Anasayfa , Dünya , Karayılan: Gerilla Kerkük ve Şengal’i savunmaya hazır

Karayılan: Gerilla Kerkük ve Şengal’i savunmaya hazır

d549e869ee1b8ca592253acf929ba53dBEHDİNAN-17-06-2014- PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, IŞİD hareketinin Rojava’dan sonra Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarına karşı KDP ve YNK’ye, “Özellikle de Kerkük ve Şengal’de gerilla ile peşmergenin ortak savunma direnişi için olanak açın” çağrısında bulundu.

ANF’nin sorularını yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, IŞİD hareketinin Musul’u ele geçirmesiyle geliştirdiği hamlenin Ortadoğu’da yeni bir durum yarattığını belirterek, “Ortadoğu’daki dengeleri köklü bir biçimde değişikliğe uğratacak yeni bir süreci beraberinde gündeme soktu” dedi.

IŞİD’in arkasında farklı güçlerin amaç ve hedeflerinin olduğuna dikkat çeken Karayılan, Rojava’da YPG güçlerinin IŞİD’e karşı verdiği başarılı mücadeleye dikkat çekti. Karayılan, “Eğer YPG’nin direnişi olmasaydı şimdi Kuzey Suriye’de İslam devleti ile Irak’taki Sünni yapıların birleşiminden teşekkül bir ‘Irak-Şam İslam Devleti’ni ilan etme durumları olacaktı” diye konuştu.

Türkiye-IŞİD ilişkilerine de değinen Karayılan, Türkiye’nin inkâr etmesine karşın IŞİD’e özellikle de Rojava’da Kürtlere karşı saldırılara verdiği desteğin herkesçe bilinen bir gerçek olduğunu belirten Karayılan, Musul’da Türk konsolosluğunun basılarak 40’tan fazla kişinin esir alınmasına dikkat çekerek şöyle dedi:
“Bir nevi Türkiye’nin bize, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanmak istediği silah şimdi kendisine dönebilir. Biz hep söyledik; IŞİD bütün bölge halkları için bir tehlikedir ama dikkate alamadılar, beslediler. Sonuç ise böyle oldu.”

Özünde ümmetçi değil milliyetçi bir hareket olarak tanımladığı IŞİD’in Kürt ulusal hakları karşıtı bir yapılanma olduğunu kaydeden Karayılan, Güney Kürdistan’ın savunması için KDP ve YNK’ye tarihi çağrıda bulundu.

“Bu tarihi aşamada gerilla ile peşmergenin saldırgan güçlere karşı ortak direnişi geliştirme olanaklarının yaratılması için KDP ve YNK yönetimlerine çağrı yapmak istiyorum; Özellikle Kerkük’te ve Şengal’de halkımızı savunma savaşına HPG güçlerinin de katılması için olanak açmaya çağırıyorum.”

Rojava devriminin bir hakikat olduğunu söyleyen Karayılan, herkesin burada geliştirilen demokratik halk sistemine saygılı olamaya davet etti. Karayılan, Tirbespiyê’de son gelişen hunharca saldırıyı kınayarak yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar dileyerek, “Bu saldırının amacı Kürt-Arap çelişkisi yaratmaktır ama buna Kürt, Arap ve Süryani halklarımız gereken cevabı verecektir” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Irak’ta IŞİD’in Musul’u ele geçirmesiyle başlayan süreç, Güney Kürdistan’a yönelik saldırıları, Rojava’da yaşanan gelişmelerle ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Yaklaşık 2 yıldır Rojava Devrimi’ne karşı savaşan IŞİD örgütü, geçtiğimiz hafta beklenmeyen bir hamle yaptı ve Güney Kürdistan’ın Musul kentini ele geçirdi. Gün geçtikçe Bağdat’a ilerlediği yönünde haberler var. Bu durum, Ortadoğu’nun tüm dengelerini değiştirecek bir dönemin aralanması olarak nitelendiriliyor. Öncelikle IŞİD’in yapmış olduğu bu saldırı ne anlama geliyor?

