KÖLN | 15 – 08 – 2011 | Kürt kimliğinin Alman makamlarınca tanınması ile ilgili kısa bir süre önce başlatılan kampanya, Almanya’nın Köln şehrinde, 13 Ağustos’te gerçekleştirilen bir bilgilendirme toplantısıyla kamuoyuyla paylaşıdı.
Köln-Mülheim’da bulunan Mala Kurda’da gerçekleştirilen toplantıya Gazeteci Günay Aslan, Kürt Siyasetçi Salih Ciziri, ATİF Başkanı Süleyman Gürcan, Sol Parti Eyalet Milletvekili Ali Atalan, AGİF Temsilcisi Ali Miti ve TÜDAY adına İlkay Yılmaz katıldı. İlk olarak söz alan ve toplantının moderatörlüğünü yapan gazeteci Günay Aslan katılımcıları, dünyada, Kürdistan’da ve Türkiye’de özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve sosyalizm yolunda şehit düşenler anısına bir dakikalık saygı duruşuna davet etti.
Saygı duruşundan sonra toplantının içeriği ve katılımcılar noktasındaki bilgilendirmeden sonra ilk söz hakkını Sol Parti Eyalet Milletvekili Ali Atalan’a verdi. Atalan; Uzunca bir süredir Alman devletinin özellikle Kürt siyasetçilere, Kürt Kurum ve Derneklerine karşı hukuk dışı operasyonlar ve takibatlar yürüttüğü ve Kürdistanlı göçmenlerin yürüttüğü çalışmalarının bilinçli olarak kriminalize edilmeye çalışıldığını söyledi. Bu durumun tutarlı bir çabayla değiştirilebileceğine değinen Atalan, Kürt kimliğinin ve Kürt kültürünün özgürce yaşatılabilmesi açısından bu hukuksuzluğun bir an önce durdurulması gerektiğini belirtti. Kürdistan’da yaşanan baskı ve zulüm nedeniyle ülkesini terk ederek Almanya’ya gelen Kürt göçmenlerin Alman toplumuna uyumunun bilinçli bir şekilde engellendiğini söyleyen Atalan, Kürtlerin Almanya’da yaşayan ikinci büyük göçmen kitlesi olmasına rağmen Alman devletinin hiç bir zaman, Kürt göçmenlere kendilerini temsil hakkı tanımadığını belirtti. Ve demokratik Kürt kurum ve derneklerinin çalışmalarının PKK yasağına dayandırılarak çalışmalarının engellenmesi, kişi ve kurumlara Alman mahkemelerince cezalar yağdırılmasının anlaşılamaz olduğunu söyleyen Atalan, Kürt kimliğinin tanınması kampanyasının Kürdistan ulusal mücadelesin barış talebine de bir şekliyle hizmet edeceğini belirtti.
Daha sonra sözü alan Tüday temsilcisi İlkay Yılmaz; Kürt kimliğinin tanınması meselesinin Alman anayasasının maddelerince bir zorunluluk olduğunu söyledi. Özellikle anayasanın 20. Maddesine dikkat çekilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, Alman devletinin de altında imzasının bulunduğu, azınlıkların tanınması ve korunması, azınlık dillerinin yaşatılması noktalarında da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine uyulması gerektiğini söyledi. Yine Alman anayasasından örnekler veren Yılmaz, Kürt kimliğinin tanınması hakkının anayasanın 3. Maddesinde yer alan yurttaşlık hakkı ve eşitlik maddesi içerisinde ele alınmasının doğru olacağını söyledi. Alman devletini kürtleri bilinci olarak göçmen statüsünde tutarak temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bıraktığını söyleyen Yılmaz, aksine Kürtlerin siyasi mülteci niteliklerinden de kaynaklı politik kimliklerinin tanınmasının bir zorunluluk olduğuna vurgu yaptı. Alman devletinin bilinçli olarak Almanya’da yaşayan Kürtlere dair istatistiki bir araştırma yapmadığını, yaptığı araştırmaları ise kamuoyuyla yine bilinçli olarak paylaşmadığını söyledi. Alman anayasasının 5. Maddesinde yer alan herkesin düşüncelerini özgürce yazılı, sözlü olarak yayın organlarında belirtme hakkı maddesi gereği, Kürt kurumlarına ve basın yayın organlarına karşı hiçbir hukuki yasaklamanın dayatılamayacağını belirtti. Alman devletinin Almanya’daki Kürt kurum ve derneklerini, Kürdistan’daki ulusal mücadelenin güç ve esaslarına göre değerlendirdiğini, bu durumda Kürdistan’lı tüm göçmen kurumların terörize edilmeye çalışıldığını söyledi. Entegrasyon Zirvesine Kürtlerin bilinçli olarak davet edilmediğini belirten Yılmaz, Alman Devletinin vatandaşlık politikasının, göçmenlerin ulus ve etnik kökenlerini dejenere etmeye dönük bir politika olduğunun ve bu çifte standartın bir an önce değişmesi gerektiğini söyledi.
