Home , Haberler , 'F tipinde intihar, sadece intihar değildir!'

'F tipinde intihar, sadece intihar değildir!'

ANKARA | 14  – 08 – 2011 | Sincan 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutuklu bulunan üniversite öğrencisi Seyfettin Bal (28), 21 Temmuz tarihinde hücresinde ölü bulunmuştu. Kütahya’daki olaylar sırasında tutuklanan ancak olayla ilişiği olmadığı anlaşılan Seyfettin Bal’ın cezaevi arkadaşı Özkan Kart ise, ANF’ye gönderdiği mektupta, Bal’ın ölümüyle ilgili açıklamalar yaptı.

Şırnak’ın Beytüşebap nüfusuna kayıtlı Dumlupınar Üniversitesi öğrencisi Seyfettin Bal 9 Aralık 2010’da tutuklanıp Sincan F Tipi’ne konuldu. 27 Temmuz’daki duruşmada tahliye bekleyen Bal’ın ailesini arayan hapishane yetkilileri çocuklarının intihar ettiğini söylediler.

Seyfettin Bal’ın hem akrabası hem de avukatı olan Cahit Dursun ise, müvekkilinin 27 Temmuz tarihinde duruşmasının olduğunu belirterek, “intihar etmesi için hiçbir gerekçe yok. Birkaç gün sonra duruşması vardı. Tahliye bekliyorduk. İntihar edecek idiyse neden para istesin, yeğenlerini görmek istesin? Bizim bazı şüphelerimiz var” diyerek olayı yargıya taşıyacaklarını söyledi.

Seyfettin Bal’ın ölümünden iki gün önce telefonda görüşen Leyla Bal, “Morali çok iyiydi, para istedi ve hesabına para yatırdık. Hatta yeğenlerini görüşüne götürmemizi istedi” dedi. Bal’ın ablası Perihan Ataman da kardeşinin kendisine daha önce öldürüleceğini söylediğini aktardı: “Kardeşim bana ‘Beni buradan kurtarın beni öldürecekler’ demişti

Seyfettin Bal’ın cezaevi arkadaşı Özkan Kart ise, ANF’ye gönderdiği mektupta, Bal’ın ölümüyle ilgili açıklamalar yaptı.

Mektubuna, F tipi sistemine dönük eleştirisiyle başlayan tutuklu Özkan Kart, şunları belirtiyor: „Hangi psikolojik-travmatik unsurların sonucu olursa olsun, F tiplerinde yaşanan ölümler şüphelidir. Bu ölümler bilerek, isteyerek tercih edilen intiharlar olsa bile eğer ki F tiplerinde gerçekleşiyorsa, yaşanan intihardan fazlasıdır. Yani F tipinde bir intihar sadece intihar değildir. Bu söylediklerimizin ispatı niteliğindeki bilgileri zaman içinde defalarca kez ilgili- duyarlı kamuoyu ile paylaştık ve ısrarla bir hususu vurguluyorduk: Harekete geçilmek için yitirilen her an, yitirilen canların artması anlamına gelecektir.“

KÜRT ÖĞRENCİLER TOPLUCA TUTUKLANIR VE SEYFETTİN DE İÇLERİNDEDİR…

Mektubunda Seyfettin Bal’ın tutuklanma sürecine de değinen Kart, 20’li yaşlarında ve üniversitede okuyan Bal’ın ‚en belirgin kimliği‘ olarak, Kürt olmasını işaret ediyor. Kart, „Dışarıdan tanıyanların söylediği ve bizim de son 4-5 aydır gözlemlediğimiz kadarıyla kendi halinde apolitik bir insandı“ diye tanıttığı Seyfettin Bal’ın tutuklanmasına ilişkin, şu özeti yapıyor: „2010 yılı Kasım ayında siyasal konjonktürle ilinti olarak faşist saldırılar Kütahya’da artar. Birkaç gün içinde birkaç kez Kürt öğrenciler ile faşist milliyetçi öğrenciler karşı karşıya gelir, olaylar yaşanır. Eşyanın tabiatı gereği savunma refleksi ile Kürt öğrenciler sınavlara toplu gidip- gelmeye başlarlar. Ama polis gözetiminde olayların yeniden yaşanmasına engel olunamaz. Kavga çıkar. Seyfettin de içinde kalmıştır, kavgada bir kişi ölür. Öldüren bellidir, suçunu kabul etmektedir, gözaltına alınır ve tutuklanır ama tek başına değil, ilgili-ilgisiz Kürt öğrencilerle birlikte tutuklanır. Kan davası gütmeyen, asgari hukuk ilkelerine saygı çerçevesinde yapılacak bir incelemede tutuklamaların tek nedenini öğrencilerin Kürt olmaları olduğu görülecektir. Gerekçesi ise infial havasını dağıtmak (amiyane tabirle birilerinin gönlünü hoş etmek) ve Kürt öğrencileri sindirmektir.“

F TİPLERİNİN MARİFETİ!