IŞİD hareketinin son geliştirdiği hamle Ortadoğu’da yeni bir durum yarattı. Ortadoğu’daki dengeleri köklü bir biçimde değişikliğe uğratacak yeni bir süreci beraberinde gündeme soktu. Bu durum, ister çok organizeli ve planlı olsun, ister olmasın, Ortadoğu’ya dönük uluslararası derin bir projenin alt zeminini de oluşturmaktadır. Bu projenin pratikleşmesi temelinde Irak’ın fiilen 3’e bölünmesi, Rojava’nın hedeflenerek tasfiye edilmesi ve bölgedeki bağımsızlıkçı, özgürlükçü ve demokratik hareketlerin geriletilerek kontrol altına alınmasını da hedefleyen yeni bir süreç başlayabilir. Bu bakımdan IŞİD’in bu hamlesini sadece Irak boyutunda değil, daha geniş açıdan yaklaşarak bölge boyutunda ele almak gerekiyor.

IRAK’TA MEZHEP ÇELİŞKİSİNİ EL KAİDE DERİNLEŞTİRDİ

Öte yandan IŞİD hareketi esas olarak bir El Kaide yapılanmasıdır. El Kaide’nin ne olduğunu izah etmeye gerek yok; bilinen bir şey. Ancak son 7-8 aydan bu yana El Kaide merkeziyle ve onunla bağlantılı olarak kardeş örgütü olan El Nusra’yla bazı sorunları yaşayan, onlardan daha radikal bir profil çizen bir yapılanmadır. Bu El Kaide familyasındaki oluşumların tek hedefi Cihat’tır. Cihat’a yürümek üzere onları güçlendiren her şey onlar için mubahtır. ‘Benim amacıma hizmet eden her şey mubahtır’ diyen bir anlayışla hareket ettiği için herkesin kullanabileceği bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan çelişkilere dayanarak kendisine yer açmayı esas alan bir çizgisi vardır. Örneğin mezhep çelişkisine dayanmayı öngördü. Biliyorsunuz, Irak’ta mezhep çelişkisini esas olarak El Kaide derinleştirdi. 10 yıldan bu yana hem Şia kesimlerine karşı bombalı eylemler yaptı, hem de dönüp Şialar adına Sünni kesimlere karşı da bombalama eylemi yaptı ve her iki kesimi çatışır hale getirdi. Bu karşıtlaştırma temelinde Sünni kesim içerisinde kendisine güçlü bir yer açtı.

Bu durumun gelişmesinde Irak hükümetinin hataları olsa da, esas olarak Suudi Arabistan’ın, Katar’ın ve Türkiye’nin de rolü vardır. Katar ve Suudi Arabistan destek sunarken, Türkiye ise çanak açmıştır. Irak’ta IŞİD’in bu düzeye gelmesinde bu devletlerin rolü fazladır.

IŞİD ve El Nusra aynı taktiği Suriye’de de uyguladı. Suriye’de savaşın eksenini bir taraftan mezhebe dayandırdı, diğer taraftan ise Türkiye’nin Kürt karşıtlığını görerek Rojava’da Kürt karşıtlığına dayandı. Bir taraftan Suriye’deki mezhep çelişkilerinden yararlanmayı öngörürken, öbür taraftan Türkiye’nin Rojava’da Kürtlerin statü kazanmasına karşı politikasından yararlanmayı öngördü. Bu konuda önemli sonuçlar da aldı. Nitekim Türkiye, orada PYD ve YPG’ye karşı savaştığı için hem El Nusra’yı hem de IŞİD’i destekledi. Şimdi Türkiye 3 Haziran’da El Nusra’yı terör listesine koymuş, IŞİD’e karşı olduğunu söylüyor ve bu yapılarla ilişkisi olmadığını belirtiyor ama biz ve dünya alem çok iyi biliyor ki, bunlar şimdiye kadar Türkiye’den yararlanarak ve Türkiye’yi adeta bir otostrat yoluna dönüştürerek Irak’a, Suriye’ye ve Rojava’ya güç yığdılar. Ayrıca eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in Hatay Valiliği’ne yazdığı, gelen El Nusra elemanlarının nasıl desteklenmesi ve onlara nasıl imkanlar açılması gerektiğini belirten imzalı talimat belgesi de vardı. Yine bu hareketler Serêkaniyê’ye saldırıyı Türkiye’den gelerek başlattılar. Bunlar üstü örtülemez hususlardır.

