Home , Köşe Yazıları , Kuzey Kore nire?

Kuzey Kore nire?

muratcakirYanlış anımsamıyorsam, 1995 Kasım’ında Wiesbaden’de yapılan bir toplantı esnasında SPD’nin ünlü güvenlik politikaları stratejisti Egon Bahr ile tanışmıştım. O günler de Fransa’nın Pasifik Denizi’nde yaptığı nükleer deneme (2 Ekim 1995) tartışmaların odağına oturmuştu. Kahve molasında bir kaç Genç Sosyalist üyesiyle Fransa’nın Force de Frappe (Vuruş Gücü Politikası) ve nükleer denemelerinin gereksizliği üzerine tartışıyorduk ki, bizi dinleyen Bahr lafa karıştı: »Ben de nükleer silahlara karşıyım, ama günün birinde deli bir kowboyun ABD’nin nükleer cephanesi üzerinde tek başına karar verme yetkisine sahip olabileceğini düşündükce, komşumuz Fransa’nın nükleer şemsiyesi altında olduğumuzu bilmek, beni rahatlatıyor.«

Willy Brandt’ın yakın danışmanı olan ve 1966 sonrasında Avrupa’daki yumuşama politikasının mimarları arasında sayılan kurt politikacı, bize iki cümle ile jeostrateji ve reel politika konusunda ders vermişti.

Yıllar sonra, 25 Mayıs 2009’da Kuzey Kore’nin nükleer deneme yaptığına dair haberleri okuduğumda, yeniden Bahr’ın sözlerini anımsadım. 1980’li yıllardan beri Alman barış hareketinin eylemlerine katılan bir barış aktivisti olarak nükleer silahlar ve »Savunma ve Güvenlik Politikaları« olarak adlandırılan alanlara hep özel bir ilgi duymuşumdur. Bu nedenle Bahr’ın sözlerinden hareketle, ne zaman yeni bir gelişme olsa, konuyu egemen reel politika açısından da değerlendirmeye çalışırım.

Nükleer silahların ve denemelerin insanlığın geleceğini tehdit eden en büyük »reel« tehlikelerden biri olduğu konusunda sanırım herkes hemfikir. Egemenler de. Zaten bu nedenle BMÖ 1996’da nükleer denemelerin durdurulması için bir antlaşma hazırlamıştı. ABD ve SSCB arasındaki antlaşmaları saymıyorum bile. Bilindiği gibi 1996 Antlaşması’nı ABD, Çin ve İsrail imzaladı, ama hâlen tasdik (ratifikasyon) etmediler. Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore ise imza bile atmadılar. Nükleer silah görüşmelerinin, »nükleer cephanelerin dondurulması« bağlamında nükleer silah tekelinin tek yanlı olarak nükleer güçlerin elinde kalmasına yönelik adımlar olduğu ayrı ve uzun bir konu.

K. Kore özelinde ise, büyük güçlerin iki yüzlülüğü bariz bir biçimde göze batmakta. ÖDP’li Alper Taş‚ın dediği gibi »emperyalist ülkeler kendilerine hak gördüklerini başka ülkelere hak görmüyor«. Konunun detayına girmeden önce şunun altını çizmeliyim: Kore »Demokratik Halk Cumhuriyeti«ni otokratik ve antidemokratik bir ülke olarak görüyorum. Kore yarımadasındaki »sosyalizm« denemesini, gerçek sosyalizmin nasıl olmamasını gösteren bir ibret olarak algılıyor ve yönetimini, kendi halkını ezen militarist bir diktatörlük olarak nitelendiriyorum. Ayrıca, bırakın nükleer silahları ve denemelerini, silahlanma ve militarizmi tümden reddettiğimi, Kore dahil, dünyadaki bütün nükleer silah gücünün imha edilmesinin zorunlu olduğunu özellikle vurgulamayı gerekli dahi görmüyorum.

Ancak Kore özelinde konuyu değerlendirirken, bazı noktaların da göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bir kere »denemeler dünyanın tepkisini çekiyor« derken, hangi dünya sorusunu yanıtlamak gerekiyor. Doğru, Batı, emperyalist ülkeler tepki gösteriyor. Peki, emperyalizmin cenderesi altındaki »yeryüzünün lânetlileri«? Emperyalist dayatmalar, sömürü, saldırı savaşları ve işgaller karşısında yoksul K. Kore’nin dünya egemenlerine diklendiği düşünülemez mi? Batı dışındaki dünyada hiç böyle düşünülmediğini söylemek hayli güç.

Diğer yandan, Pyöngyan propagandalarının tüm irrasyonalitesine rağmen, K. Kore yönetiminin uluslararası realiteyi son derece gerçekçi değerlendirerek adım attığı söylenmelidir. K. Kore, Irak deneyiminden hareketle, ancak nükleer güç olduğunda ABD ile eşit göz hizasında görüşebileceğinin bilincinde. Öyle ya, Irak’ın elinde sahiden kitle imha silahları olsaydı, ABD Irak’la savaşa kalkışabilir miydi?

Öte yandan K. Kore, Batı’nın şu an için yeni bir savaş cephesi açamayacağını da biliyor. Irak ve Afganistan’daki çözümsüzlük, harcanan milyarlarca Dolar’a ve işgale rağmen hâlâ devam eden savaş, ABD ve NATO için engelleyici faktörler. Bu açıdan bakıldığında K. Kore’nin, denemeyi hükümranlığını koruyan bir güvenlik antlaşması yapılana dek bir baskı aracı, bir şartlı rehin olarak kullanmak istediği anlaşılıyor. Bence böylesi bir antlaşma, dünya barışına giden yolun çıkarınadır.

O nedenle Uluslararası Doktorlar Örgütü IPPNW’nin çağrısı bana hayli anlamlı geliyor: »Şimdi gerekli olan askerî yanıt değil, (…) Kuzey Kore ve İran’la olan nükleer ihtilafların acilen diplomatik girişimlerle çözüme ulaştırılmasıdır. Güvenliklerinin tehlikede olduğunu düşünen [ülkeleri] tehdit etmek, son derece yanlıştır.«

Türkiye’de özünde haklı olarak »sosyalistler kaynaklarını silaha değil eğitime ve sağlığa harcarlar« diyerek K. Kore’yi eleştiren sosyalistlerin, dünyadaki reel durumu göz önünde tutmaları bence doğru olur. Yoksa, egemenlerin eleştirisiyle, sosyalistlerin eleştirisi arasındaki fark nasıl belli olacak?

Murat Çakır

| 30 Mayıs 2009 |