan manipülasyonlar üzerinde durdu. Özellikle 2005 yılında Fransa’ da ele geçirilen dokümanların, Almanya polisine verilmesi ve bunların üzerinde yapılan sahte oyunları anlatmaya çalıştı. Ayrıca uluslararası terörizm, iç savaşlar ve çatışmalarda ortaya çıkan meşruiyet, hak ve özgürlükler sorununu; 129 a-b yasası bağlamında ele alarak anlattı. Konuşmasının sonunda Müslüm Elmay’a özgürlük isteyerek müvekkiline beraat talebinde bulundu. Ayrıca savunma avukatları yaptıkları mütalaalarında, TKP/ML Münih davasında yargılananlara dönerek; böyle onurlu bir davayı üstlendiğimiz için sizinle gurur duyuyoruz, size teşekkür ediyoruz diyerek konuşmalarını noktaladılar.

 

Not; önümüzdeki hafta; Stephan Kuhn, Antonia v.d. Behrens, Berthold Fresenius ve Alexander Hoffmann’ın mütalaaları yayınlamaya devam edilecektir.