YPG OLMASAYDI İSLAM DEVLETİNİ KUZEY SURİYE’DE İLAN EDECEKLERDİ

Kısaca Türkiye’nin Kürt karşıtlığını kullanarak PYD’ye ve YPG’ye karşı savaş ilan ettiler. Hatta daha fazla ileri giderek bizim hareketimizi, PKK’yi düşman ilan ettiler ve 2 yıldan beri YPG’ye karşı her türlü yöntemle saldırılar geliştirdiler. Bu anlamda Rojava halkımızın ve YPG’nin El Nusra ve IŞİD’e karşı geliştirdiği direniş çok tarihsel bir anlama sahiptir. Maalesef ön yargılardan dolayı dünya bunu takdir etmedi, görmezlikten geldi. Ancak, çeşitli güçler şimdi görmeye başladılar. Gerçekten Kürt halkının ve YPG’nin Rojava’da geliştirdiği direniş birçok şeyin önüne geçmiştir. Eğer Roajva’da YPG’nin IŞİD’e karşı direnişi olmasaydı, şimdiye kadar bu Irak’ta yaptıklarını Suriye’de yapıp Suriye’nin kuzeyinde İslam devletini ilan edeceklerdi. Projeleri buydu. Hatta bunun için Türkiye’nin desteğiyle Urfa’da ve Antep’te merkezler kurdular. Buralardan yoğunlaşarak Suriye’ye yönelik hamleler gerçekleştirdiler. Bu planı bozan YPG’nin direnişidir. Eğer YPG’nin direnişi olmasaydı şimdi Kuzey Suriye’de İslam devleti ile Irak’taki Sünni yapıların birleşiminden teşekkül bir ‘Irak-Şam İslam Devleti’ni ilan etme durumları olacaktı. Ama Rojava’da Kürt halkının ve YPG’nin geliştirdiği direniş aslında Suriye’de böyle bir planın gerçekleştirilmesinin önünde engel oldu. YPG’ye karşı saldırı geliştirdikleri için AKP onları destekledi, KDP de onlara çanak tuttu. KDP de bu politikayı destekledi; arkasında saf tuttu.

İşte IŞİD, Suriye’de yapamadıklarını yapabilmek için tekrardan Irak’a dönerek Irak’ta bu hamleyi başlattı. Tabi bunda yine AKP’nin ve diğer Arap devletlerinin rolü vardır. Yine az önce de belirttiğim gibi, çelişkilerden ustaca yararlanmasını da biliyor. KDP ile Rojava çelişkisinden, KDP ile Maliki çelişkisinden, Maliki ile TC çelişkisinden, yine Maliki ile Suudi Arabistan çelişkisinden yararlanarak böyle bir çıkışı gerçekleştirmiş bulunuyorlar. Şimdi bazı kesimler dizlerine vurabilirler, “hayır bizim alakamız yok” diyebilirler ama gerçek budur. Bu çıkışın zemini bu şekilde oluşmuştur. Bu süreç bu temelde IŞİD’in kendisini Irak’taki Sünni yapıda oldukça örgütleyerek, eski Saddam elemanlarıyla birleşerek ve daha farklı kesimlerin katılımıyla geliştirilmiştir. Bu, IŞİD’in kendi planı gibi gözükse de özünde bundan daha farklı derin güçler yararlanmaktadır. Yani bunun arkasında bu süreci kullanan, derinleştirmek isteyen farklı güçler de bulunmaktadır. Bunu görmek gerekiyor. O açıdan plan biraz daha geniştir ve bu plan IŞİD’in boyunu çok çok aşan bir düzeye varacaktır. Mevcut durum, yeni bir planın zemininin yaratılmasıdır.