Daha sonra söz alan AGİF Temsilcisi Ali Miti konuşmasına, 15 Ağustos’u ve kısa bir süre önce ilan edilen demokratik özerkliği selamlayarak başladı. Kürt göçmenlerin bugün yaşadığı sorunların, Kürdistan topraklarında yüzyıllardır yaşanan Kürt inkarcılığından ayrı ele alınmayacağını, orada yaşanan dil, kimlik, kültür vb. baskı ve hak gasplarının buradakinde farklı olarak değerlendiremeyeceğini belirtti. Bu konuyla ilgili her türlü çalışma ve eylemin kamuoyu tarafından desteklenmesi gerektiğini söyleyen Miti, Kürdistan topraklarında yaşanan savaşta TSK’nın kullandığı bir çok silahın Alman imalatı olmasının iyi görülmesi gerektiğini söyledi. Kürdistan’da kısa bir süredir yürütülen kazılarda çıkan insan kemiklerinin, Kürt halkına uygulanan zulmün görülmesine yeteceğini söyleyen Miti, Almanya’da yaşayan tüm Kürtlerin bu durum karşısında örgütlenmesi gerektiğine ayrıca bu kampanyayı sahiplenmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Devamında söz alan ATİF Başkanı Süleyman Gürcan; Türkiye’den ve Kürdistan topraklarında Almanya’ya yaşanan göçün 50. Yılını doldurmasına rağmen, göçmenlerin temel bir çok haklarının ellerinden alınılmış olduğunu söyledi. Göçmenlerin yaşadıkları ülkelere ekonomik, sosyal ve daha birçok alanda büyük oranda katkılarının olmasına rağmen, hala seçme ve seçilme haklarını kullanamıyor oluşlarının büyük bir hukuksuzluk örneği olduğunu belirtti. Kürt kimliğinin tanınması meselesinin aslında Kürtlerin Kürt olabilme meselesi olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapan Gürcan, Kürtlerin anadillerini konuşabilmeleri, kültürlerini yaşatabilmeleri ve kendi dillerinde yayınlar yapabilmelerinin önündeki tüm engellerin kaldırılması açısından bu kampanyanın önemsenmesi gerektiğini söyledi. 90’lı yılların başında anayasanın 129. Maddesine dayanarak PKK, DHKP ve Tamil vb. örgütlerin faaliyetlerinin yasaklanmasının esasta, Kürtlere ve devrimci demokrat göçmen kitleler üzerinde yürütülecek baskı ve hukuksuzluğa uygun bir kılıf hazırlama çabasından başka bir şey olmadığını söyledi. Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK)’in son kongresinde Kürt göçmenlerin kimliğinin hukuksal alanda tanınması meselesini programına koyarak, bu konuda biran önce çalışmalar yürütülmesinin önemsenmesi gerektiğine vurgu yapan Gürcan, bu kampanyanın önemli bir farkının da, bir çok ulustan göçmen kişi ve kurumların bu kampanyayı sahiplenerek destekliyor olması olduğunu söyledi.
Son olarak söz alan Kürt Siyasetçi Salih Ciziri; sözlerine dönemin köleci zulümkarlarına karşı, 15 Ağustoslarda Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin ilk kıvılcımını çakan Agit’leri selamlayarak başladı. Kürtlerin doğuşundan bugüne kimliği ve varlığı için mücadele eden bir ulus olduğuna değinen Ciziri, Kürt Özgürlük Hareketinin bugüne kadar, Türk Devletinin 15 Hükümet, 5 Cumhurbaşkanı, 7 Başbakan ve 10 Genelkurmay Başkanı değiştirdiğini bunlardan hiçbirinin Kürtlerin varlığını koruma mücadelesini durduramadığını söyledi. Kürtlere uygulanan sürgün politikasının, sürgün edilenler şahsında Kürt kimliğinin dünyanın değişik coğrafyalarında yok edilmesini amaçlayan bir politika olduğunu söyleyen Ciziri, Kürdistan’da iki dilli yaşam ve Demokratik Özerkliğin ilanıyla iradesini beyan eden Kürt halkının, kendi kimliğini ve iradesini yürütülecek bu kampanyayla bütünleştireceğini belirtti. 1991 yılında Almanya Dışişleri Bakanının Almanya’da 800 bin Kürt yaşıyor ifadelerine rağmen, Alman Devletinin bu büyük sayıdaki nüfuslarına rağmen Kürtleri 400 bin nüfuslu Lüksemburg kadar önemsemediğine vurgu yapan Ciziri, Kürtlerin kimliğinin, dilinin ve kültürel zenginliklerinin inkarı ve Kürt coğrafyasının bölünmesinin uluslararası güçlerin sömürgeci politikalarının bir parçası olduğunu söyledi.