Seyfettin Bal’ın ‚eksik soruşturmanın ve hesaplaşmacı bir hukuk mantığının sonucunda ama daha çok Kürt kimliği nedeniyle tutuklandığına‘ dikkat çekilen mektupta, Bal’ın intihar etmeden önceki koşullarına ve F tiplerinin yarattığı tahribatla ilgili sorulara, şöyle değinildi: „Tecrit, yalnızlık, F tipinin fiziki yapısının sonucu olarak psikolojik ve ruhsal şiddet, kişiliksizleştirme, iradenin kırılması ve nihayetinde geleceğe dair umutsuzluk yaratılıyor. Bunlar F tipinin marifetiydi, Seyfettin’in üzerinde icra etmekten geri durmamıştı. Şimdi büyüyüp duran sorular var: Tutuklanan kişiler F tipinde ilk geldiklerinde görece bu koşulların psikolojik etkisini nötralize edebilmiş daha eski tutuklu hükümlülerin yanına verilseydi bu sonuç doğar mıydı? O hiç uygulanmayan ’10 saatlik sohbet hakkı genelgesi‘ uygulansaydı bu sonuç olur muydu? Sosyal olanaklar arttırılsaydı, kurum güvenliği değil de insan hayatı öncelenseydi böyle olur muydu? Şunu iyi biliyoruz ki Seyfettin’i geri getiremez bunlar. Ama daha başka insanların tercih etmesi belki engellenebilir. F tiplerini ölüm mekanı olmaktan çıkarmak için ‘yaşam hakkının kutsallığını’ yaşanılacak bir ortam (mekan) sağlayarak savunmak için harekete geçilmeli.“

‚ÖLÜP ÖLMEDİĞİNİ BİLE KONTROL ETMEDİLER!‘

Hayatını kaybeden Seyfettin Bal’ın tutuklu arkadaşı Özkan Kart, ANF aracılığıyla şu dikkat çekici bilgileri de kamuoyuyla paylaştı: „Ya intihardan sonra yaşananlar hangi insani-vicdani ölçülerle izah edilebilir? Üç kişilik odasının banyosunda, gece yarısı odasında ki diğer iki arkadaşı uyuyorken intihar eder Seyfettin Bal… Odasında aynı dosyadan yargılanan (benzer haksızlıklara uğrayan) Emrullah ALPTEKİN ve başka dosyadan 19-20 yaşlarında ki Hogir ASLAN ile kalmaktadırlar. İlerleyen saatte Hogir lavaboya gitmek için aşağı indiğinde intiharı fark eder. Anında butona basıp, kapıya vurarak ‘infaz memurlarını’ çağırır. Memurlar bir süre sonra gelirler, intiharı öğrenirler. İçerdeki iki genç insan da şokta ve ağlıyorlardır. Kapıyı açıp, o bedeni askıdan indirmeye çalışmak, o iki genci dışarıya almak sakinleştirmek yerine; Hogir’a ‘git nabzına bak ölmüş mü?‘ derler. Hogir ise şokta olmasına rağmen bunu yapar. Kapıyı açıp, içeri girmezler, buna yetkileri yokmuş nöbetçi müdürden izin almaları gerekiyormuş. İzin alınır, 15-20 dakika sonra gelip kapıyı açarlar intihar eden vefat etmiştir, yapılacak bir şey yoktur! Savcıya haber verilir, gelmesi beklenecektir. Savcı 3-4 saat sonra sabah 8.30 da gelir. Ceset hala askıdadır, olay yeri incelemesinin yapılması gerekiyormuş. Hogır ile Emrullah ise tüm bu süre boyunca odadadır. Şokta ve ağlıyor olmalarına rağmen saatlerce cenaze ile aynı yerde tutulurlar.“

Mektupta, Bal’ın intihar etse bile ölüme sürüklendiği ve müdahalenin yaşı küçük diğer tutuklulara yaptırılması hususuna da, vurgu yapılıyor: „İntihar henüz gerçekleşmiş olsaydı ve memurlar çağrılsaydı 15-20 dk müdürden izin almak için beklenilecek miydi? Başka durumlarda, diyelim ki kalp krizi, beyin kanaması gibi durumlar olsaydı 15-20 dakika beklemek ne kadar doğru? Kurum güvenliği mi insan hayatı mı öncelikli ve önemli? Yetki yok diye ölümü izlemek doğru mu? Hukuksal taviz vermemek adına ahlak bu kadar ayaklar altına alınabilir mi? Şokta ağlayan bir gence ‘git nabzına bak’ demek vicdansızlık değil mi?19 yaşında ve şokta olana bir genç nabız bakmayı biliyor mudur, bakabilir mi? İntihar eden hala yaşıyor olsaydı, askıdan indirmek için kapı açılacak mıydı yoksa o da korkan, şoka giren gence mi yaptırılacaktı? Müdür geldikten sonra o iki genç hala orada tutuluyor. Hatta savcı gelene kadar da odada asılı cenaze ile yan yana tutuluyorlar, bu vicdansızlık zulüm değil mi? Bunun o iki gençte yaratacağı psikolojik hasar yol açacağı travmalar görülmüyor mu? Birkaç saatliğine başka yerde tutamazlar mıydı? Yine hangi yönetmenlik, insanlığın önünde engeldir?“

‚HAREKETE GEÇİN!‘

Tutuklu Özkan Kart, mektubunu duyarlılık çağrısıyla sonlandırıyor: „F tipleri öldürmeye devam ederken, sistemin sürekliliğini sağlamak için hazırlanan yasa ve yönetmenlikler de ölümü izlettirmeye devam ediyor. Biz bu cendereye alınanlar ya ölüyor ya da ölümü izlemek zorunda bırakılıyoruz. Ama sizlerin izleme zorunluluğunuz yok, durdurma gücünüz var. Sizlerden harekete geçmenizi bekliyoruz.“ (ANF)