IŞİD TÜRKİYE’Yİ KENDİ AMACI POZİSYONUNDA TUTMAYI HESAPLIYOR

Siz Türkiye’nin IŞİD’e çanak açtığını belirttiniz ancak Türk devlet yetkilileri bir ilişkileri olmadığını belirtiyor…

Türkiye’nin ilişkisi konusunda belki son aylarda ABD’nin ve batının artan baskıları sonucu ilişkilerini gizli hale getirmiş ve inkar ediyor olabilirler ama Türkiye bu konuda kendini temize çıkaramaz. Mesela Kobanî’nin yakınında Süleyman Şah Türbesi vardır. Karakozak Köprüsü’nün yanında bulunan bu türbe, Türkiye sınırından 30 km. uzaklıktadır. Burası IŞİD’in denetimindedir. Başlangıçta sorun olduğu belirtildi. Bunun üzerine Süleyman Şah’taki askeri güçleri değiştirmek ve onlara erzak taşımak üzere Türk devletinin bir askeri konvoyu Kobanî’den geçerek Süleyman Şah Türbesi’ne gitti. Ama gidiş o gidiş; bir daha dönmediler. Çünkü IŞİD’le anlaşma yaptılar; o konvoy Minbic üzerinden Cerablus’a, Kargamış’a ve öylece Türkiye’ye geçti. Ve şimdi de o hat öyle işliyor. Yani Türkiye’nin Süleyman Şah Türbesi’ndeki askerlerle IŞİD hattı üzerinden ilişkiyi sürdürme durumu var.

Şimdi konsolosluk mensupları -her ne kadar Türk yetkililer alıkonulmuş dese de- rehin alınmıştır. Yine bazı şoförler de tutuklanmıştır. Aynı zamanda fidyeci oldukları için şoförler için fidye istiyor olabilirler. Ama konsolosluğu ellerinde tutup bazı şeyleri garantiye almak istiyorlar. Konsolosluğa herhangi bir zarar vereceklerini sanmıyorum. Zaten dikkat edin, Türkiye de rahattır; ‘sağlıkları iyidir’ demektedirler. Ve yine Musul’da işlerin karıştığı bir hafta öncesinden belliydi. Türkiye’nin tedbir almayıp konsolosluğu çekmemesinin nedeni IŞİD’in böyle yöneleceğini beklememesindendir. Çünkü aralarında bir yakınlık vardır fakat IŞİD’in sağı solu belli olmaz. IŞİD çok rahatlıkla kendi ilişkisine yönelebilecek bir yapıya sahiptir. Şimdi adeta Türkiye’yi kıskaca almıştır. İstediklerini Türkiye’den almazlarsa, daha da sıkıştırırlar. Belli ki Türkiye’den farklı teminatlar istemektedirler. Aslında bir nevi Türkiye’yi kendi amacına hizmet eder pozisyonda tutmayı hesaplamaktadır. Çünkü şimdiye kadar o politikasından bir takım sonuçlar aldı; bütün bu güçlerini Türkiye üzerinden Irak’a ve Suriye’ye taşıdı. Bu açıdan bu, Türkiye’yle IŞİD arasında bir soruna dönüşebilir. Bir nevi Türkiye’nin bize, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanmak istediği silah şimdi kendisine dönebilir. Biz hep söyledik; IŞİD bütün bölge halkları için bir tehlikedir ama dikkate alamadılar, beslediler. Sonuç ise böyle oldu.

IŞİD ÖZÜNDE ÜMMETÇİ DEĞİL MİLLİYETÇİDİR

Peki KDP’nin IŞİD politikası için neler belirtebilirsiniz?

KDP’nin politikası konjonktüreldir ve yanlıştır.

Nasıl yanlıştır?

Esasında IŞİD İslamcı-Selefi çizgiyi esas aldığını iddia eder ama özünde bir milliyetçilik vardır. Millet değil ümmetçiliği esas aldığını belirten bu örgüt sınırları tanımıyor. O açıdan Türkiye’ye de kayıp çalışma yapabilir. Ama Kürdistan’a dönük yapıları zaten vardır. Nihayetinde Kürt ulusal hakları karşıtı bir yapılanmadır. Onun için bu konuda yaşanan yetersizlikleri hızla aşmak ve bu tehlikeli girişim karşısında Kürt halkının ulusal-demokratik birliğini kurmak gereklidir. Bu bir kez daha kendisini dayatan bir olgu haline geldi. Hiç kimse bu konuda kendisini yanıltmasın. Evet, biz Kürtler olarak bölgedeki mezhep çatışmasında taraf olmamalıyız, bağımsız çizgimizi yürütmeliyiz ama öncelikle saldırılar karşısında demokratik-ulusal birlik politikasını esas almalıyız. Bu süreçle birlikte Kürt halkının özgürlük davası da çok önemli, hassas ve kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Artık Kürt sorunu da bölgede çözüm kapısına dayanmıştır; bütün parçalarda Kürt sorununun çözüm koşulları da doğmuştur. Bu nedenle de Kürtler arası demokratik-ulusal birlik platformunun oluşması bugün her zamankinden daha fazla aciliyet kazanan bir görev haline gelmiştir. Hem Güney Kürdistan’daki hem de Rojava’daki kazanımları pekiştirmek ve savunmak, ve hem de Kuzey başta olmak üzere diğer parçalarda da çözümü geliştirmek için bu artık ertelenemez bir görev haline gelmiş bulunuyor.

GERİLLA HER KOŞUL ALTINDA GÜNEY KÜRDİSTAN’I SAVUNMAYA HAZIRDIR

Hareketiniz gerillanın her koşul altında Güney halkını savunabileceğinizi açıkladı…

Son yaşanan gelişmeler bir kez daha Ortadoğu’da çökmüş olan sistemin yerine yeni bir sistemin dizayn edilmesini dayatmaktadır. Uluslararası çıkar çevreleri ve hegemonik güçler bu süreci özgürlük mücadelesinin aleyhine çevirmek ve kendi çıkarlarına uygun bir sistemi pekiştirmeyi hedeflemek isteyecektir ancak bugün en güçlü dönemini yaşayan Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu süreci yüksek bir başarıya dönüştürme şansı da artmış bulunmaktadır. Özellikle IŞİD’in saldırılarına karşı Kürt halkının kendini savunma ve başarı elde etme imkanı vardır. Buna en çarpıcı örnek Rojava’daki halkımızın direnişidir. Biz PKK ve HPG olarak tüm parçalarda Kürt halkını her koşul altında savunabilecek güç ve tecrübe yetkinliğine sahibiz. Belirttiğiniz gibi, hareketimizin yönetimi de açıkladı. Biz Güney’de halkımızı ve kazanımlarını savunmaya hazırız. Bunun için gerekli ilişki ve ortaklaşmaların gelişmesi halinde hiç bir gücün bizi yenemeyeceği açıktır. Bugün Güney halkımız IŞİD’in saldırı tehdidiyle karşı karşıya bulunmaktadır. HPG bu saldırılara karşı mücadele edebilecek ve saldırgan güçlere gereken cevabı verebilecek güçtedir. Bu tarihi aşamada gerilla ile peşmergenin saldırgan güçlere karşı ortak direnişi geliştirme olanaklarının yaratılması için KDP ve YNK yönetimlerine çağrı yapmak istiyorum; Özellikle Kerkük’te ve Şengal’de halkımızı savunma savaşına HPG güçlerinin de katılması için olanak açmaya çağırıyorum.

Ne için IŞİD?

Aslında IŞİD’i böyle serseri mayın gibi ortaya sürerek Ortadoğu’nun özünde bulunan özgürlükçü potansiyelinin tüketilmesi hedefleniyor. Adeta Ortadoğu’yu zehirleyen bir rol oynamaktadırlar. Halbuki derin bir tarihsel-kültürel birikime dayanan Ortadoğu’da doğal toplum özellikleriyle birlikte kapitalist moderniteye karşı halkların kardeşliğine dayalı çok güçlü bir çıkışın koşulları vardır. Ama IŞİD gibi El Kaide çizgisindeki yapılarla mezhep çelişkisi derinleştirilmekte, parçalama yaratılmakta ve Ortadoğu’nun potansiyeli bunlar eliyle tüketilmeye çalışılmaktadır. Fakat bütün bunlara rağmen IŞİD’in son Musul çıkışıyla birlikte bir kez daha Skeys-Picot zihniyetine dayalı anlaşmaların anlamsızlığını ve Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Özgürlük mücadelemizin tüm parçalarda ulaştığı boyutu da dikkate alındığında içinde bulunduğumuz yüzyılın bir Kürt yüzyılı olmasının koşulları doğmuştur. Bununla birlikte Ortadoğu’da derinleşen bu kaotik durum karşısında Kürt özgürlüğü temelinde demokratik konfederal sistemin çıkış yapma koşullarını da geliştirmiştir.

Böyle bir çıkışı bekliyor muydunuz?

Aslında IŞİD’in bugünkü çıkışı beklenilmeyen bir çıkış değildir. Hatta Önderliğimiz 1 yıl önceden bunu gördü ve Misak_ı Milli sınırlarını gündemleştirdi. Yine Şengal’den Kerkük’e kadar uzanan ‘Orta Hat’ diye tanımladığı alandan bahsetti. Bu hatta diğer örgütlerle birlikte bir ortak mücadele hattının oluşturulması perspektifini sundu. Biz aslında bunun pratik alt yapı hazırlıklarını da başlattık ama belli ki bu konuda geç kalındı. Bu bir özeleştiri konusudur. Geç kalındı, yoksa Önderliğimiz bu konuda bu tehlikeyi hissetti. El Kaide’ye karşı ulus devlet zihniyetiyle değil, demokratik ulus zihniyetiyle Orta Hat’tan Rojava’ya kadar uzanan bir direniş hattının geliştirilmesini öngören bir çerçeveyi önceden sundu. Çünkü burada Kürtler var, Türkmenler var, Araplar var, yine çeşitli mezhepler var. Dolayısıyla burada temel çözümün demokratik ulus perspektifiyle yürütülecek bir direniş mücadelesiyle gelişebileceğini söyledi. Bu çerçevede bazı pratik adımlar da atıldı ama belirttiğim gibi belirli düzeyde geç kalındığından söz etmek gerekiyor.

NASIL Kİ GÜNEŞ BİR HAKİKATSE, ROJAVA DEVRİMİ DE BİR HAKİKATTİR

IŞİD’in Musul’da ele geçirdiği silah ve cephaneleri Rojava kantonlarına yönelmek için o tarafa aktardığı belirtiliyor ancak diğer yandan da Rojava Kürtleri arasındaki kimi grupların birlik olunması gereken bu dönemde karşıt politikalar izlediği ve huzur ortamını bozmakta oldukları haberleri geliyor…

İster kabul edin, ister kabul etmeyin, Rojava’da bir devrim gerçekleşti. Bu bir hakikat. Nasıl ki güneş bir hakikatse Rojava Devrimi de bir hakikattir. Ve orada 2 yıldan bu yana gelişen bir Kürt yönetimi vardır. En son yılın başından bu yana demokratik muhtevaya sahip bir program temelinde ilan edilmiş kantonlar vardır. Bunlar tüm Kürt halkı için ileri şeylerdir. Sadece bir örgütün değil bütün Kürt halkının kazanımlarıdır. Bunu tanımak, buna katılmak en doğru yöntemdir. Tanımamak, onun yasalarını, güvenlik kuvvetlerini tanımayıp istikrar ortamını bozucu davranışlarda bulunmak doğru olmaz. Bunu tabii ki hiç kimse kabul etmez. Herkes orada oluşan gerçeği görmek zorunda ve bu biçimde katılarak ulusal birliği geliştirmeyi hedeflemek gerekiyor. Ama kanton hükümetleri de herkes için kucaklayıcı olmalı, kapsayıcı olmalı, programındaki demokratik muhtevaya uygun bir biçimde uygulamayı geliştirmelidir. Böyle bir sistemin gelişmesi için gerek kanton yönetimleri içindeki, gerekse de kanton yönetimlerinin dışındaki partiler el birliğiyle çalışarak sistemi daha da ilerleten bir düzeyi yaratabilirler. Doğru olan budur. Yoksa şimdi PDK-S adı altındaki yapının yaptığı gibi, tanımama, karşıtlık yapma, istikrarı bozan davranış ve eylemlerde bulunma, Asayiş’i ve sistemi tanımama doğru bir şey değildir.

Orada her gün bomba patlatmak isteyen düşmanlar var. Asayiş ve güvenlik güçleri olmasa Rojava’da taş üstünde taş kalır mı? Bu devrim sürecinden bu yana 1000’e yakın şehit verilmiştir. Bu şehitler olmasaydı şimdi IŞİD orayı viraneye çevirmez miydi? Elbette ki çevirirdi. IŞİD Qamişlo’yu kendisine üs yapacaktı. Serêkaniyê’yi El Nusra zaten üs yapmıştı. Efrîn dağlarını kendilerine üs yapmak için Efrîn’e 4 koldan yönelmediler mi? İşte bunu koruyan ve savunan bir güç var ve bu güç şehitler verdi. Bunun görülmemesi, gerçeklerin görülmemesidir. Gerçeklerin görülmediği yerde ise hiçbir şey gelişmez. Bu açıdan başta KDP olmak üzere herkesin gerçekleri görmesi temelinde tüm Kürdistan’da ulusal birlik anlayışının etkili kılınması ve ulusal birlik platformlarının bu temelde geliştirilmesi her zamankinden daha fazla gerekli hale gelmiştir.

Şimdi herkesin, Rojava Devrimi’nin, Rojava’daki halkımızın ve yine kahramanca direnen YPG militanlarının değerini daha iyi görebileceği bir tablo oluşmuştur. Yani El Nusra’ya, Ehrar El Şam’a ve IŞİD’e karşı direnmenin kolay bir şey olmadığını bugün herkes daha iyi görmüştür. Bu açıdan Rojava direnişinde şehit düşen bütün kahramanları bir kez daha anıyorum, bu kahramanca direnişten dolayı tüm Rojava halkımızı kutluyorum.

Yakın zamanda Tirbespiyê’de bir bombalı saldırı gerçekleşti… Daha önce de bir kaç kez Tirbespiyê hedeflenmişti. Neden Tirbespiyê?

Tirbespiyê’de son gelişen hunharca saldırı nedeniyle yaşamını yitiren Arap-Kürt tüm insanlarımızın ailelerine başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar diliyorum. Herkes bilmeli ki bu tür hunharca ve alçakça saldırılarla hiç kimse hiç bir yere varamaz. Bu saldırı elbette ki demokratik ulus perspektifiyle Cizîrê Kantonu’nda oluşan halkların birliğine ve kardeşliğine karşı bir saldırıdır. Özellikle Tirbespiyê’de geliştirilmesi bu konuda manidardır. Yani Tirbespiyê, her üç halkın barış içinde bir arada yaşadığı bir yerdir. Dolayısıyla bu saldırı, halklar arası kardeşliği, birliği ve bütünlüğü bozmaya dönük bir saldırıdır. Eğer birileri IŞİD’in Irak’ta Şiiler ile Sünniler arasındaki çelişkiyi derinleştirerek kendisini güç yapmasını örnek alıp, Kürt-Arap çelişkisini yaratarak kendisini güç yapmak istiyorsa, bunlar avuçlarını yalarlar. Bazı Kürt grupları dahil, bu sevdada olan çevreler vardır. Bunlar derhal bu kirli amaçlardan vazgeçmelidirler. Bu saldırının amacı Kürt-Arap çelişkisi yaratmaktır ama buna Kürt, Arap ve Süryani halklarımız gereken cevabı verecektir. Çünkü onların oluşturduğu kanton sistemi çok değerli ve tarihi bir adımdır. Onların her koşul altında bu büyük adıma sahip çıkacaklarına ve bunu bütün Suriye’ye model yapma yolunda büyük bir fedakarlıkla mücadeleyi yükselteceklerine inanıyoruz. Bu temelde Cizîrê Kantonu’ndaki tüm halkımızın direnişini selamlıyoruz. (ANF)